Her İsrail eleştirisi antisemitizm değildir ama bazısı da hiç masum değildir

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı 1 yorum
18 Aralık 2019 Çarşamba

İngiliz İşçi Partisi’nin geçtiğimiz hafta İngiltere’de yapılan genel seçimlerde tarihi ve ağır bir yenilgiye uğramasının ardında yatan ana nedenin, partinin başkanı Jeremy Corbyn’in, ‘Corbynizm’ denilen, günün şartlarına göre kendini yenileyememiş, geliştirememiş arkaik sol anlayışın artık toplumda daha az karşılığı olduğu gerçeği olmalıydı.

Corbyn’in ayrıca Brexit konusunda, ikiye bölünmüş İngiliz toplumuna hiçbir yönlendirici duruş göstermemesi, Brexit ve yapılabilecek ikinci referandum ile ilgili herhangi bir bütünlüğü olan bir siyaset izlememesi, ağır yenilginin ardından yatan ikinci bir nedendi.

Bir üçüncü neden ise, seçimlerden önce aylardır medya gündeminden düşmeyen ve ülkenin başta Yahudi toplumu olmak üzere kimi etnik, siyasi toplulukların da hassasiyet gösterip büyük eleştiriler getirdiği, İşçi Partisi’nin hatta Corbyn’in antisemitizm ile alakalı duruşuydu.

İşçi Partisi’nin liberal ve sosyal demokrat eski başkanları Tony Blair ve sonrakilerin ılımlı siyasetlerinin ardından, en nihayet JeremyCorbyn ile başlayan arkaik sol anlayış, partinin İsrail’e olan bakışında önemli bir değişim göstermekle kalmayacak, İsrail eleştirisi ile Yahudi karşıtlığı arasındaki sınır çizgisini de aşacak noktalara getirecekti. Örneğin Corbyn, 11 Eylül olayını Yahudilere faturalayan ve kan iftirasının gerçek olduğunu iddia eden, İslam ideoloğu ve komplo teorisyeni Raed Salah’ı parlamentoda onur konuğu olarak davet etmekte bir beis görmeyecekti. Bu daveti eskiden yapmış olmakla birlikte, kimi çevrelerin özür dileme çağırılarını da cevapsız brakacaktı, “Evet geçmişimde bazı yanlış davranışlarımız olmuştur” demesine rağmen.

Seçimlerden önce sızdırılan bir raporda ise, Jeremy Corbyn’in partinin içinde vuku bulmuş 11 ayrı antisemit vakayı örtbas ettiği ortaya çıkacak, Corbyn bunun üzerine de, seçimlerden iki hafta önce parti içindeki antisemit vakalardan dolayı partisi adına özür dileyecek ama kendisiyle yapılan bir canlı röportajda gazetecin ısrarlı tekrarlarına rağmen kişisel özür dilemeyecekti. Bu gelişmeler olurken, İşçi Partisi’nden birçok milletvekili partisinden istifa edecek, ayrılmalarının gerekçeleri olarak, parti yönetiminin Brexit politikaları ile Corbyn döneminde partide kökleşen antisemitizm gösterilecekti.

Yeri gelmişken söylemekte fayda var. Her İsrail eleştirisinin veya İsrail Devleti’nin kimi kararlarına yapılan her eleştirinin antisemitizm olmadığını idrak etmemiz gerekir. İsrail de mutlaka eleştiriden muaf değildir, diğer ülkelerin olamadığı gibi. Lakin iyice kutuplaşan siyasi karşıtlıklar ikliminde, İsrail eleştirisi ile Yahudi karşıtlığının ayrı olgular olmadığını, her İsrail eleştirisinin mutlaka antisemitizm içerdiğini ileri süren sağ cenah kimi Yahudilerin, gerçek antisemitizmle mücadeleye zarar verdiklerini görmelerinde fayda olacaktı.

