Dünyanin yedi harikasi

Avram VENTURA Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Öğretmen, öğrencilerinden dünyanın yedi harikasını yazmalarını ister. Her biri, ders kitaplarından ezberlediği şekilde bunları sıralamaya çalışır. İçlerinden yalnızca bir öğrenci, kendi düşündüğü yedi harikayı şöyle sıralar:
1-Görmek
2-Duymak
3-Tatmak
4-Dokunmak
5-Hissetmek
6-Gülmek
7-Sevmek
Bize öğretilen yedi harikadan bir kısmının, eski çağlardan bu yana, yalnızca adları kalmıştır. Bunları görme olanağımız olsaydı da, günümüz bilimsel ve teknolojik harikaları yanında, onların birçoğumuz için bir anlamı kalmayabilir; oysa bir öğrencinin kendince sıraladığı harikalar, hepimiz için düşündürücü olduğu kadar, sorgulayıcı da olabiliyor. Bu duyu ve duyguların ne kadar önemli olduklarını anlatmak gereksiz; ancak bunlardan yoksun kalanlar, onların değerini bilebilir.
Sözün bu noktasında, Helen Keller geliyor aklıma. Kör, sağır ve dilsiz olarak yaşamış olan bu insan, bu duyulardan yoksun olmasına karşın, tüm engelleri aşarak yalnız kendini yetiştirmekle kalmamış, düşünceleriyle başkalarını da aydınlatmanın mutluluğu içinde, yaşama gözlerini yummuştur.
Düşünüyorum da, hangimiz sahip olduğumuz harikaların bilincindeyiz acaba? Yoksun olduğumuz, yitirdiğimiz maddesel değerlerin arkasından üzülüyoruz; oysa onlardan daha değerli olan duyu organlarımız ile bizi insan konumuna yükselten duygularımızın, yaşantımız içindeki önemini unutuyoruz.
Doktor ve hastası arasında geçen şu konuşma, sözlerimizi daha iyi vurgulayacaktır:
-Bittim doktor, diye yakınıyor adam. Bütün paramı, her şeyimi yitirdim.
-Hâlâ görebiliyorsun değil mi?
-Evet doktor, görebiliyorum.
-Sanıyorum yürümende de bir sorun yok.
-Çok şükür yürüyebiliyorum.
-Rahatlıkla konuşabildiğimize göre, hâlâ beni duyabiliyorsun.
-Evet, gayet iyi duyabiliyorum.
Bu sözler üstüne doktor şöyle der:
-Sağlığın yerinde, her şeyin duruyor. Sen yalnızca paranı yitirmişsin!
Kuşku yok ki, yaşam düzeyimizi belirleyen etkenlerin başında maddesel olanaklar geliyor. Ömür boyu gösterdiğimiz çaba da, doğal olarak bu olanakları elimizden geldiğince geliştirmektir. Bunun tersini düşünmek bile gereksiz; ancak sahip olduğumuz harikaları göz önünde bulundurmadan umutsuzluğa kapıldığımızda, bu elimizdeki dünyanın en değerli olanaklarından da yoksun kalabiliriz.