Bir Türk Yahudisi Nobel kazanabilir mi?

ABD ve İsrail vatandaşı olan İsrael Aumann?ın ekonomi dalında Nobel Ödülü`ne layık görülmesinden sonra Edebiyat Nobeli`ni Yahudi bir ayakkabıcının çocuğu olarak Londra`da dünyaya gelen Harold Pinter`in alması beni böylesi gerçeküstü bir başlık atmaya yöneltti.

Yakup BAROKAS Köşe Yazısı
19 Ekim 2005 Çarşamba

Haftalık bir gazetenin en önemli eksisi bazı haberleri medyada yer aldıktan sonra vermek zorunda kalması, diğer bir deyişle günceli yakalamakta zorlanmasıdır. Örneğin geçtiğimiz hafta tüm dünyayı yasa boğan Pakistan depremi dört günlük bir gecikme ile baş manşetimizde yer aldı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın "Yahudi düşmanlığı yapma" yönündeki beyanatını da bir sayı sonra, ‘Perspektif’ sayfamızda aktardık. Gerçekte başbakanın Kızılcahamam’daki sözleri doğrudan antisemitizmi kınayan bir açıklama olmanın ötesinde Baykal ve CHP’ye yönelik bir yanıt niteliği taşımaktaydı ve geçtiğimiz hafta da Erdoğan yabancı sermaye düşmanlığı yapanları ‘sermaye ırkçısı’ olarak nitelendirmişti.
Oysa gazetemizin arşivinde gerek başbakanın; "Musevi düşmanlığı sapkınlıktır" şeklinde, gerekse Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün doğrudan antisemitizmi kınayan  beyanatları mevcuttur.
Bazen de gazetenin hazırlanıp baskıya gönderildiği salı geceleri   kıl payı kaçırdığımız ve yansıtamadığımız bazı gelişmeleri ertesi gün basında okuduğumuzda içimiz cız eder.  Çarşamba günü ulusal basında Başbakan Tayyip Erdoğan ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler’in İsrail Enerji ve Altyapı Bakanı Binyamin Ben Eliezer’i Ankara’da kabul ettiklerini ve Zorlu Enerji Grubu’nun İsrail’de 100 megavat kapasitede bir elektik santralı kurma konusunda anlaşmaya varıldığını okuduğumda öylesi bir duyguya kapıldım.
Hilmi Güler’in yakın bir gelecekte Türkiye ile İsrail arasında; "denizden bir elektrik köprüsü" kurulacağını açıklaması tabi ki iki ülke ilişkileri açısından  kayda değerdi.
Gazeteyi hazırlarken pekçok parametreyi göz önünde bulundurmanın dışında ‘bu haber nasılsa güncelliğini yitirdi, herkesçe okundu’ demek lüksüne  sahip değiliz. Çünkü,  dış haberleri medyadan farklı bir bakış açısı ve objektif bir gözle değerlendirdiğimize, iç haberlerin de cemaat mensuplarının bilgilendirilmeleri ve  iletişimi açısından büyük önem taşıdığına, Şalom’un Türkiye Yahudilerinin yaşamlarının belgelenmesi yönünden  tarihsel  bir işlev gördüğüne inanmaktayız. 
 ABD ve İsrail vatandaşı olan İsrael Aumann’ın ekonomi dalında  Nobel  Ödülü’ne layık görülmesinden sonra Edebiyat Nobel’ini Yahudi bir ayakkabıcının çocuğu olarak Londra’da dünyaya gelen Harold Pinter aldı. Pinter, gençliğinde antisemitizmle karşılaşmasının oyun yazarı olmasında etkili olduğunu ve Holokost’un kendisini derinden etkilediğini belirtmekte.
Harold Pinter, savaş ve Bush karşıtı görüşleri ile tanınıyor. Nobel’in Pinter’a verilmesi AB’nin ABD’ye bir mesajı olarak da algılanabilir. Biz Yaşar Kemal veya Orhan Pamuk’un bu ödüle layık görülmesini tabi ki canı gönülden isterdik.
Ancak aklıma şu soru geliyor; diaspora Yahudileri’nden uluslararası düzeyde ünlenen, hatta Nobel gibi ödüllere hak kazanan sanatçılar, bilim adamları ortaya çıkıyor da niye "Türk Yahudileri sanatta yok?"
Gerçekten sanatı ile geçimini sağlayan kaç sanatçımız, kaç yazarımız var; bir Mario Levi, rahmetli Jak Deleon, İzzet Keribar, Habib Gerez, Yeşua Aroyo, gazeteciliğin duayeni Sami Koen... Sayıları bir elin parmaklarını geçmiyor. Geçmişte ilgisizlikten yakınan tiyatro sanatçımız Nedim Saban sitemlerinde haklı değil miydi, Rıfat N. Bali’nin tüm araştırmalarını kaçımız okuduk?...
 Acaba sanatçılara gereken saygıyı, değeri mi vermiyoruz, yoksa biraz fazla mı maddiyatçı bir toplumuz?..
 Çocuklarımızın yönetmen, tiyatro sanatçısı, yazar olması yerine belki baba mesleklerini sürdürmelerini demeyeceğim ama çağa uygun  yüksek maaşlı birer yönetici olmalarını fazlası ile mi yeğliyoruz?
Acaba sanatı sadece bir hobi, boş zamanları değerlendirecek bir uğraş olarak mı görüyoruz ve öyle görmeyi de sürdürecek miyiz?
Tartışılacak başka konu mu kalmadı diyorsanız, unutun gitsin...