Yüreğim ağir...

Hrant Dink`in bir güvercin gibi aramızdan ayrılmasının şokunu atlatamadan ülkemizin Avrupai yüzü, pırıl pırıl bir düşün ve siyaset adamını, İsmail Cem`i yitirmenin acısını yaşadık. Bu vesile ile genç yazarlarımızdan Rita Ender`in dört ay kadar önce Radikal 2`de yayımlanan bir yazısını da aktarmayı uygun gördüm.

Yakup BAROKAS Köşe Yazısı
31 Ocak 2007 Çarşamba

Yaşar Kemal’leri, Kemal Tahir’leri okumuş, ‘münevver’ olduğu her halinden belli bir şoförle mutat sohbetlerden birini sürdürürken; “Yarın göreceğiz bakalım, İsmail Cem’i nereye gömecekler, Yahudi mezarına mı, Müslüman mezarına mı, anlayacağız ne olduğunu…” düşüncesini dile getiren bu meşakkatli mesleğin erbabına ne diyebilirdim ki… Türkiye’de kolaylıkla herkesin karalanabileceğini mi, yoksa Yahudiliğin küçültücü bir nitelik taşımadığını mı açıklamalıydım. Sustum.
Türkiye’nin en başarılı dışişleri bakanlarından biri olan İsmail Cem’e hayranlığım 1974 yılında, daha 34 yaşında iken TRT Genel Müdürlüğü görevine atandığında, kurumun içinde gerçekleştirdiği devrim niteliğindeki uygulamaları ile başladı.
Ancak kendisini çocuk yaşta, Teşvikiye’de Narmanlı Apartmanı’nın kalecisi olarak tanıdım. Ağabeyim, Demokrat Partisi Gümrük ve Tekel Bakanı Emin Kalafat’ın oğlu Sinan da aynı takımda, devasa binanın uçsuz bucaksız görünen koridorlarında top koştururlardı. Üçü de rahmetli oldu…
Hrant Dink ile ise iki kez, biri Star TV’de Elif Dağdeviren’in , diğeri ise CNN Türk’de Şirin Payzın’ın yönettikleri “azınlık gazeteleri” ile ilgili programlarda birlikte olduk. İkimiz de ‘azınlık’ kavramına karşı tepkiliydik, ancak onun yürekliliğini, ezberciliğe karşı çıkan ve klişeleşmiş söylemleri sorgulayıcı duruşunu hep takdirle karşıladım. Sonrasında rahmetli Üzeyir Garih’in cenaze töreninde ayaküstü kısa bir sohbetimiz oldu.
 Dink’in ‘umuda uçması’ndan dört ay kadar önce, gazetemiz genç yazarlarından Rita Ender’in Radikal 2’nin 1 Ekim 2006 tarihli sayısında yayımlanan  “Anneciğim İstanbul’a gidebilecek miyiz?” başlıklı yazısını özellikle aktarmak istiyorum:
* * *
“ ‘Kırk yıldır Özbekistan'da/Yaşar Çerkez Ali sürgün/Dönecek mi yurtlarına/Kırımlı Tatarlar bir gün/Beşiktaş'ı İstanbul'u/Vatanını annesinin/Görmek kısmet olacak mı/Anneciğim İstanbul'a gidebileceğiz miyiz?/diyor annesine kızım/karşı dağa bakıyorum/Bir ağırlık yüreğimde/Sırılsıklam ter içinde/Uykumdan uyanıyorum’
Ataol Behramoğlu bu dizeleri yani “Çerkez Ali” yi yazarken sürgün Çerkezleri, en çok da Çerkez Ali’yi düşünmüştür herhalde. Siz kimi düşündünüz?
Ben bu dizeleri her okuduğumda sürgüne gönderilenlerden çok sürülme korkusu olan, sürülme korkusu ile yaşayan insanları düşünüyorum. Düşünen ve yazan insanların; farklı boydan, dinden, ırktan olan insanların sürgüne gönderilmiş olduğu bu topraklarda iken düşünüyorum.
“Anneciğim İstanbul’a gidebilecek miyiz?” diyen kız çocuğunun sesini duymak istemiyorum. Çünkü benim de yüreğime ağırlık çöküyor. Çünkü yazdığı için, sürgün edilmeden sürgün olmayı göze alanlar var. Mesela Hrant Dink. Agos gazetesi yayın yönetmeni Hrant Dink.
Dink, “Ermeni Kimliği” yazı dizisiyle yargılandı ve bu esnada; “Suçum netleşir ve sabitleşirse giderim. İnsanları tahkir edeceksiniz hem de onlarla beraber yaşayacaksınız.Aynı mahalle, aynı sokak, aynı ülke. Bu bir onursuzluktur, olmaz. Ülkeyi terk ederim…” dedi.
Türklüğü aşağıladığı gerekçesi ile 6 ay hapse mahkum edildi ve cezası ertelendi.
Bundan sonra, Fikret İlkiz’in kaleme aldığı yazıyı okudum. Şöyle söylüyordu: ”Bizimle birlikte Türkiye toprakları üzerinde yaşayan ve bu topraklar üzerinde toprak olmak isteyen gazeteci Hrant Dink; bu ülkeyi terk edip gitmekten bahsediyor … Duyuyor musunuz? Onun yerine düşünün ve anlayın. Artık sadece düşünmenin ve sadece anlamanın da, tek başına yeterli olmadığını bir gün siz de anlayacaksınız…”
Tüylerim diken diken oldu.
Bizim cemaatten biri Hrant Dink’in yerinde olabilir miydi? Oldu mu hiç?
Sonra Dink’in temyize giden kararı, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca onandı. Belki de onaylamayanların desteğini göstermek için; Filiz Kerestecioğlu, Hrant Dink ile röportaj yaptı. Güncel Hukuk’ta. Röportajı daha okumamıştım, Fikret İlkiz sordu; ”Sizin cemaat Dink hakkında ne düşünüyor Rita?”
“Bilmiyorum ki hocam” dedim. Ve o anda aklıma geleni paylaştım; “Geçen gün 90 yaşında bir delikanlı ile konuşuyordum. O şöyle söyledi; ‘Köşede bir miktar para tutuyorum. Nasıl İspanya’dan popoya tekme atarak kovdular. Allah korusun!’ Ama benim kuşağım bu korku ile yaşamıyor.”
Ardından Hrant Dink ile yapılan röportajı okudum.   
Filiz Kerestecioğlu soruyor Dink’e; ”Ermeni olmak bir şekilde bedel ödemek mi?”
Yanıt gayet net: ”Eğer akıllı uslu bir Ermeni iseniz - ki Türkiye’de böyle bir çoğunluk var - hak peşinde koşmayan, kendisine verildiği kadarıyla yetinen, gerektiğinde devletin reklamını yapmak için vitrinlere çıkan o zaman iyi yaşarsınız. Ama yurttaş olmaya çalışan, hakkınızı arayan bir Ermeni’yseniz bu bir sorun...”
Peki siz nasıl bir Yahudi’siniz? Yanıtların yüreklere ağırlık vermemesi dileğiyle…”