Nicelik değil nitelik

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Geçtiğimiz hafta köşemde Hahambaşı Rav İsak Haleva ile Cemaat Başkanı Silvyo Ovadya’yı konuk ettim. Yazıları ile bizi onurlandırdılar. Ben de böylelikle ‘teknik nedenlerden ötürü’ izinli sayıldım. Gerçi yazımın bir bölümünü yazmıştım, ‘haftaya elimde hazır malzeme olur’ diye de sevindim. Oysa olaylar bir hafta içinde o kadar hızla değişiyor ki.. Güncelliğini yitirmiş olsalar da, yine de bazılarına değineceğim.
Onbeş gün önce, güneşin sabahın erken saatinde kendini gösterdiği bir pazar günü eşimle Büyükada’ya gittik. Gittik demek ne denli doğru, bilemeyeceğim. Zira hem deniz otobüsünün, hem de vapurların aynı anda Kabataş’tan kalktığı gün kalabalığın itiş kakışı arasında, ‘bari hava alalım’ diyerek kendimizi vapurda bulduk. Çoğu Yunanlı olan turist grupları her geçtiğimiz yere bayılıyor, hayranlık ifadelerini de hayli yüksek ses tonlarıyla ifade ediyorlardı. Karşımda oturan turistlere yarı İngilizce, dörtte bir vücut dili, dörtte bir Rumca olarak yaptığım mihmandarlıktan gurur duydum. Önemli olan anlaşmayı istemek. Gerisi nasılsa gelir.
Vapur yanaştıktan sonra ezilmeden karaya ayak basmanın haklı gururuyla, sahilde yürümeye başladık. Lokantalardaki kalabalığı ve giderek artan Rumca konuşmaları duyduğumda, birden Paskalya olduğunu anımsadım. Öğlen vakti ısınmaya başlayan hava,  çevredeki kahkalarla daha da neşeli bir ortama bürünmüştü.
Hıristiyan alemi Paskalya’yı kutlarken, bizler de henüz Pesah’ın içindeydik. Ve Yahudiler de öğlen vakti acıkıyordu. Kimin nerede nasıl yediği, konumuzun dışında. Ama örneklemek gerekirse, ‘Kaşer Le Pesah’ olanlar balıkçıdan balık alıp gittiler. Artık nerede yediler, bilemem. ‘Le Pesah’ olanlar, lokantanın kapısına kadar gidip: “Hamursuz var mı?” diye sordular. Olmadığını öğrenince, çıkıp gittiler. Yalnız “Pesah” olanlar, matsalarını beraberinde getirdiler. “Matsa” dokunuyor diyenler de bildikleri gibi yaptılar...
Büyükada’da mor salkımlar eski taş yığma ve tahta evlerin kameriyelerini süslerken, aynı saatlerde aynı güneşli günde Boğaz sahilinde müşterilerine kusursuz servis veren bir lokanta, “İngiliz matsası mı, Ukrayna matsası mı istersiniz?” diye seçenek sunuyordu. Bu seneki gözlemlerime göre, toplumumuzda her beş kişiden biri matsa yiyor. Söz konusu istatistiğe nasıl ulaştığımı sorarsanız, matematiksel bir çözüm sunamayacağım. Yemek tarifi verirken, “göz kararı” denilen bir ölçü vardır. Yıllarınızı mutfakta geçirdiyseniz, “göz kararı” pek yanılmaz. Yaptığım gözlem/istatistik de buna benziyor. Yanıldığımı pek sanmıyorum.
* * *
Her konuda kendisine çok güvendiğim bir arkadaşımın Pesah başında: “Bu sene keklere daha az un kullan.” uyarısıyla yaptığım başarılı oniki pesah kekinden sonra, seneye bayramı yeniden kutlamak dileğiyle mutfaktan çıkış “özgürlüğümü” ilan ettim.
* * *
Kara Kare Film Günleri’nin ikincisi 15 - 21 Nisan günleri arasında Maçka Cinebonus G-Mall’de izleyiciye sunuluyor. Herşeyden evvel, olağanüstü bir emek vererek bu çalışmayı hayata geçiren ekibi candan kutluyorum. Niceliğin değil, niteliğin ön planda olduğunu “çekirdek aile” denecek kadar az sayıda gençleri kapsadığını biliyorum. Kısaca, başarılı bir iş kotarmak için gereksiz sayıda komisyonlar yaratmaya gerek yok.
Kara Kare ekibi filmleri seçmekle kalmadı, bir Holokost Sözlüğü oluşturmak için herkese bir sözcük gönderdi. Holokost’u bir kez daha hatırlamak için özenle hazırlanan bu girişime paydaş olmayı görev bilmekte yarar var.

haber@salom.com.tr