Eurovision`un canavar yüzü

Joelle PİNTO Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Önce işin politik kısmı beni soğuttu; Doğu Avrupa memleketlerinin birbirini kollamadığı, Yunanistan’ın Kıbrıs’a ve Türkiye’nin Bosna Hersek’e 12 puan vermeyi şarkıları bile dinlemeden belirlemediği bir puanlamayı seyretmeyi diledim.
Sonra öğrencilik hayatım beni Eurovision’dan uzaklaştırdı.  Üniversiteyi okuduğum ABD’de değil Eurovision’u yayınlayan bir televizyon kanalı, yerel gazetelerde Eurovision’a ait bir haber bile bulamadım.  Anlaşılan Amerikalıların, Avrupa’da 300 milyon seyirci tarafından izlenen bir şarkı yarışmasından haberi bile yoktu.    
Daha sonraları ise, Eurovision’da  ülkemizi temsil etmek için bir sanatçı seçilip ona şarkı ısmarlanacağını öğrenmem, bana çocukluğumu hatırlatan bu nostaljik şarkı yarışmasından iyice soğuttu.  İlk şarkı ısmarlanan sanatçımız Sertab Erener Eurovision birincisi olunca, yanılmış olabileceğimi düşündüm. Şarkı ısmarlama sistemi belki de doğru bir sistemdi ama benim için aynı heyecan değildi. 
Bu sene Finlandiya’yı temsil eden heavy metal grubu Lordi’nin birinciliği kazanması ise beni hayal kırıklığına uğrattı.  Belki Eurovision tarihine damga vuran kostümleri, belki komşu ülkelerden alınan 12 puanlar, belki de şarkının yanında hiçbir koreografinin seyirciyi artık etkilememesi…  Cumartesi gecesi yer alan yarışmada, piyanodan fırlayan bir Rus, sahnede yavaş yavaş kıyafetlerini çıkartan Moldov ve Hırvat bayan yarışmacılar ve  sahnenin yarısını kaplayan kıyafetiyle yarışan İsveçli yarışmacı kısa bir süre sonra zihinlerden silinecek ve akıllarda Eurovision’un canavar yüzleri kalacak. Kalben çocukluğumdaki Johnny Logan’ın birinci olduğu Eurovisionları hatırlayıp, kendi ülkesinde sahnede sahte kan ve etlerle show yapan bir heavy metal grubunun birinci olduğu yarışmayı kısa sürede unutmayı diliyorum. 
Galiba Eurovision’a olan merakımı seneler önce yitirdim.  18 Mayıs sabahı yıllardır Amerika’da yaşayan en yakın arkadaşımın "yarı finaller bu akşam, seyretmeyi unutma" sms’in den sonra TRT 1’i açmak aklıma geldi.  O nasıl seyretti diye merak eden varsa Amerika’da Eurovision hala yayınlanmıyor ama dizüstü bilgisayarınız varsa ve onu televizyon monitörüne bağlayacak kadar Eurovision’a meraklıysanız, 300 milyon kişiyle aynı anda canlı seyredebilirsiniz. 
***
Geçtiğimiz hafta Galatasaray’ın lig şampiyonu olması bütün Galatasaraylıları sevince boğdu.  Benim gibi light bir Galatasaraylı bile Fenerbahçe’nin Denizlispor’la olan maçınının son 16 dakikasını kalbi heyecandan küt küt atarak dinlediyse, fanatik taraftarların kalbi 16 dakika boyunca durdu ve sonra tekrar çalışmaya başladı demek abartı olmasa gerek.  Teknik detaylara girerek, kısıtlı futbol bilgimi yüzüstüne çıkarmak istemiyorum ama, bir Galatasaraylı olarak tabii ki çok mutluyum. 
Fenerbahçe taraftarlarının ağırlıklı olduğu bir gazetede, aynı sevinci paylaşanlar dışhaberler editörümüz Viktor Kuzu ve sabahın 2:30’unda Çin’den e-grubumuza mail atan en Galatasaraylı yazarımız Nedim Büyükabolafya gibi üç dört Galatasaraylı ile sınırlı kalsa da, son saniyesine kadar heyecanla geçen bir ligin şampiyonu olmanın keyfi bu sene bir başka. 
Başta başyazarımız İvo Molinas olmak üzere, sevdiğimiz tüm Fenerbahçeli dostlarımızın hayal kırıklıklarının bir nebze olsun geçmiş olduğunu umuyor, bu vesile ile Galatasaray camiasının şampiyonluğunu bir kere daha kutluyorum.