Kötülüğe ruhunu satanlar

Bugün yaşadıklarımız, duyduklarımız ve de gördüklerimiz duyarlılık ayarları bozulmamış olanlarımızı sadece tek bir tespite götürüyor. İnsanoğlu büyük bir ihtimalle ruhunu kötülüğe satmış durumda. Don Kişotluk yapıp mücadeleye var mısınız? Yoksa, yoksa siz de mi ‘satılmış’ durumdasınız?

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
12 Mart 2008 Çarşamba

Bugün yaşadıklarımız, duyduklarımız ve de gördüklerimiz duyarlılık ayarları bozulmamış olanlarımızı sadece tek bir tespite götürüyor. Dünyanın her yerinde varolan sömürü, yoksulluk, açlık, cinayetler, katliamlar veya adaletsizlik, namussuzluk, ayırımcılık, ırkçılık sadece ve sadece insan ruhunun iktidar karşısında kötülüğe karşı yenilgisini değil, insanın kötülüğe ruhunu sattığını da ilân ediyor.

İnsanın, kötülükle olan ilişkisi dinsel inanışlara göre Şeytan’ın Tanrı’ya başkaldırması ve kıyamet kopuncaya kadar Tanrı’dan kötülük yapması için izin istemesi ile başlarmış. Tanrı’nın da insanı sınaması ile başlayan bu süreç Şeytan’ın Adem ile Havva’ya yasaklı meyvayı yedirterek başlar. İnsanın sınandığı ve herhalde bugüne kadar başarısız olunan bir sınav-dünya, Adem ile Havva’dan beri kötülüğün esaretinde veya gölgesinde yaşayan insanı barındırıyor sanırım o gün, bugündür.

Lakin, asıl sorulması gereken soru şudur: Dünyanın; kötülük yapanlardan daha çok, ruhunu şeytana kaptıran veya sadece onu seyredenler yüzünden mi yaşanılamaz hale geldiğidir.

Cervantes’in Don Kişot’u, kötülüğün seyredilerek değil de, onunla savaşarak yok olacağına inanmış bir anti-kahramandır adeta. İtalya’nın küçük bir köyünde okuduğu kitaplardan etkilenerek aklını yitirip kendini şövalye ilan ettikten sonra kötülükle savaşa çıkan bir Don Kişot’tur tarihe geçen. Yolda yer değirmenlerini insanlara kötülük eden devler sanır ve onlara saldırır. Koyun sürülerini birbirlerine saldıran iki ordu olarak görür ve zayıf olanlara yardım etmek için güçlü koyunlarla dövüşür. Kaldığı bir handaki şarapları kan sanarak şişelere saldırır. Ve ‘kötülükle’  savaş böyle sürer gider. Uşağı cahil Sancho ise böylesi bir savaşı sürmek gibi bir dert içinde değildir. Küçük çıkarlar peşindedir ve kötülüğün esir aldığı bir ‘kahramandır’ aslında!.. Don Kişot sonunda kendine gelir ve bu dünyanın aslında Sancho için daha uygun olduğuna karar verir. Tüm mücadelesinden ve hayallerinden vazgeçer ve mirasını yoksullara bırakarak köyünde ölür.

İlginçtir ki, Cervantes Don Kişot’u “başarısız” bir kahraman olarak tasvir ederken insanoğlu ona kötülüğe başkaldıran muzaffer bir anti-kahraman kimliği verir.

Ne yaman bir çelişkidir aslında!..

Johann Wolfgang von Goethe’nin meşhur Faust karakteri ise dünya edebiyat tarihine ruhunu şeytana satan insan olarak geçer, malumunuzca. Ama Goethe’nin tüm yaşamı boyunca yazdığı eser o kadar karmaşıktır ki, Faust’un sonunda Şeytan’dan kurtulup kurtulamadığı pek de anlaşılamamaktadır. Bu nokta önemli, zira ‘Tanrı’nın sınava soktuğu insanı’ yakından ilgilendirmekte.

Faust, bilgi ihtirası içinde kıvranan, bilim uğruna bütün ömrünü harcamış ama amacına ulaşamamanın ızdırabı içinde olan bir bilimadamıdır. Zira ‘iktidar’ arayışındadır. Bunalıma girdiği gecelerden birinde Mefisto - Şeytan- “fazla düşünen adam hayatın tadını kaçırır” der ve ona dünya hazlarını vaad eder. Bir iddiaya girerler. Mefisto, onu bilgi hastalığından kurtararak, yaşatacağı en güzel hazlar karşısında Faust “dur ey zaman, ne güzelsin” diyecek olursa iddiayı kazanacaktır. Faust, Mefisto’ya amacına ulaşmak için ruhunu satar ve dünyevi zevklerin içinde bulur kendini. ‘Aşık olur, alemlere girer hatta katil bile olur. Zira ruhunu satmıştır. Lakin yolun sonunda Faust beşeri mutluluğu erdemli bir faaliyette bulur. Bir bataklık sahayı bayındır hale getireceğini tasarladığı anda muradına erer ve “dur ey zaman ne güzelsin” der. Mefisto iddiayı kazanmış görünmesine rağmen, Goethe’nin eserini çok ayrıntılı inceleyenler aslında Faust’un son tahlilde kendi özüne, erdemli davranışa döndüğüne; çıktığı doğruluk arayışında Mefisto’yu sadece kullandığını iddia ederler. Yani, kötülüğe teslim olmamıştır Faust!

Goethe’nin ilham aldığı aslında ünlü İngiliz yazar/şair Christopher Marlowe’nin ‘Doktor Faustus’ adlı eseridir. Lakin, Marlowe bilimadamı Faustus’u, bilgiye ulaşmak için ruhunu kesinkes Şeytan’a satmış biri olarak betimler. Şüphe yoktur.

Hangisi gerçekçidir acaba? Goethe’nin Faust’u mu, yoksa Marlowe’nin Faustus’u mu?..

Don Kişot yenilir kötülüğe karşı. Faustus da öyle. Faust ise yenilmeyip mutlak erdeme döner.

Bu durumda hepimizin soracağı tek bir soru kalır: İçimizdeki Faustuslarla veya Faustusçuklarla yüzleşme gücümüz var mı? Veya onlarla mücadele gücümüz var mı?

Don Kişot gibi denemek lazım, eğer sınavdaysak, diyeceğim geliyor.

Ama ya hepimiz Faustus isek?..