“Ermenilere yardım etmek için hiçbir şey yapmayacağım…”

“I SHALL DO NOTHING TO HELP THE ARMENIANS”

Sami AJİ Köşe Yazısı
13 Kasım 2019 Çarşamba

Bu ifade I. Dünya Savaşı esnasında İstanbul’da görev yapan Alman Büyükelçisi Baron Wangenheim’a ait. Bu sözleri ABD Büyükelçisi Henry Morgenthau’ya bir görüşme esnasında söylemişti. Aynı görüşme esnasında, Alman büyükelçi, ABD’li muhatabına, “Mademki o kadar ilgileniyorsunuz siz Anadolu’daki Ermenileri alın, ABD’ye yerleştirin demişti1.

Morgenthau cevabını başka bir görüşmede verir: “… Dünya daima Almanya’yı bu cinayetlerden dolayı sorumlu tutacaktır. İşlediğiniz suçlar, sonsuza kadar size miras kalacaktır… Almanya’nın bu katliamlara dâhil olduğunu iddia etmiyorum, ancak, bunları durdurmak güç ve imkânına sahipsiniz ve hiçbir şey yapmıyorsunuz. Sizleri yalnız Amerikan halkı değil, tüm dünya, Alman halkı dâhil, mahkûm edecektir.”

Görüşünün zaman içinde kademe kademe gerçekleştiğini tespit edebiliriz.

İlk etkisini Talat Paşa’yı 1921 yılında, Berlin’de katleden, Soghomon Telleryan’ın duruşmasında görmekteyiz. Sadece iki gün süren mahkeme sonunda, Telleryan jüri tarafından suçsuz bulunmuş ve anında serbest bırakılmıştı. Hâlbuki sanığın kendisi cinayeti kasten ve ciddi bir şekilde planlayarak işlediğini açık bir şekilde beyan ve kabul etmişti2.

Duruşmada tanıklardan biri olan ünlü Mareşal Liman von Sanders verdiği ifade ile adeta 1915 olaylarında Alman asker ve subaylarının davranışlarından dolayı –pek açık olmamakla birlikte– özür dileyen ilk üst seviyedeki kişi olmuştur. Nitekim tanık olarak çağrıldığı duruşmada, Talat Paşa’nın tehcir emrini verdiğini duymadığını, ancak tehcir ve katliamlara şahit olduğunu söyledikten sonra, bunları durdurmak için elinden geldiğini yaptığının ancak, engellemenin çok zor bir görev olduğunu ifade etmişti. 

Esasen zamanın Alman Dışişleri Bakanlığı davanın uzun sürmesi halinde, ülke menfaatlerinin zarar görebileceği ve küçük düşeceğini mahkeme heyetine yazı ile bildirmişti. Talimata uyan mahkeme heyeti olayların gerçek tanıklarını çağırmaktan da özellikle kaçınmıştı.

Bu suçluluk duygusu, savcıyı bile sarmış olacak ki kararı temyize gönderdikten birkaç gün sonra vazgeçmiş ve dosyayı geri çekmişti.

O yıldan itibaren, Ermeni meselesi, Lozan’da, Türkiye’nin Milletler Cemiyetine üyeliğine kabulü esnasında, daha sonra Birleşmiş Milletlerde sıkça gündeme gelmiş, başta Almanya olmak üzere tüm batılı ülkeler Türkiye’den çeşitli taleplerde bulunmuşlardı.

Ermenilerin maruz kaldığı büyük felaketin 100. yılı anmaları (24 Nisan2015) tüm dünyada geniş etkinliklere yol açar.

Fakat en ilginç olaylar o tarihten itibaren Almanya’da yaşanmaya başlar. Cumhurbaşkanı Joachim Gauck, Ermenilerin katledilmesinde Almanya’nın ‘müşterek sorumluluğunu’ kabul ve teyit eder.

Aynı yıl, gazeteci Jürgen Gottschlich, yayınladığı kitapta I. Dünya Savaşı öncesi ve esnasında Osmanlı İmparatorluğu ile Almanya arasındaki resmî, gayri resmî hatta bazen kanunsuz işbirliklerini detaylı bir şekilde anlatır.

Yine aynı yılda, Wolfang Landgraeber adlı bir film yapımcısı özellikle Alman silahlarının ihracına ait bir raporunda şu cümleyi kullanır: “Silahların kimin tarafından verildiği önemli değil3, esas olan Alman subaylarının bu silahları kullanıp Ermenilere ateş etmiş olmalarıdır.”

Nitekim bazı Alman subaylarının aile veya yakınlarına yazdıkları mektuplarda bu husus açıkça ortaya çıkmaktadır. Bir örnek olarak General Graf Eberhard’ın Urfa’dan karısına yazdığı mektupta özetle şöyle der:

“Topçularımız kilisenin etrafındaki (Ermeni) evlerini bombaladıktan sonra sağ kalan siviller, yandaki kiliseye koşarak sığınmaya çalıştı. Ancak piyadelerimiz kiliseye ulaşmıştı. Avludaki kaçışan insanları da vurdular… Sonuçta komuta ettiğim piyadelerim görevlerini layıkıyla yerinde getirdiler.”

Ancak daha da önemlisi, Alman yetkililerinin açık veya kapalı olarak, Osmanlı yönetimine verdiği tavsiyelerdi. Alman Hükumeti, 19. asrın sonlarından itibaren bazı Ermeni komitacıların Ruslarla yakın ilişkide olduklarını ve bu konudaki endişelerini Osmanlı hükumetleri ile paylaştıkları herkes tarafından bilinmekteydi. Gottschlich kitabında Enver Paşa’nın yakın arkadaşı4 ve Alman deniz ataşesi olan Hans Humann’ın şu ifadesine yer verir: “Ermeniler, Rusya ile birlikte yarattıkları komplolar yüzünden aşağı yukarı yok edilecekler. Çok sert bir tutum, fakat gerekli.”

Yine Wolfang Landgraeber’in raporuna göre, General Colmar Freiher von der Goltz (ki Mauser ve Krupp’un silah satışlarına aracılık yapmakla ünlenmiştir), Osmanlı Sultanını etkileyerek ‘Ermeni tehdidini’ kesin bir şekilde sonlandırmasını telkin etmişti5.

Nihayet, 2016’da Alman parlamentosu Ermenilerin felaketini bir soykırım olarak kabul etti.

Görüldüğü gibi ABD Elçisi Morgenthau yanılmamıştı. Alman halkı kendi tarihi ile yüzleşmiş ve netice olarak açık bir şekilde özür dilemiştir. Ancak her 24 Nisan’da bu acı hatıraların daima canlandırılmasını önlemek gittikçe zorlaşmaktadır.

 

1 Henry Morgenthau’nun ‘Secrets of the Bosphorus’ adlı kitabından (27. bölüm ve sonrası)

2 Tellerian, kısa bir süre sonra Sırbistan’a geçer, orada evlenir. Ardından Almanya’ya geçer ve nihayet ABD’ye yerleşir. 1960 yılında Fresno şehrinde vefat eder.

3 Başlıca silah tedarikçisi olan Krupp şirketi, silahlarının Ermenilerin öldürülmesinde kullanılmadığını iddia ederek hiçbir sorumluluğu kabul etmemiştir. 

4 Enver Paşa Berlin’de belli bir süre askeri ataşe olarak görev yapmıştı. O dönemde geniş bir çevre edinmiş olması muhtemeldir.

5 Goltz, kendisini daima bir Ermeni dostu olarak tanıtmış, Ermenileri kültürlü, becerikli ve çok iyi tüccar sıfatlarıyla övmüştür. 

 

 

 

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün