Babi Yar

Marsel RUSSO Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

II. Dünya Savaşı’nın dönüm noktalarından biri Nazi Almanyası’nın 1939 yılında Stalin’le yaptığı anlaşmayı tek taraflı yok sayarak Rusya’ya saldırmasıdır. Polonya’nın yapılan bu anlaşma uyarınca iki ülke tarafından pay edilmesinden sonra, Hitler beklemediği bir başarı ile bir seneden biraz daha fazla bir zaman diliminde Hollanda, Belçika ve Fransa’yı dize getirir. Bu baş döndürücü hız bakışlarını Rusya’nın diplerine çevirmesine neden olacaktır.
Tarihe “Barbarossa Harekatı” adı ile geçecek bu büyük saldırı, Polonya’nın doğusunu takiben bir kıta büyüklüğündeki batı Rusya’yı, Ukrayna’yı, Baltık ülkelerini Nazi çizmesine mahkum eder.
Ordunun ele geçirdiği ülkelerde olup bitenler, savaş süresince zamanla sıradanlaşan olaylardır: Yerel halkın etkisizleştirilmesi, karşı çıkanların ayıklanmaları, işbirlikçilerin kilit noktalara yerleştirilmesi, mümkünse işgâl altındaki birçok ülkede oluğu gibi “dost” yönetimlerin oluşturulması ve nihayet Yahudilerin toplanması, kamplara gönderilmesi ve yok edilmesi… Ukrayna’da değişik bir şey olmaz!
Kiev’in Eylül 1941’de Alman güçleri tarafından ele geçirilmesi sonrasında yaşanan Holokost tarihinin en büyük katliamında 100.000’den fazla insan makineli tüfeklerden kusan kurşunların hedefi olur. Bedenleri açılan devasa bir çukurun içine atılır. Tanıkların birine göre bu öylesi büyük bir çukurdur ki, bir kenarından diğerine konuşmak mümkün değildir.
Çingeneler, Polonyalı, Ukraynalı ve Rus direnişçilerle Sovyet savaş esirleri, Kiev yakınlarındaki Ivan Pavlov Psikiyatri Kliniğinin hastalarının hemen öncesinde,  33.771 Yahudi burada ölümle buluşur… Babi Yar, bu anlamda, vahşetin, irrasyonelliğin anıtı haline gelir. Ne toplama kampı söz konusu edilmiştir, ne de ölüm yürüyüşleri… Babi Yar’da insanlar doğrudan sonlarına gönderilmişlerdir, yine aldatılarak, yine kimliklerinden soyutlanarak
29 – 30 Eylül 1941 bu yüzden not edilmesi gereken bir tarihtir… Daha Wansee Konferansı toplanmamışken, toplama kampları ölüm kamplarına dönüşmemişken, Yahudi halkı üst üste alt alta gettolara henüz istiflenmeye başlanmışken, bir intikam uğruna gerçekleşir Babi Yar katliamı... Kiev’e yerleşen Alman komutanlığının yakınlarında patlayan direnişçi bombaları, ilk elden Yahudiler’e fatura edilir ve yaşı önemsiz 33.771 insan iki gün gibi kısa bir sürede makineli tüfek namlularının ucunda ölümü bulur ve koca çukura istiflenir… Geri kalanlar ise zaman içinde sonlarına doğru yolculuğa çıkarılacaklardır…
Babi Yar’da yaşanan Nazi çılgınlığının bir göstergesiydi. Peki ya Ukraynalılar’a ne demeli?
Nasıl bu denli istekli, bu denli düzenli bir işbirliği sergilemişlerdi? Onlar yalnız değildiler. İşgal altına girmiş birçok ülkede işbirlikçiler olmuştu… Koca Fransa’da Vichy Hükümeti’nin çıkardığı Yahudi yaşantısını sıfırlayan yasaları, Hırvatlar’ın, Romenler’in Almanlar’a sağladıkları lojistik desteği es geçmek, işbirliğinin ve tepkisizliğin Holokost gerçeğine katkısını yadsımak mümkün değildir.
“Democracy in America” da Alexis de Tocqueville’in ifade ettiği gibi, “Hiç kimse, içinde yaşadığı toplumun ve dönemin ruhuna karşı savaşamaz. Kişi ne kadar güçlü olursa olsun, çevresindekilere, genel kamuoyunun duygu ve düşüncelerinin aksine fikirler ve duygular yükleyemez.”  Bu anlamda, çıkarların, kıskançlıkların, yabancılaşmanın, karalamanın, yanlış bilgilendirmenin toplumları ve bireyleri nerelere taşıdığının tüyler ürpertici bir örneğidir Holokost…
Babi Yar  Holokost’un bir baş yapıtıdır, ne acıdır ki...

Hiç anıt yok Babi Yar'da.
Tek mezar taşı o dik yamaç.
Korkuyorum.
Yahudiler kadar yaşlıyım şimdi.
Şimdi bir Yahudi gibi görüyorum kendimi.

Yaban otları hışırdıyor Babi Yar'da.
Ağaçlar sert sert bakıyor, yargıçlar gibi.
Her şey sessizce çığlık atıyor.
Şapkamı çıkarıyorum,
anlıyorum, gittikçe yaşlanmışım.

Yevgeni  YEVTUŞENKO
Çeviri : Ülkü TAMER