Post Gazze Antisemitizmi

Yahudi düşmanlığı, Yahudilerin tarih sahnesinde diğer toplumlardan farklı olarak – tek Tanrılı ve bir din hukuku etrafında anlam bulan yaşantıları ile – görüldükleri andan itibaren hep olagelmiştir.

Marsel RUSSO Köşe Yazısı
4 Mart 2009 Çarşamba

Yahudi düşmanlığı, Yahudilerin tarih sahnesinde diğer toplumlardan farklı olarak – tek Tanrılı ve bir din hukuku etrafında anlam bulan yaşantıları ile – görüldükleri andan itibaren hep olagelmiştir. Bu düşmanlık, firavunlar devri kadar eski – hatta Avraham’ın evrensel boyuttaki başkaldırışına kadar geri gitmek olası – bir olgu! Asur’un ve Babil’in kralları, Helen uygarlığının büyük komutanları, Roma’nın efsane imparatorları hep Yahudi varlığına kastetmişler. Kendilerinden olmayan bir güce müsamaha göstermemişlerdir.

Esas olarak Yahudi nüfusu her tarih diliminde ve diasporaya dağılmasından sonra her coğrafi bölgede hep azınlık olarak yaşamış, içinde olduğu topluma katkıda bulunmaya azami gayreti göstermiştir. Uzak ve yakın tarih bunu kanıtlar yüzlerce olaya ve bu olayın kahramanı olmuş binlerce isme tanık olmuştur.

Fransız Devrimi’nden itibaren artan milliyetçilik akımlarına paralel olarak yayılan yabancı düşmanlığı ekseninde, Yahudiler de kendilerine düşeni her zaman olduğu gibi fazlasıyla almışlardır. ‘Dreyfüs Olayı’ ile antisemitizm belli odakların körüklediği bir hareket olmaktan bir halk hareketi olmaya doğru yelken açmıştır. Bu olay Fransa’da siyasi / toplumsal yaşamı alt üst etmesi yanında, Yahudi toplumlarında yeni bir fikrin doğmasına ve pekişmesine önayak olmuştur: Yahudi milliyetçiliği… Yahudi milliyetçiliği Avrupa’daki Yahudi karşıtlarının “Doğu Sorunu” bünyesinde geliştirdikleri “Yahudi Sorununa” bir tepkiydi kuşkusuz.

19. yüzyıl sonlarında, 20. yüzyıl başlarında suni olarak üretilen “Yahudi Sorunu”na verilen yanıtlar arasında en kapsamlı olanını Nazi ideolojisi “Son Çözüm” olarak gündeme sokmuş ve bunun sonucu altı milyon Yahudi kırıma uğrarken, iki bin yıllık bir hasret bitmiş ve Yahudi Devleti kimliği ile İsrail tarih sahnesindeki yerini almıştır. Antisemitizmin baş yapıtı Holokost, devletin kuruluşunu hızlandırmıştır kuşkusuz…

Son Çözüm’e giden yolda, “yöneten” Nazi ideolojisi, “yönetilen” Alman halkını korkunç bir propaganda ile esir almış ve geliştirdiği komplo teorilerini Yahudi nefretinin odağı haline getirmiştir. Alman halkı bu konuda söylenenleri, üretilenleri sorgulamamıştır… Tıpkı bugün Gazze Olayları esnasında çokça görüldüğü gibi… Ve düşmanlığa, kin ve nefrete kapıyı açmıştır.

1948 yılında İsrail’in kuruluşu ve Arapların tanımladıkları şekliyle Nakba’nın başlaması ile antisemitizm yerini gitgide İsrail düşmanlığına bırakmaya başlamıştır. Oysa İsrail’in varlığını idame için giriştiği irili ufaklı savaşlar ile, bu süreç içinde karar verme durumunda olduğu yaşamsal konuların neredeyse tümü kendisini ilgilendirir ve siyasi içeriklidir.

Ancak tarih, dünyada yaşayan Yahudilerin, nerelerde ve hangi konumda olursa olsunlar,  Yahudiliklerini ne şekilde yaşarlarsa yaşasınlar, kötü bir olay karşısında, birbirlerinden sorumlu tutulacakları konusunda birçok örnekle zenginleşmiştir. Bir adım öte, kurulduğu ilk andan itibaren, İsrail’in kötüleri ile diaspora Yahudileri’nin sorumluluğu arasında paralellik kurmak, Yahudi karşıtı çevrelerin beslendikleri verimli bir kaynak olmuştur. Zaten İsrail’in iyileri onların gündemine bile girmemiştir.

Bu anlamda Gazze Olayları sonrasında özellikle Avrupa’da ve bu arada ne yazık ki ülkemizde de artan antisemit olaylar – veya en azından antisemit öfke – kimseyi şaşırtmamalıdır. Bir yanda Ortadoğu’daki olayların seyrinden İsrail’i sorumlu tutan, Filistinli Arapların ezildiğini ve insanlık dışı şartlarda yaşamaya zorlandığını savunan sol söylem, öte yanda fikirsel olarak taban tabana zıt olması beklenen ancak ironik olarak, bu zeminde aynı retoriği paylaşan radikal İslam…  Hayret verici ve ilgi çekici bir birliktelik değil mi?

Bırakın “Sosyalist Chavez’in Venezuella’sını”,  “Sosyalist Zapatero’nun AB üyesi İspanya’sı” bile İsrail karşıtı söylemlerini, Yahudi karşıtlığı seviyesine getirmiştir şu son Gazze olayları çerçevesinde. İran güdümlü söylemler ise bildiğiniz gibi!

Oysa Türkiye benzer olayları çok da yaşamamıştır. Her ne kadar son aylarda art arda çıkan birçok kitap Türk Yahudi tarihinin karanlık sayfalarını açığa vurmaya başladıysa da, Türkiye ne Dreyfüs tipi bir olayla ne de Yahudilere karşı ırkçı anlamda saldırılarla karşı karşıya kalmamıştır – en azından göreceli olarak… Son dönemlerde artan antisemit söylem ve bu yönde esen kuvvetli rüzgar, işte bu yüzden Türk Yahudi toplumunu üzmüş, hatta tedirgin etmiş, o güne dek görmezlikten geldiği birçok olguya daha hassas yaklaşmasına neden olmuştur.

Bu aşamada, ülkemizde yeşeren bu duygular popüler antisemitizme yol açacak mıdır? Fransa’da görülen Dreyfüsvari bir Yahudi düşmanlığı toplumda prim bulacak mıdır?

İçimize su serpen ise, ülkemizde buna dur diyecek birçok Emile Zola’nın olduğunu biliyor olmamız…