Kendimden kaçarken yakaladım seni

Tülay GÜRLER KURTULUŞ Köşe Yazısı
6 Ocak 2021 Çarşamba

Bir insanın kendinden kaçarken bir başkası tarafından yakalanması nasıl bir şey? Ya da bir başkası mutlu olsun diye onun hayatına dokunmayı, onu kendinden kaçarken yakalamayı seçmesi?

Bir kitapçıda, bu kitabı sorduğunu duymuştum bir okurun. Adı uzun ve oldukça da ilgi çekiciydi. Çok satılıyordu o zaman, herkes bu kitabı soruyor, dedi satıcı. Çok satılıyordu, herkes bu kitabı soruyordu ve ben bunu henüz bilmiyordum! Tabii ki böyle bir şey olamazdı! Hemen almıştım kitabı. İnsanın içine huzur verdiğine ve motivasyonu arttırdığına inanılan tonda, şahane bir portakal rengi cilt içindeydi yazılar ve kitap Dr. Ebru Nurluoğlu tarafından yazılmıştı. Demek ki insanları kendinden kaçarken yakalamada gönüllü olan yazar, bu genç hanımefendiydi.

“Zor günlerimde, yıllardır kalbimde biriktirdiklerimi bir kitapla sokağa taşımayı hayal etmiştim” diye başlamıştı ön sözüne. Biriktirmek, sokağa taşımak ve hayal etmek ifadeleri tesadüfen bir araya gelecek kadar sıradan değildi. Bunun için gerçekten bir şeyleri biriktirmek, bunları ‘sokak’a taşımak ve en önemlisi de hayal etmeyi seçmek... Hepsi zordu. Biriktirmek herkese mahsustu ama bunları adını bile bilmediği insanlarla paylaşmayı seçmek, bunu hayal etmek ancak mutluluk avcısı birinin niyeti olabilirdi.

Yazar, önce kitabı okurlarına tanıtmıştı. Bu kitabı nasıl okuyacaksınız, diye sormak yerine bu kitabı nasıl kullanacaksınız, demeyi tercih etmişti. Çünkü kitap, hem kitaptı hem de kılavuz işlevi görüyordu. Konulara geçerken farklı bakış açıları da kazanıyordunuz ve mutluluğa biraz da başka taraftan bakmayı deniyordunuz.

Kitabın kilit sözcüğü, mutluluktu.

Hepimizin hemen her geçen gün daha da uzaklaştığı, bireysel ya da toplumsal olarak hasret kaldığı, ondan uzaklaştıkça da kendinden kaçtığı bir o’nsuzluk dünyasında peşinden en çok koştuğu şey o.

İnsan mutluluğun peşinden koşarken kendi önüne kendi kendine koyduğu sanal engellere çarpa çarpa ıskalıyor onu. Yazarın farklı bölümlerde değindiği felaket tellallığıyla, ben değersizim zırvasıyla, kimseye ihtiyacım yok; ben kendime yeterim, yalanıyla, başkalarından bana ne vurdumduymazlığıyla mutluluğun peşinden gidemeyeceğini bize ispatlıyor. Hem de oldukça sade ve anlaşılır hatta samimi bir dille…

İnsanlarda mutluluktan çok, mutsuzluğun bir tutku haline geldiğini yazmış Ebru Nurluoğlu kitabın bir yerinde. Özellikle bu cümle üstünde çok düşündüm. Kitap hakkında sizlere belli ipuçları verip gerisini okuduğunuzda görmenizi tercih ederken size yine de az da olsa içerik hakkında bilgi vermeden de duramamamın nedeni, yazarın gerçek olan ne varsa onlara doğrudan dokunması… Okuduğunuzda, burada ne demek istemiş olabilir, sorusunu kendinize hiç sordurmaması. Dümdüz yüzleştirmesi sizi kendinizle, yüzünüze bir ayna tutması...

Olumlu musunuz, olumsuz mu? Karamsar mısınız, ümitli mi? Mutlu musunuz, mutsuz mu?

Ya da en önemlisi, gerçek mutluluk nedir, biliyor musunuz?

İşte bu soruların cevaplarını her satırın sonunda bir doğruyla buluşarak, her bölümün sonunda kendinizle ilgili bir hakikatle karşılaşarak vereceğiniz şahane bir kitap...

Kesinlikle tavsiye ediyorum. Ben seneler sonra yeniden okudum çünkü.

Mutlu olmaya bu kadar muhtaç olduğumuz ve bunu nasıl yapacağımızı asla bilemediğimiz şu günlerde, özellikle de yeni yılın eteğine sıkıca yapışmışken siz de bu kitabı okuyun…

Sağlıklı ve mutlu bir sene olsun… Hayattan ve kendimizden kaçmadan…

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün