Sirada ne var?

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba
Bugünkü yazım karla başlayıp ‘Sevgililer Günü’ ile son bulacak. Arada kalanların çoğu sevimsiz haberler; atlayarak okuyabilirsiniz.
Meteoroloji bilgileri artık o denli doğru çıkıyor ki, ertesi günü ne tür bulutların bizi beklediğini biliyoruz. Bu kez, ‘Kar No: 2’ diye tanımladığım sömestr sonrası beyazlık öğrencileri artık ‘evci’ olmaya şartlarken, yetişkinler zorlanarak da olsa günlük hayatlarını sürdürmeye devam ediyor.
Demir döküm kaloriferlerin üstünde oturup pencereye dönük hayal kurmak, lise yıllarından aklımda kalan sıcak anılardan biridir. Çok zaman sonra kendi evimde bazı tadilatlar yaptırdığımız dönemde, değiştirmek istemediğim demirbaşlar arasında, demir döküm kaloriferler ilk sıradaydı. Kanımca sadece nostaljik nedenlerden ötürü öyle davranmıştım. Sonraları ne kadar sağlıklı bir karar verdiğimin ayırdına vardım. 
Ofisteyim; gözüm oturduğum yerden, rüzgarla savrulan karlara takılıyor. İstanbul bu havaya pek alışık değildi. Oysa ki şu ara dünyada esen fırtınalara bakarsak, nelere alışılmıyor ki...
* * *
Geçen yazımda belirtmiştim. En çok korktuğum olgulardan biri toplum psikolojisidir. Bana hep 1939’ları anımsatır; biraz daha iyimser bir sözcük kullanmam gerekiyorsa; ‘dolduruş’tan hazzetmem.
* * *
Formda kalmak, erkekler için olduğu kadar, genellikle kadınlar için fazlasıyla önem taşır. "Yaz geliyor, mayolara sığmayacağım" diyen bir erkek duymadım. Ama sağlıklı yaşam adına her hafta sonu ormanda koşan beylerin, sadece nefes açtıklarına inanmıyorum. Sonuçta, kadın veya erkek, herkes içine rahat sığdığı bir kıyafetle dolaşmaktan keyif alır.
* * *
Dünyada ve Türkiye’de olan biteni; yakın çevremde yaşanan olayları gün içinde sevinciyle sıkıntısıyla yaşıyorum. Dolayısıyla yediğimi, içtiğimi kontrol etmek nispeten kolay oluyor. Akşam olup eve döndüğümde koltuğuma oturup, şöyle bir rahatladığımda bir iştah... Bisküvi, çikolata, çerez vs. vs... Danimarkalılar karikatürlere yer vermeseler; Kurtlar Vadisi bir TV dizisi olarak kalıp sinemalarda Amerikalıları kızdırmasa; tavuklar bir müddet entegre tesislere kuluçkaya otursa; Trabzon’da Santa Maria Kilisesi’nin Papazı Andrea Santaro vurularak öldürülmese, bütün bunlar olmasaydı ben de günün sonuna gelmişken, sıkıntıdan perhizimi bozmayacaktım.
* * *
Pazar akşamı, AKM’de izlediğim İsrailli Cameri Tiyatrosu uzun süre hafızamdan silinmeyecek. Kişilerden oluşan dekorun ayrıntıları, elli yıldır sahne tozu yutan, başrol oyuncusunun üstün performansı bizleri gerçek yaşamda bir kez daha büyüledi.
* * *
14 Şubat Salı; Sevgililer Günü.
Ne olursa olsun, konuyla ilgili birkaç cümle yazmalıyım. Dükkanların pembe ve kırmızı kalplere büründüğü bu günlerde gençler, tatlı bir sohbete başlar. Sevgilisi olanlar, ‘ne yapalım’ programları; olmayanlar ‘sağlık olsun’ gibi benzetmeleri yaparken, kimilerinin de pek umurunda değildir. Biz evlilere gelince, önceleri kutlamalar yaşanmadığı için, lüzumsuz gibi görünse de, hevesleniyoruz. Bugüne kadar yeterince sevgi ürettik. Artık, sevmek için, biraz da tüketebiliriz.