Mutluluk dediğin

Luiza UÇKİ Köşe Yazısı
25 Mart 2009 Çarşamba

Moşe kıt kanat geçinen biridir. İki çocuğu vardır. Aslında evinde mutluluğu yakalamıştı; ama maddi problemler yakasını bir türlü bırakmaz. Çalıştığı şirket kapanır. Aylarca iş arar. Bulur, ancak maaşı düşüktür.

Bir gün yakın arkadaşı onu görmeye gelir. Onu bir köşeye çeker: “Moşe çok iyi bir iş var. Kendimize iş açabiliriz. Biraz para koyup bu dükkanı açarsak çok ilerleyebiliriz” der. Moşe o gece uyuyamaz. Bu parayı nasıl bulabileceğini düşünür. Karısına açılır. O da “Kıymetli herşeyimizi satalım. Bileziklerimi al” deyip ona güç verir.

Moşe ertesi gün değerli eşyalarını satar. Parayı denkleştirir. “Gitmeden bir anneme uğrayayım” der. Annesi biraz durgundur. Sebebini sorar. Annesi: “Teyzen çok hasta. Ameliyat olması gerek. Parası yok. Çocukları da yok. Ona yardım edebilecek biri bulunmuyor. Yavaş yavaş eriyor. Elim kolum bağlandı. Ne yapacağımı bilemiyorum” der.

Moşe oradan çıkar ve bir bankta oturup teyzesini düşünür. Teyzesinin çocukları olmadığı için onu kendi yavrusu gibi görmüştür hep. Onunla ilişkisi güzel anıları vardı. Ona yüzmeyi ilk teyzesi öğretmişti. Askere giderken ona sık sık moral dolu mektuplar yollamıştı. Çok acı görmüş biridir teyzesi; ama yüzüne hep maske takıp üzüntülerini içine gömmüştür. Moşe: “Onu böyle kaderine terk edemim. Yapabilirken onu bırakamam. Sonra işlerim çok iyi gitse bile mutlu olamam. Vicdan azabıyla yanıp tutuşurum” der. Koşarak teyzesinin yattığı hastaneye gidip parayı teslim eder.

Eve gelir. Eşine durumu anlatır. Eşi hiddetlenir. O ise hiç pişman değildir. İçinde doğru yaptığını söyleyen iç sesi onu sürekli destekler.

Moşe’nin arkadaşı o işi başkasıyla açar ve gerçekten çok başarılı olur. Moşe hayatını kıt kanat geçinerek devam eder. Üstelik artık değerli hiçbir varlığı da yoktur. Umudu da kalmamıştır artık. Teyzesi iyileşmiştir ve ondan duasını esirgemez.

Bir gün bir rabi sinagogda konuşma yapar: “Mutluluk dediğin ne parada ne  pulda saklıdır. Mutluluk insanın sahip olduğu asıl güzelliklerle yetinmesini bilmesidir. Nice varlıklı insanlar tanıdım mutsuz! Nice yoksul tanıdım son derece mesut. Ayrıca sadaka vermeyi ihmal etmeyin. Boyunuzun ölçüsünde verin hep verin. Unutmayın, sadaka insanın kaderini değiştirebilen bir olaydır. Bizi kötülüklerden korur. Verin aslında verdikçe siz en kazançlı çıkacaksınız” diye belirtir.

Moşe bu sözlere şöyle bir yanıt verir: “Ben buna inanmıyorum sayın Rabi. Ben seneler önce büyük bir sadaka verdim kanımca. Hiç de kazançlı çıkmadım. Sadaka vermeyenlerin durumu harika. Bense hala yoksulluk denen illeti çekiyorum. Yarını düşünmekten bugünü de yaşayamıyorum. Ne oldu şimdi ben kazandım mi?” diye belirtir. Rabi: “Kimin kazançlı kimin zararlı olduğunu bilemezsin. Kıtlık sadece maddeten değildir. Allah seni manen olan kıtlıktan korusun. O, çok zor bir hadisedir. Hep çocuğunla çoluğunla evinde huzuru bul. İşte bu büyük bir nimettir” der.

Birkaç gün sonra bir haber duyulur. Moşe’nin arkadaşının işi bozulur. Haciz memurları herşeylerine el koyarlar. Bir anda dibe vururlar. Adam o kadar üzülür ki, yurt dışına gider. Eşi gitmek istemez. Tüm aileleri dağılır. Karısı sürekli ağlar, sızlanır. Çocukları perişan olurlar. Moşe onlara hep destek olur. Adamdan bir daha haber alınamaz.

Yıllar yılları takip eder. Moşe’nin çocukları büyür. O da yavaş yavaş aile büyüklerini yitirir. Annesini ve ardından teyzesini toprağa verir. İkisi de ona verebilecekleri tek servetlerini bırakırlar: Dualarını. Bu dualar yerini bulmuş olacak ki; Moşe’nin bir oğlu çok tanınmış bir avukat olur. Diğer oğluysa başarılı bir iş adamıdır. Babalarını da el üstünde tutarlar. O, hep çocuklarıyla övünür. Bu, öyle bir mutluluktur ki; tarif edilemez niteliktedir. Gözleri parlar çocuklarının isimlerini bile duyarken. Sık sık dostlarını ziyaret eder. Çoğu ihtiyarlar yurdundadır. Onlara eski anılarını anlatır. O parayı nasıl teyzesi için verdiğini belirtir. Sonra arkadaşının iflasını, o günden sonra ortadan kayboluşunu bir bir anlatır. Torunlarına da aktarır aynılarını. Ardından kısa bir dipnot düşer onlara: “Sadaka vermek insanın hayatını pozitife sürüklüyor ve birgün mutlaka sana fazlasıyla geri dönüyor. Önemli olan onu görmekte. Yakınlarınıza yardım edin. Verin. Dünyada tek önemli şey mutluluk ve huzurdur. Dayanışmayla, elindekilerin farkında olmakla, maneviyata önem vermekle mutluluğu yakalarsınız” deyince altı yaşındaki küçük torunu: “Dede maneviyat nedir” diye sorar. Gülüşürler gözleri pırıl pırıl parlarken huzuru takmış kollarına yol alırlar hayatın asıl nimetlerinden doyasıyla yararlanmaya...