Ömrün su gibi olsun

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
1 Nisan 2009 Çarşamba

Pazar günü mahallemizde yerel seçimler için oy kullanma eylemi, her seferinde olduğu gibi büyük ciddiyet içinde yaşandı. Geçen seçimlerde de hava güneşliydi diye anımsıyorum. Psikolojik olarak, güneş varken insanlar hayırlı bir iş için sandık başına gittiklerine inanıyorlar.

Evden çıkarken farklı okullara oy vermeye giden birçok tanıdığa rastladım. Kimi gidiş yolundaydı, kimi dönüş. Bilindiği üzere sandıklar sabah saat sekizde açılıyor. Kendimi bildim bileli, eşim erkencidir. Tıpkı onun gibi düşünen ,apartmandan bir komşu  ile birlikte sınıfın önünde kuyruğa girdiler. Saatlerin bir saat ileri alınması, birçok kişi gibi, sandık başkanını da etkilemiş, uyuyakalmıştı. Seçmenler bir hayli bekledikten sonra oylarını kullanabildiler.Eşim görevini tamamlamanın huzuruyla, eve gelip gazete keyfini sürdürdü.

Bense saat onbir civarında oy kullanmaya gittim. Görevliler, sandığın yerini belirlemekte yardımcı oldular. Merdiven başlarında genç delikanlılar: “sağa dönün, düz gidin” gibi yön gösterdiler. Oy kullanacağım mekana ulaştığımda kuyruk bir hayli uzamıştı. Önümde yan apartmanın kapıcısı Mehmet Efendi ve eşi, arkamda ise üç ev ötemizde oturan bir aile; anne, baba ve kızları bekliyor, bu arada işlemlerini tamamlamış diğer iki komşumuz da dışarı çıkıyordu. Selamlaştık; ayaküstü sohbet ettik. Böyle günlerde sohbet konuları ortak olduğundan, sağdan soldan lafa giren de oldu. Mühürlerin mürekkebinin bir türlü basmadığından şikayet eden çoktu. Farklı yöntemler öneriyorlardı. Sandık başkanı odada yükselmeye başlayan sesleri yatıştırmaya çalışıyordu. Üç pusulanın aynı zarfta olması, kanımca yanılgılara yol açtı. Sadece bir tahmin. Ama özgür iradeyle oy kullanmak farklı bir duygu.

* * *

Halam vefat edeli beş yıl oldu. Sene-i-devriyesinde oğlu, akrabaları ve annesinin arkadaşlarını bir araya topladı. Halanın arkadaşları belli bir yaşın üstünde. Çoğunun elinde bir yürüme bastonu var. Ama hepsi özenle giyinmiş, rujlarını sürmüştü. Bu hazırlık yanlız kendileri için değil,aynı zamanda son derece ‘koket’ olan halamı yad etmek içindi. Ve hepsinden önemlisi hiç ‘fire’ yoktu.

Bu yıl da dua öncesinde, kimimiz küçük  bahçede sohbet ediyor, gönüllü çalışanlardan bilgi alıyor, kimimiz de küçük bekleme salonunda oturuyordu.

* * *

Anma duası yapıldıktan sonra  yemeğe geçildi. Yemek bitiminde  kuzenim, bir  dosya kağıdı geçirerek o gün orada bulunan herkesin telefon numaralarını, adreslerini aldı. Annesine hitaben yazdığı yazıyı okudu ve şöyle ekledi: “Sanırım çoğunuz zaman içinde bir araya gelmeyi sürdüremeyeceğimizi zannettiniz. Ama gördüğünüz gibi bir aradayız, bundan sonra da olacağız.” Gözleri buğulanan ‘teyze’lerine, bugünün gözyaşı değil, bir arada ve sağlıklı olduğumuz için sevinçli bir gün olması gerektiğini söyledi. Bir çok da fotoğraf çekti. Kalkma zamanı geldiğinde, gelecek sene yine  aynı mekanda İYD’de  buluşmak üzere söz verildi. Olayın en önemli noktalarından biri, bütün bunlar yaşanırken halamın on-onbir arkadaşının gözlerindeki ışıltıydı. Birisi kendilerine değer vermiş, onları biraraya getirmişti.

* * *

Doğrusunu söylemek gerekirse, kuzenim İsak her zaman çok vefakar bir evlat oldu. Annesinin sağlığında da onunla çok ilgilendi, sonra da gerekeni yapmayı sürdürdü. Yine de çoğumuz bu buluşmaların devam edeceğine pek inanmadık. Yanılmışız. Aradan beş yıl geçti. Kuzenim hala hepimizi İYD’nin salonlarında bir araya getiriyor.

İsak duaları akşam vakti ibadethanede de yapabilirdi. Öylesini yeğlemedi. Aileyi ve dostları kendi bildiği tarzda topladı, hem de özgür iradesiyle.

Ömrün su gibi olsun İsak.