Özgürlük üzerine

Haymi BEHAR Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Bu yıl Pesah bayramında, Musa’nın İsrailoğullarını Mısır’da 210 yıl süren esaretten kurtararak (Exodus) özgürlüğe kavuşturmasının 3319. yıldönümünü kutluyoruz. Pesah, köleliğe mahkum bir halkın bağımsızlığı için verdiği mücadelenin destansı anlatımıdır. Bu nedenle bayram sofrasında (Seder) okunan Pesah hikayesi (Hagada) “bu yıl köleyiz, gelecek yıl özgür insanlarız” cümlesi ile başlar.
“Özgürlük” ve “Tanrının mutlak gücü” birbirlerine çelişkili görünen ancak Yahudilik öğretisinin gerçekliğini ve uyumunu ısrarla savunduğu iki temel kavramdır. Düz mantıkta birbirlerine taban tabana zıt görünen bu iki kavram Yahudi düşüncesinin yapı taşlarını oluşturur. Peki ama, eğer Tanrı kaderi tayin eden mutlak güç ise hür irade bunun neresinde? Kuralların Tanrı tarafından konulduğu bir oyunda bireyler hür iradeyle karar verme yetisine nasıl sahip olabilirler?
Yahudiliğe göre evreni yaratan Tanrı canlıları özgür irade ile donatmıştır. Tanrı insana doğru ile yanlışı ayırt etme yetisini vererek hayat yolunu kendi başına çizmesini sağlamıştır. Tanrı bireye davranışlarında seçim yapma özgürlüğü verir. (“Hareşut hanetuna”- Avot3:19)  Ancak  Tanrı insanı  seçimlerinin sorumluluğunu yüklenmesini de mecbur kılar.
Varoluşçu düşünür Jean Paul Sartre Özgürlük ve Sorumluluk konulu yazılarında benzer bir saptamada bulunur: “Herbirimiz tüm dünyayı seçeriz. Olduğumuz ve yaptığımız herşey seçimlerimizin sonucudur, bu nedenle herbirimiz hayatımızda ve dünyada olan biten herşeyden sorumluyuz.” Özgürlük, insanın şeçimlerinin sonuçlarının sorumluluğunda olmasıdır.
Yahudilik öğretisi ile Sartre’ı buluşturan nokta bireylerin seçimlerinin sonuçlarından sorumlu olduğu vurgusudur. Sorumluluk, sahip olduğumuz özgürlüğün bedelidir; İnsanlık olarak dünyayı değiştirme özgürlüğümüzün bedeli, doğa üzerinde yarattığımız tahribatın muhtemel sonuçlarına katlanmaktır.
“Özgürlüğün sınırları” felsefe tarihi boyunca çok tartışılan kavramlardan biridir. Özgürlük, “bireyin kendi geleceğini hür iradesi ile tayin edebilmesi”olarak tanımlanabilir. Ancak bireyler hangi şartlarda dünyaya geleceklerine karar veremedikleri için mutlak anlamda özgürlükten de söz etmek mümkün değildir. Yeni doğacak bir bebeğin İstanbul’da yaşayan mutlu bir ailenin çocuğu olarak doğmak veya Darfur’da yapılan katlimaların ortasında doğmak arasında bir karar verme şansı yoktur. Özgürlük mutlak değildir, zarlar doğumda atılmıştır.
İşte hür irade tam bu noktada devreye girer. Birey içinde bulunduğu şartlar doğrultusunda  potansiyelinin en iyisini gerçekleştirme şansına sahiptir. Bunun için birey akıl ile donatılmıştır.
“Özgürlüğün sınırlarını” ağaçları gözlemleyerek de anlayabiliriz. Toprağa yeni düşen bir tohum büyük bir ağacın gölgesine mi yoksa daha çok güneş alan bir verimli bir yerde mı kök salacağına karar verme şansına sahip değildir. Ancak alabildiği su ve güneş miktarı oranında en iyi şekilde gelişmek ağacın iradesindedir. Esas olan köklerinden kopmadan filizlenmek yeni dallar oluşuturmak, gelişip büyümektir. 
Baruh Spinoza, kader ve özgür irade açmazını sorgularken aklın rolüne dikkat çeker. Spinoza’ya göre özgürlük, bireyin aklıyla hareket edebilmesidir. Akıl ile yaşamak özgür yaşamaktır. Akıl yolunda gitmek duyguları dizginleyebilmek duyguların esiri olmamak demektir.  Duyguları ile karar veren birey tutku, zevk ve hırslarının esiri olur. Spinoza’ya göre bu mutsuzluğa giden yolun haritasıdır. Birey ancak mantığı ve duyguları arasında bir denge kurarsa  sevgi ve iyi niyetin reberliğinde hür iradesini doğru yönde kullanabilir.
Hagada “Her nesilde, her bireyin kendisini Mısır’dan çıkmış gibi görmesini” şart koşar. Pesah anlatasını okurken kölelikten özgürlüğe yapılan yolculuğun içselleştirilmesi ve gelecek nesillere aktarılması öğütlenir, zira yalnızca esirler kendi zamanlarının ve kaderlerinin efendisi değillerdir. Özgürlüğün değerini iyi bilmeliyiz, çünkü barış özgürlüğün ön şartıdır.
Özgürlük Bayramınız kutlu olsun.