Yilbaşi, Diyojen ve Schopenhauer`in kirpileri

Neden yılbaşılarında, o kuru, yalnız kalabalıkların koro halinde kendilerine hediye ettikleri yeni yıl / yeni zaman / yeni hayâl temennilerini ağzıma alamayacak kadar yoksul ve bedbinim? Yanıtı Diyojen ve Schopenhauer`in kirpileri veriyor.

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Neden sevmem yılbaşılarını? Neden karanlıkta gördüğüm gölgelerden kaçtığım gibi sakınmak isterim yılbaşılarından? Neden cümle alemin yüreklerinden cömertçe çıkardıkları umut söylemlerini tekrar etmekten imtina ederim? Neden o kuru, yalnız kalabalıkların karo halinde kendilerine hediye ettikleri yeni yıl / yeni zaman / yeni hayâl temennilerini ağzıma alamayacak kadar bedbinimdir? Neden, yeni yılı, ‘bir şeyi çok istersen gerçekleşir’ safsatasına / kandırmacasını rehber alarak karşılayamam acaba?...
Cevabı açıktır, birden fazla olsa da.
Ya siz yanlış yoldasınızdır, ya da yanlış yolun ayırdına varmışsınızdır, yalnız ve umutsuzca...
Ardında bıraktığımız her gün, her ay, her yıl insanlık adına umutlarımızın tükenişine tanıklık ediyorsa eğer, her gün yeni bir mağlubiyetin ağırlığı altında kalıyorsanız eğer, yılbaşı yanılsamasına kapılıp gitmek bile yasak olur size.
Herşeyin bedelini bilip de hiçbir şeyin değerini bilmeyen insanların, tek Tanrıları para ve maddiyat olmuş kapitalizm kölelerinin etrafınızı, gözünüzü, kulağınızı ve en önemlisi yüreğinizi işgâl ettiğinin farkına vardığınız an siz artık tükenmişsinizdir. Ve bu tükenmişlik belki de kimi zaman ender de olsa sizi yoklayan güzellik kıvılcımlarını ıskalamaya bile neden oluyorsa eğer, yazık değil mi size, sizlere veya onlara?
Şu hayatta kim kimi anlamaya çalışıyor ki? Herkes herkesi kullanmaya, öteki’ne kendi merkezinin talepleri bağlamında davranıyor. Ve aynı herkes, isteğini ve arzusuna doyuran herkes ancak kısa bir doygunluk sürecinden sonra yine kısır döngüye giriyor. Arzular tükenmiyor, ötekini kullanmak bitmiyor. Ve sonra, insan kardeşini anlamıyor doğal olarak zira yaratmış olduğu dünya ötekini ya rakip, ya köle ya da rehin olarak görüyor. İlişkiler genelde hayalkırıklığı veya bencillik kazasına uğramış pörsük bir rabıtaya dönüşüyür. Sonra, gelsin umutsuzluk, gelsin yalnızlık, gelsin varoluşsal kaygılar...
Diyojen boşuna mı yüzyıllar önce, gündüz aydınlığıında elinde fener, “insanı arıyorum” demişti? Sinoplu çileci düşünür 2500 yıl önce Atina sokaklarında dürüst insan bulmaya adarken kendini gün ışığını karanlık olarak algılıyordu. Toplumdaki ve insandaki yapaylığa, kimi boş değerlere, bencilliğe ve kısır yerleşik kurallara karşı çıktığı içindir ki bir umut, fenerle insanı aramıştı. Pek bulduğu ve rastladığı söylenebilir mi?...
Arthur Schopenhauer’in kirpilerini bilir misiniz? O kirpiler soğuktan korunmak için birbirlerine yaklaştıklarında iğneleri batar ve uzaklaşırlar birbirlerinden. Lakin, uzaklaştıkça yalnızlık ve hüzün bekler onları. Yaklaşılsa kötü, uzaklaşılsa ise bir başka kötüdür. Ne yapacaklarını bilemezler.  Bu çelişkiyi çözecek olan kirpinin ta kendisidir. Ya diğer kirpilerin ‘kötülüğüne’ boyun eğecek, yani her şeye rağmen onlarla beraber yaşayacak ya da özgürlüğü ama soğuğu ve yalnızlığı seçecektir. Her ikisi de çıkar yol mudur?
Tercih kirpilerde olduğu gibi bireye kalıyor. Lakin, ancak yeteri kadar donanımı mevcut ise Schopenhauer’in ‘kirpi çelişkisini’ çözebilecek. İnsanlardan sakınacak kadar mesafesini ayarladığı sürece belki de ontolojik kaygıları en aza inecek.
Bu formül belki de ütopik bir temenni de olsa gerçeklik payına da sahip olabilir pekâlâ da...
***
Yılbaşı, insanın varoluşsal dramını hatırlatsa da teslim olmak yok!
İnsanoğlunun bencilliğine, iki yüzlülüğüne; diğer yandan hayatın zorluğuna ve pespayeliğine hatta anlamsızlığına karşı ezilip büzülmek, ağlayıp susmak yakışmaz Diyojen’in aradığı insana.
Tek çare, özgürlük bayrağınızı herdaim elinizin altında tutmak olsun, bir gün kaldırmak üzere.
Seçim sizi bekler.
O gün mutlaka yarındır, belki de bugündür!
Her şeye rağmen hoş gele 2008…