Tren kazasi

Oryantalistler ile oksidantalistler arasında sıkışan AB yanlısı Türkler, ülkelerinin ve çocuklarının geleceğini her anlamda çağdaşlaştıracak büyük dönüşümün şimdilik hayal olduğuna inanmaya başladılar bile...

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Türkiye ile AB ilişkilerinin bir ‘tren kazasına’ uğrayacağı artık açıkça belli oluyor.
Kimi oryantalister ile kimi oksidantalistler arasında sıkışan AB yanlısı Türkler, ülkelerinin ve çocuklarının geleceğini her anlamda çağdaşlaştıracak büyük dönüşümün şimdilik hayal olduğuna inanmaya başladılar bile..
Oryantalizm kısaca, batılıların doğulu toplumları kendi dünya ve kültürel perspektifinden inceleyen ve genelde önyargıyla sonuçlanan araştırma alanlarına verilen ad.
Oksidantalizm ise çok kullanılmayan bir terim de olsa oryantalizmin tam tersine doğuluların batıya ilişkin klişe görüşlerin analizine verilen bir ad. Yani her ikisi de şu meşhur Huntington’un ‘Medeniyetler Çatışması’nda anlatmak istediği iki zıt uygarlığı konu alan bir çalışma alanı. Öteki’nin objektif, kapsamlı ve detaylı incelemesini içermeyen, empati duymayan yarı bilimsel araştırma alanları her iki medeniyeti birbirine yakınlaştıracağına uzaklaştırıyor.
İslam dünyasının bugünkü durumunu değerlendirirken yüzyıllar boyunca askeri ve ekonomik dünya gücü olmakla kalmayıp kültür, sanat ve bilimde de lider durumda kaldığını göz önüne almamak sakat bir araştırma olmayacak mıdır?
Oryantalist yazar ve düşünürlerin temsil ettiği, Osmanlı imparatorluğu gibi büyük bir yapının başarısını bile 1453’ten sonra Bizans kanunlarının tatbik edilmesine bağlayan bir zihniyet, medeniyetler buluşmasına ne kadar katkıda bulunabilirler? Onlara göre Doğu, ekzotik, biraz nostaljik ve peri masallarının ülkesidir. Doğu insanı ise onlara göre, insanlığı kendi anladıkları anlamda yüceltemezler. Bu oryantalistler sadece Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının Anadolu halkını arkasına alarak yaptığı büyük dönüşümü yorumlamakta zorlanırlar. Bu büyük devrimi yapanlar da ‘doğu’lu değil mi?...
Aynı şekilde, İslam’ın parladığı dönemlerde karanlığın egemen olduğu Avrupa ve Hıristiyan kültürünün veya Batı’nın bugünkü durumuna nasıl bir metodoloji ile ulaştığı incelenmezse doğruya ulaşılabilinir mi?
Doğrudur, Batı’nın büyük zenginliğinin önemli bir kısmının kaynağı sömürgeci politikalardır. Ama bu ilk zenginliği doğru yolda kullanmamışlar mıdır? İnsanlığın her anlamda gelişimine katkıda bulunmamışlar mıdır? Bireyi odak alan ve onun hayatını en ileri şekilde sürdürebilmesi için gerekli sistem ve yapıları kurma yolunda çalışmamışlar mıdır? Bilimdeki ilerlemelerin insanın hayatını nasıl değiştirdiğini inkar etmek mümkün mü?
Mustafa Kemal, Batıyla savaşmasına rağmen yeni Türk Devleti’nin istikametini Batı’ya yöneltmiştir. Körü körüne bir Batıcılığın yerine özünde Türk olan, Anadolu kültüründen nasibini almış ‘doğulu’ insanın Batı’nın olumlu yanlarını olarak insanlık tarihinde en iyi yerini alması için atmıştır adamlarını.
Yani Atatürk, doğu-batı sentezini yakalayan büyük bir liderdir..
Bugün ise bu sentezi daha ileri noktalara taşımak isteyenlerin önünde Batı’daki oryantalistler ile buradaki oksidantalistler engel teşkil ediyorlar.
Bir yandan Hıristiyan kültürüne zarar gelmesinden korkanlar AB’yi Hıristiyan kulübüne dönüştürme çabasındayken, buradakiler ise AB entegrasyonunu nedense teslimiyetçilikle özdeşleştiriyorlar!
Tek kelimeyle ‘yazık!’ Huntington’un haklı bulunmasına ramak kalmışken bu gaflet uykusundan her iki tarafı da kim uyandıracak?
Ne Batı medeniyeti canavardır. Ne de, Doğu sadece peri masallarından ibarettir!...
***
Hanri Yaşova... Türk Yahudi Toplumu, içindeki son beyefendi ve entellektüel kişiliklerinden birini daha kaybetti.
Ölüme çare yok. Lakin kalitenin kaybolması hepimiz için büyük kayıp...
Başımız sağ olsun.