DUALARIMIZ

Luiza UÇKİ Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Talya o gün oldukça heyecanlıdır. Fabrika zincirleri sahibi başarılı iş adamı Salvator Kohen’le röportaj yapma şansını yakalamıştır. Günlerce hazırlık yaptıktan sonra o sabah kalkar. Onu gözünde canlandırmaya başlar: "Nasıl bir karaktere sahiptir acaba? Bu kadar zengin biri. Mutlaka kendine beğenmiş bir mizaca sahiptir. Kimbilir ne kadar mesafeli davranacaktır bana" diye düşünerek kaygılar duyar.
Bu kaygılarını çantasına koyup Salvator Bey’in holdingine doğru yol alır. Uzun koridorlardan sonra onun özel odasına uzanan yol gözükür. Derin bir nefes çekip tam kapıyı çalacakken kapının aralık olduğunu fark eder. Salvator Bey pencerenin bir köşesinde durmuş konuşuyordur ama elinde telefon yoktur. Etrafında açık bir hoparlör veya herhangi bir şahıs da bulunmaz. Talya bir müddet bekler. Adam konuşur konuşur ama kiminle? Tam Talya "Yok yapamayacağım en iyisi geri döneyim." diye düşünürken adam kafasını çevirir: "Hoşgeldiniz! Sizi bekliyordum. Siz şu yerel gazeteden geldiniz değil mi?" diye sorar.
Talya içeri girer. Dilini yutmuş gibidir. O sırada çalan bir telefon hayatını kurtarır. Oturur ve etrafını süzmeye başlar. Bu oda, onun özel odasıdır. Odayı incelemeye başlar. Odada dinlenmek için koyulan bir yatak vardır. Yastığın altında bir şeyler olduğunu fark eder. Oldukça meşgul bir konuşma yapan Salvator Bey farkında olmadan elini yastığın altına atar. Bu, bir dua kitabıdır. Ardından duvardaki tablolara gözü takılır. Biri sağlık duasıdır, diğeri bereket duasıdır. Bu oda küçük bir sinagog gibidir. Raftaki kitaplar dua kitaplarıdır. Biraz ilerde on Emir Tablosu asılıdır. Kapının girişindeki mezuza’nın güzelliğini fark eder. Kabartmalı orjinal bir mezuzadır. Bir anda Talya’nın içine bir huzur kaplar, rahatlar.
Yerini alır. Sorularını takır takır rahatlıkla sormaya başlar. Oldukça iyi hazırlanmıştır. Salvator Bey de büyük bir içtenlikle cevap verir suallere.
Bir sorusu değişiktir. Talya: "Hiç başaramayacağımız, yapamayacağınız bir projeye girip korku ve kaygı yaşadınız mı?" diye sorar. Salvator: "Çok başarılı işlere imza attım. Babam bana bir fabrika ve önemli bir öğüt miras bıraktı. Tek fabrikayı, fabrika zincirine dönüştürdüm. Yüzlerce dükkanım, binlerce çalışanım var. Babamın öğüdüyse neydi biliyor musunuz: "Hep dua et yavrum. Duaların sihirini unutma. Allah’a hep teşekkürlerini sun, ona hep sığın, hep ondan yardım iste. Hep Allah’dan yanında olmasını dile. Duaların kutsallığına inan. Bir anda ne oldum delisi olma. Herşeyi veren Allah herşeyi almasını da bilir. O gün neler yaşayacağını bilemezsin. Hayatın bir saniyede mahvolabilir. O yüzden bize herşeyi bahseden Yüce Tanrı’mızdan hep dualarını eksik etmeyeceksin. Tanrı’ya sana sağlık verdiği için her gün dua edeceksin. Sana bir aile verdiği için şükranlarını sunacaksın. Seni utandırmadığı için teşekkür edeceksin. Bu duaların içtenliğiyle huzur dolan bedenin gerçek mutluluğu mutlaka yakalayacaktır." demişti. Mutluluk nedir sizce? Ben sadece zengin ve başarılı bir iş adamı olmakla mutlu olabilir miydim? Sıhhatim yerinde olmasaydı, ailemde bir problem olsaydı mutlu olabilir miydim? Herşeyi veren Allah’dır. Ondan bize bahsettiği nimetler için dualarımızı esirgememeliyiz. Bakınız ben siz gelmeden önce günlük dualarımı ediyordum. Babamla hep gurur duyarım. O da çok başarılı bir iş adamıydı. Hep Tanrı’ya dua ederdi. Her günümüz Allah tarafından bize verilen bir hediyedir. Sevdiklerimizle geçireceğimiz sihirli dakikaların değeri parayla pulla ölçülemez derecede kıymetlidir. Ben bunu babamdan öğrendim. Kendi çocuklarıma da öğretiyorum. Hayat mucizelerin yaşandığı bir mekandır. İnsanoğlunun vücudunu incelersen bunu daha iyi anlarsın. O bağlantıların muhteşemliği, ayrıntıların güzelliğini hiçbir bilim kitabı açıklayamaz, kızım. İnsanın hayata gelişi bile büyük bir mucize. Allah hep bizimle olsun. Bizi tüm kötülüklerden korusun. Sen de hep Allah’ın sana bahşettikleri için şükranlarını sunmayı ihmal etme. Teknoloji ne kadar ileride olursa olsun, hep istatistik yüzdelere bakarsan hiçbir makine yüzde yüz verimle çalışmaz, hep mutlaka bir hata payı vardır. En kolay ameliyatlarda bile bir risk faktörü vardır. Hepsini göğüsleyebilmemiz için verilen manevi güçse dualarımızdır. Dualar; kuvvetli birer asa görevin üstlenirler. Ruhunu arındırır, sana güven ve huzur aşılarlar. Tüm bedenine mutluluk gönderirler." diye açıklar.
Talya oldukça etkilenmiştir. Böyle birini beklemiyordur. Bu kadar varlıklı başarılı birinin bu sözleri onu çok etkiler. Sanki büyükbabası Avram’la söyleşiyor gibidir; çünkü büyükbabası da hep onu bu sözleri ona söylemektedir. Onun ne kadar haklı olduğunu anlıyordur.
Röportaj bitimi Talya: "Allah sizi başımızdan eksik etmesin. Allah hep sizinle olsun." diye dua edince Salvator ona doğru birşeyler gösterebildiğinin hazzıyla: "Hep böyle ol. Bugün Tanrı’ya başarılı bir söyleşiyi sana gerçekleştirdiği için teşekkür et. Herşey Tanrı’nın elinde bak sana göstereyim. Sen gelmeden önce günlük dualarımı ederken bana doğru yolu göstermesi, beni utandırmaması için Allah’dan rica ediyordum. Sen gelince telefon geldi. Sabah bindiğim araba beni bıraktıktan birkaç dakika sonra bir benzin kaçağından alev almış. Şöförüm kendini son anda zor kurtarmış. Bak şu Allah’ın işine görüyor musun? Ben içinde olabilirdim. Kurtulsam bile yaşadığım korkuyu düşünebiliyor musun!" diye belirtir. Sekreteri ona başbakanın hatta onunla görüşmeyi beklediğini söylerken Talya’nın ona olan hayranlığını had safhalara ulaşır. Oradan ayrılırken çantasından kaygılarını çıkarır yeni aldığı hayat dersini yerine koyar…