Pirüs zaferi?

Tam 40 yıl önce, 5 Haziran 1967 sabahı, İsrail Hava Kuvvetleri Komutanı, pilotlarına ``varolmamız için Mısır`ı bitirin`` emrini verdiğinde meşhur 6 günlük savaşı başlatıyordu. Sonuç, malum. Bir yanda zafer, diğerinde hezimet... Ama bu `zafer`, Der Spiegel ve The Economist`in iddia ettikleri gibi bir `Pirüs zaferi` miydi?

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Tarih, 4 Haziran 1967. İsrail Bakanlar Kurulu 7 saatlik alabildiğince uzun ve tartışmalı tarihi toplantıya tanık oluyor. Başbakan Levi Eşkol, Dışişleri Bakanı Abba Eban, Savunma Bakanı Moşe Dayan, Genelkurmay Başkanı Yitzhak Rabin ve diğerleri, Ortadoğu’nun bugün bile  ne olacağı belli olmayan talihini değiştirip değiştirmemeyi alabildiğince tartışıyorlar.
1948’de “göğüslerine hançer gibi saplanan” Yahudi Devleti’ni haritadan silmeye aklına koymuş Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdül Nasır, bu toplantıdan üç hafta önce Ürdün ve Suriye’nin de desteğini alarak Sina Yarımadası’ndaki Birleşmiş Milletler askerlerini kovmuş, büyük sayıda askerini çöle yığdırarak İsrail’e “hazırım” demişti “seni yok etmek için!”... Üstelik güneydeki Tiran Boğazı’nı da kapatarak İsrail’in en önemli hayat damarını yok etmişti. İsrail’e gemiler uğrayamaz hale gelmiş, ülkede petrol ve gıda kıtlığı başgöstermişti. Savaştan kaçınmak isteyen Levi Eşkol adamlarını ABD’ye göndermiş; Başkan Lyndon Johnson ise “bekle gör” politikasını önermiş, “savaş açarsanız sonuçlarına katlanırsınız” demişti. Sonucu diplomatik yollardan çözmek isteyen Eşkol, Mısır ve Suriye’ye son mesajını gönderir: “Savaş istemiyoruz, saldırmak istemiyoruz. Son kez söylüyorum, bölge güvenliğine zarar vermek istemiyoruz. Sizin topraklarınızda da gözümüz yok”... Nasır ise şöyle cevap verir: “Ablukayı kaldırmayacağız. Eğer savaş istiyorsanız, askerlerim sizi sınırda bekliyor...”
Sanki sağırlar diyalogu idi...
İsrail’in şahin komutanları ve Holokost yüzünden ‘yok olmanın’ ne demek olduğunu beyinlerinin en sert varolma refleksi haline getiren İsrail halkının psikolojisi Levi Eşkol’u yalnız bırakır.
7 saatlik toplantı Eşkol’un yenilgisi ile kapanır.
Ve 5 Haziran sabahı saat 7’de İsrail Hava Kuvvetleri Komutanı Motti Hod pilotlarına şöyle der:
“Yeoşua Bin Nun, Kral David, Makabiler ve de 1948 ve 1956 savaşçılarımızın cesaretlerine bir yenisini ekleyerek, varlığımızı bu topraklarda ilelebet sürdürebilmemiz için sizden Mısır’ın tüm uçak filosunu yok etmenizi istiyorum. Hemen şimdi!..”
Tam 40 yıl önce o sabah, 200 uçaklı İsrail Hava filosu batıya doğru uçarak Mısır hava gücünün tamamını teşkil eden 400 savaş uçağını, havaalanları ve radar sistemleriyle birlikte 3 saat içinde yerle bir eder. Mısırlı pilotlar kahvaltılarını alırken ölürler. Hava gücünü tamamıyle yitiren Mısır kısa sürede “bitmiştir”.
Ve akabinde meşhur 6 günlük savaş başlar. İnsanlık tarihinin belki de en kısa sürede en büyük askeri başarısına imza atan İsrail Ordusu 132 saatte Suriye, Ürdün ve Mısır’la savaştıktan sonra, 6 gün öncesi sahip olduğu toprakların neredeyse 4 katı fazla toprağın sahibi olur. Gazze Şeridi, Sina Yarımadası, Batı Şeria, Yeruşalayim’in tamamı ve Golan Tepeleri topyekûn İsrail’in eline geçer. Hemen ateşkes olur. İsrail halkı gururla zafer çığlıkları atarken Arap halkları hezimetin şokunu yaşarlar. Nasır istifa eder ama halkın baskısıyla vazgeçer.
Ve Arap halkları 1973’e kadar, pek bir şey değiştirmeyen son savaşa hazırlanırlar. 1977’de ise Mısır ve Ürdün İsrail ile nihai barış anlaşması imzalar.
Geriye, Suriye ve de bir türlü devletlerini kurmayan Filistinliler kalır.
Bugünkü durum ise malum...
* * *
6 günlük savaşın 40. yılı vesilesiyle iki ünlü Avrupa dergisi, 1967 savaşını kapak konusu yapmışlar. The Economist, savaşı İsrail için “boşa gitmiş bir zafer” olarak nitelendirirken Der Spiegel ise ‘Pirüs zaferi’ olarak görüyor.
Meseleye iki farklı açıdan bakıldığında İsrail için hiç de öyle olmadığını görmek mümkün. Bu savaşla birlikte İsrail, bölgedeki varlığını ilelebet sağlamlaştırmış, 7 milyon vatandaşını (1.5 milyonu Arap kökenli) bugün Avrupalı insanın refahına yakın yaşatan modern bir ülke haline gelmiş durumda.
Lakin Filistinliler açısından mesele maalesef vahim. 1947’de kurmayı reddettikleri devlete bugün hala sahip değiller. Arafat’ın 2000’de Clinton’un barış şartlarını son anda reddetmesiyle durum o gün, bugün daha da aleyhlerine gelişmiş durumda. Hamas İsrail’i haritadan silme rüyasıyla meşgul. Olan, tabii ki yoksulluk ve sefalet içinde yaşayan Filistinli halka oluyor!
The Economist, barışın gelmesi için formülü koymuş: “İsrail’in Batı fieria’dan vazgeçmesi, Yeruşalayim’i paylaşması; Filistinlilerin de ‘dönüş’ hayalinden vazgeçmesi ve İsrail’i bir Yahudi Devleti kimliğiyle güven içinde yaşayacağından emin olmasını sağlamaları gerekiyor. Gerisi teferruat”...
Mesele bu kadar basit olsa, bu kadar acı çekilir miydi bölgede?
Ortadoğu sorununun çözümü için, böylesine naif ve havada kalan önerilerin yerine, her iki tarafın da vizyon ve cesaret sahibi liderlere ihtiyacı var.
Göreniniz var mı?