Yaşam yürüyüşüne doğru

Marsel RUSSO Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba
İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres, bu göreve seçilmesinden sonra Knesset’te milletvekillerine hitaben yaptığı konuşmanın bir yerinde, 15 sene önce doğduğu topraklara yaptığı bir geziye değinir. Volozin yakınlarındaki Vishniova, Avrupa’nın doğusunda Yahudi yaşantısının uzun yıllar boyunca gelişip serpildiği yüzlerce köyden biridir, ve bu köy de tıpkı benzerleri gibi Naziler tarafından yok edilir: Geriye kalan, son Yahudilere ait toplu mezarın üstündeki taş yığınıdır. Peres, duygularını uzun uzun paylaşır konuşmasında… “Sessiz ve titrek, çocukluğumun karşısında duruyordum… Ve birden bir çığlık yankılandı adeta…
Büyükbabam, büyükannem ve onları yalnız bırakmamak için orada kalan tek oğullarının çığlığıydı bu!... Eğilip kulaklarına…..torunlarına o yemini anlamlı kılma çabasında verilen onuru fısıldamak isterdim: Bir Daha Asla -  Never Again!”
Geçen sene katıldığım Yaşam Yürüyüşünde ziyaret ettiğimiz köylerde Yahudi yaşantısının ayak izlerini takip etmeye çalışırken, sinagoglarında dua eden erkeklerini, pazarlarında hummalı bir alış- veriş içinde olan kadınlarını, sokaklarında gülerek eğlenen çocuklarını anmış, evlerin pencerelerinin ardından sokağa taşan keman sesleri ile harmanlanmış ezgileri, acı bir tebessümle duyar gibi olmuştuk…
Gözler yaşlı, kalpler buruk ancak başlar dik, toplu mezarların önünde orada yatanlar için dualar mırıldanırken de, toplama kamplarında -  örneğin Majdanek’te -  buraya getirilen Yahudilerin su yerine gazla buluşturuldukları arınma ünitelerinde de, cansız bedenlerin ortadan kaldırıldığı krematoryumlarda da, böylesi bir katliamın nasıl bir ruh haliyle yürütülebileceğini anlamaya çalıştık… Ancak normal bir insanın algısı buna yetmiyor!
Holokost, anlaşılabilir olmaktan uzak toplumsal bir irrasyonellik abidesidir. Yahudi halkını, onun geleneklerini, kültürünü, mirasını toptan ortadan kaldırmak gibi bir misyona sahip Nazi ideolojisinin neden Almanya’da yeşerdiği konusu bir anlamda daha kolay cevap bulabilecekken, konu işbirlikçilere gelince hesap yine şaşıyor… Naziler’in Avrupa’nın dört bir yanında, Vichy Fransa’sında, batı Avrupa’da, Polonya’da ve özellikle Ukrayna, Romanya’da, ancak istisnasız ele geçirdikleri tüm ülkelerde neden yandaş bulduklarını anlamak mümkün değil… Konuyu kıskançlığa, yabancı olana duyulan güvensizliğe veya daha ağır bir yaklaşımla, nefrete bağlamak, yaşananları anlatabilmek için çok basit kalıyor.
Elie Wiesel konuşmalarının birinde, “Çok acemice Holokost olarak tanımladığımız dönem ne zaman başlar?” diye sorar ve cevap verir: “1938’de Kritallnacht ile mi? Yahudi mültecilerle dolu bir Alman gemisi, St. Louis’in, Amerika Birleşik Devletlerinin kıyılarından Almanya’ya geri gönderildiğinde mi? Yoksa, Babi Yar’daki katliam mı başlatır Holokost diye adlandırdığımız o karanlık çağı?”
Neden müttefikler lojistiğin bel kemiği tren raylarını bombalamadılar? Birçok Alman kenti haritadan silinecek şekilde gece gündüz Amerikan ve İngiliz uçakları tarafından dövülürken, birkaç bomba da trenlerin geçişini önleyecek şekilde raylara bırakılamaz mıydı? Gerçi ölüm makinesi haline gelmiş olanlar için Yahudileri toplama kamplarında yok etmek ile, makineli tüfeklerin önünde öldürmek arasında bir fark olmasa gerekti… Ama yine de birkaç bomba iyi olurdu diye isyan ediyor insan, örneğin Aushwitz’in kapısında “Çalışmak özgür kılar” sözlerini gördüğünde…
…Veya niye Londra hükümeti White Paper -  Beyaz Kitap’taki kotaları kaldırmaz ve Manda idaresine girişi serbest bırakmazdı ki? Belki, o zaman Struma batmayacak ve onu kendilerine umut gemisi yapanlar özgürlüğün tadına varacaklardı…
Çok konuşulan ve az anlaşılan bir süreci ifade eder Holokost. Bu süreçten etkilenmeyen kaç Yahudi ailesi vardır? Kaç ailenin bir ferdi Nazi zulmünde ölümü bulmamış, toplama kamplarında gecelerini gündüzlerine katmamıştır?
Ancak Yahudi dini ve gelenekleri kini öğretmez. “Affet ama Unutma” Holokost’un Yahudi bilincinde açtığı travmanın atlatılmasının ve Yahudi halkının tüm olanlardan sonra insanlık alemine geri dönüşünün şartı olmuştur adeta…
Unutmamak için bilmek gerekir, anlatmak gerekir, düşünmek gerekir; Toplumlar arasındaki her tür farkın uygarlığın gelişmesi için bir dinamizm olduğunu özümsemek, farklılıkları kaşımanın ırkçılığı tetikleyeceğini farkında olmak gerekir…
Affetmek içinse bu olanları herşeye rağmen sindirebilmek gerekir.