Gönüllü cahillik

Riva DUVENYAZ Köşe Yazısı
17 Haziran 2020 Çarşamba

‘Parazit’ filmi, ev gibi oldukça mahrem bir ortama, zengin burjuvanın kendine yetmekten aciz olduğu için, alt sınıftan insanları işe alması gibi oldukça sıradan bir konuyu ele alan bir başyapıt. İşverenler her ne kadar eşitlikçi davranmaya özen gösterse de aslında kuralları koyan baskın taraf. Çalışanlar da bu denklemde parazit; bu mabedi kendilerine bir gelir kapısı yapabilmek için gerekli bütün hileleri yerine getiren, kendi acılarını ve fakirliklerini kapıdan içeri yansıtmayan. Minimalist saç kesimleri ve kılıkları ile uyumlansalar da üzerlerindeki fakirlik kokusu hiç geçmiyor. Sınırlar konmuş, ancak koku, sınırı aşıp gelip zengin evine sızıyor. Kurallar çalışanlar için keskin ancak işveren için yok gibi. Örneğin evin erkeği, şoförüne çocuk doğum gününde Kızılderili maskesi giydirip zorla animatörlük yaptırabiliyor. Şoför, kendi evi lağım suları altında kaldığı için bitap ve üzgün olduğu halde evet demek zorunda. Ve filmin içerisinde parazitlik kavramı zaman zaman el değiştiriyor. İşveren Park Ailesi, çalışanlar olmadan yaşamını sürdüremeyeceğini biliyor. Aslında herkes herkese muhtaç…

Biraz film anlatarak başladım, esas konuya iyi bir önsöz olacağını düşündüğümden… Konu, gönüllü cahillik. Baskın tarafın diğer sınıflarla ilişki kurarken seviye tutturma kibri, onlarla sohbet konusu belirlerken kendi öngördüğü miktarda onların gerçeğine yaklaşması. Bu sadece bildiğimiz hizmetli - işveren ilişkisinde değil - bütün sınıfsal farklılıklarda kendini gösteren bir fenomen. Herhangi bir ilişkide biri tavrı belirliyor, diğeri de ona boyun eğici sinyaller gönderiyorsa orada tam bahsettiğim seviye tutturma ‘lütfu’ söz konusu demektir. 

Sosyo-ekonomik seviye farklılaştıkça da durum aynıdır. Sosyal konumu daha yüksek kişi, karşısındakinin naifliğinden veya cehaletinden kendini korumak için sürekli konuşur, bilgi paylaşır. Bu tür insanların karşısındakinin ne veya kim olduğu ile ilgili tam bir bilgisi yoktur ve umursamayacak kadar kendi ile doludur. Kendisi ile ilgili en mahrem bilgileri dolu dolu paylaşır, zira karşısındakini zararsız görmektedir. Açıldıkça açılır, baskınlığını belli şekillerde belli eder. Ta ki karşısındaki ona bir hareketi veya sorusu ile aslında aynı olmadıklarını fark ettirir. O zaman tekrar sınırlar kapanır, herkes ait olduğu seviyeye geri döner.

Demek istediğim şu: Her ne kadar sınıfsız toplumuz diye düşünsek de gerek kültürel, gerek ekonomik bariyerler, bizi sınıflar arası geçişlerden alıkoyuyor. Halbuki her sınıf, biraz eğlenmek, biraz beslenmek, biraz duygusal ihtiyaçlarını karşılamak için ‘alt’ gördüğü sınıflara yanaşmak zorunda. Alt insan belki mecbur, ancak aslında hem alış hem veriş söz konusu olabilir. Sınırlarını zorlamayıp boyun eğer gibi görünen insanlardan ‘beslenmeye’ çalışmak yerine, gerçekten aradaki farklılığı içten bir şekilde sıfırlayarak durumu gerçek otantik bir etkileşime çevirmek, tek tarafı bağlayan kuralları bir kenara bırakıp karşıdakine empati ile yaklaşabilmek, en başta insanın kendisini kandırmasına son verecektir. Ancak bu şekilde, Parazit filmindeki gibi aldatmacalar da son bulur…

 

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün