-Plastik kartli- mağduriyet

Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Türkiye gündemi, birkaç konudan asla vazgeçemiyorsa bunlardan biri de kredi kartı borçlarını ödeyemeyenlerin ‘mağduriyet’idir. Ekonomi ve piyasa koşulları temelde rasyonel oyuncular varsayımına dayanıyor ancak insanlar, aleyhlerine sonuç doğuracağı kesin davranışlarda bulununca bu konu gazetelere ‘ekonomi’ ve ‘3. sayfa’ bölümlerinin bir kırması şeklinde yansıyor: "2005 yılında kredi kartı borcunu ödeyemeyen 17 kişi intihar etti", "Kredi kartı borcu aileleri dağıtıyor" v.s.
Sorunlu kredi kartı ve kart sahibi rakamları konusunda oldukça değişken veriler mevcut; kaldı ki hukuki sürecin hangi noktasından itibaren kartın sorunlu sayılacağı da yoruma açık. Merkez bankası verilerine göre 2005 sonu itibariyle sorunlu kart sayısı 640.000 civarında yani bir başka deyişle toplam 30 milyon adet kredi kartının yaklaşık %2’sinde ödeme problemi yaşanıyor. Borç ödemesi yapmayan kredi kartları bir süre sonra iptal ediliyor ve kara listeye alınıyor, eğer aynı kişinin diğer bankalarda da kredi kartı varsa bu kartlar da listeye dahil ediliyor. Kara listede bir kişinin ortalama 3 kredi kartı olduğu varsayılırsa 640.000 kredi kartının 200.000 kişiye ait olabileceği dolayısıyla konunun ailesel çapta 800.000 - 1.000.0000 kişiyi etkilediği ortaya çıkıyor. Bilinçsiz kullanımın böyle bir tablo ortaya çıkarması elbette bazı düzenlemeleri zorunlu hale getiriyor.
Yapılabilecek düzenlemelere öneriler arasında imzalı istek olmadıkça kart verememe/gönderememe, kart limitini sahibinin maaşının 2 - 3 katı ile sınırlama, gecikme ve avans faizlerin indirilmesi, sözleşmelerin daha okunaklı hale getirilmesi, bankaya yapılacak itirazları belirli sürede cevaplama zorunluluğu gibi hususlar var. Bu noktaların bazıları yapılması gecikmiş bile sayılabilecek düzenlemeler iken bazıları ise tartışmaya açık:
Örneğin kart faizlerin tüketici kredisinden kat kat yukarda olduğu eleştirilerinde kredi kartının bir borçlanma enstrümanı olmadığını hatırlamak gerekiyor. Banka doğal olarak kredi kartı müşterisi ile tüketici kredisi müşterisine yönelik farklı sorular soruyor ve farklı düzeyde araştırma yapıyor, ya da örneğin tüketici kredilerinde banka, kredi alan kişinin başına bir şey gelmesi durumuna karşılık hayat sigortası yaptırmak gibi savunma mekanizmaları geliştiriyor. Bu durumda bankanın daha az tanıma olasılığı olan, üstelik kredi kartı verdiği dönemdeki finansal durumu da değişmiş olabilecek müşterisinin kredi kartı borcunu ödememesi riski için biçtiği faiz rakamı da sevimsiz oluyor. Bu konuda banka yöneticilerinin "asıl eğer faiz oranları daha düşük olsaydı mağdurların adeti çok daha kabarık olurdu" şeklinde yorumları da mevcut.
Diğer bir paydaş açısından, mağazacılar tarafından, baktığımızda da kart limitlerinin maaş geliri ile ilişkilendirilmesinin kira gibi maaş dışı birçok geliri olabilen Türk vatandaşının gerçeğini yansıtmayacağı durumu dile getiriliyor.
Marketlerde alışveriş arabaları artık eskiye oranla daha geniş, meşrubat firmalarının verdiği promosyon bardaklar kocaman, kredi kartını aldığımız banka, mesajla doğum günümüzü ilk kutlayan varlık oluyor, herkes daha fazla tüketmemizi ve ödeme yapacağımız kurumların "bizi düşündüğünü" bilmemizi istiyor. Yine de korku tabanlı reflekslerle saldırmak yerine (güncel bir öneri de sigara paketlerine yazıldığı gibi kredi kartlarının üstüne de ‘tehlikeli olabileceği’ uyarısını not etmek!) kişisel bilinci arttırmaya yönelmek, kişilerin esnekliklerini ellerinden almayacak düzenlemeler yapmak daha makul. Kredi kartı kullanımını desteklemek ve yaygınlaştırmak ülkedeki kayıt dışı ekonomi ile savaş konusunda da çok büyük önem taşıyor, bunu da unutmamalı.