Türkiye’de ise kimi sol çevrelerin, Corbyn’in partisi adına itiraf ettiği antisemit yaklaşımları, salt İsrail eleştirisi olarak görmek istemeleri tamamen sol ideolojiye olan biat kültürüne bağlılıklarından kaynaklandığı söylenebilirdi.

Oysaki gerçek neyse onu ifade etmek lazım gelecekti. Hiçbir devlet, eleştiriden azade değil ama kimse de yapılan açık ve net antisemit söylem ve davranışları masumane İsrail eleştirisi olarak okuma gafletine de düşmemeli…

↔↔↔

ABD’de bilindiği üzere özellikle Donald Trump’ın iktidara gelmesinden sonra ülke çapında antisemitizmin yükselişe geçtiğini sağır sultanlar bir duymuş durumda.

Bu gelişmenin, Trump’a oy veren beyaz ırkçıların özgüven duygularının patlamasıyla açıklanabilmesi pek mümkün.

Sinagoglara, mezarlıklara saldıranların çoğunluğunun Trumpsever oldukları bir vaka. Ancak dünyadaki gelişimine paralel olarak, sol cenahtan da genelde anti-Siyonizm ve İsrail karşıtlığı üzerinden kimi antisemit eylemler özellikle üniversitelerde arz-ı endam edince Donald Trump harekete geçecek ve bu tür etkinlik, eylem ve protestolar düzenleyen üniversitelere devlet yardımını askıya alacak yeni bir kanunu imzalayacaktı geçenlerde.

Bu yaptırımın gerçekleşmesi için Amerikan anayasasında ilgili kanuna bir madde de ekleyerek, ülkesindeki Yahudilerin, dini aidiyetlerinin dışında bir millete, bir topluma ait olma özelliğini de ekleyerek sadece dini aidiyetin müeyyide uygulanmasına yeterli olamama durumunu da ortadan kaldırmış olacaktı.

Diğer bir deyişle ABD Yahudileri hem Amerikan vatandaşları olacak hem de bir başka bir topluma, milliyete ait olmuş oluyorlardı geçen haftadan itibaren.

Böylelikle, Trump hem bir yandan Yahudileri koruma adına bu değişiklikleri yaparak onların lehine bir girişimde bulunurken, diğer yandan antisemitlerin ağızlarında ırkçılık sakızı yaptıkları çifte ülke /toplum aidiyet özelliğinin tartışılmasına neden olacaktı. İki tarafı keskin bir bıçak misali yeni bir tartışma konusu girecekti ABD Yahudilerinin hayatlarına.

Bundan sonra, antisemitlerin ABD’li Yahudilerin İsrail’e olan veya olmayan bağlılıklarını speküle etmeleri suretiyle, mesele, antisemitizm platformlarının paha biçilmez gıdası olacaktı.

↔↔↔

Antisemitizmin sadece cezai müeyyideler ile çözüleceğine inanmak isteyenler muhtemeldir ki, kendilerini hayal dünyasında görüyorlar.

İki bin yıllık meselenin, toplumların krize girdikleri her zaman diliminde hortladığını düşündüğümüzde, Trump’ın yeni yaptırımlarının veya Fransa’da geçtiğimiz hafta kanunlaşan; anti-Siyonizm’in, antisemitizmin yeni bir sürümü olduğuna dair, cezai yaptırım getiren yeni kararın neler getireceği konusunda şüpheler eksik olmasın.

Zira sorun, çok daha derinlerde. Ceza yoluyla mücadele ne sonuç getirebilecek?

Antisemitizm, İsrail kurulmadan önce de vardı, sonra da hiç eksik olmadı.

Hız da kesmiyor. Tam tersine birkaç yıldır özellikle Batı toplumlarında yükselişe geçmiş durumda.

Kadim soru şu olmalı: Neden her daim antisemitizm?

Sıkıntıdaki insanoğlunun günah keçilerine mi ihtiyacı var hâlâ bu devirde?

 

 

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün