Suçluluk duygusu

Avram VENTURA Köşe Yazısı
29 Mayıs 2019 Çarşamba

Ayn Rand benim için ilginç bir yazar. Doğrusu, kitaplarını son on yıl içinde okuma fırsatım oldu. Her biri etkileyici ve düşündürücü… Bu yazarın romanlarını okurken, yarattığı kahramanların olay örgüsü içinde geçen düşünce ve davranışlarını insan sorgulamadan edemiyor. Atlas Vazgeçti romanından birkaç satırını paylaşmak istiyorum:

“İnsanlar düşünmek istemiyor. Başları ne kadar derde girerse, o kadar kaçıyorlar düşünmekten. Ama beri yandan bir içgüdü onlara düşünmeleri gerektiğini söylüyor, bu yüzden de suçluluk duygusuna kapılıyorlar. Bu durumda, onlara düşünmemek için bazı sebepler gösteren kim olsa, onu beğenir, onun peşinden giderler. Kendi günahları saydıkları, bir zaaf, bir suç olarak gördükleri şeyi yüce bir sevapmış gibi gösterebilen kim olursa olsun, onu izlerler.”

Bu satırlarda beni sorgulamaya yönelten, yazarın düşünme ve suçluluk duygusuyla kurduğu ilişki oldu. Aslında bu duyguyu, bilinçlendiğimiz andan başlayarak biliyor, hissediyoruz. Bunu çevremizdeki insanlar kadar, yasalar, gelenekler ve inançlar da bir şekilde bize duyumsatıyorlar. Değil mi ki bu kaygı, isterseniz korku diyelim, duygu ve davranışlarımızla ilgilidir, doğal olarak bunu edebiyatın her türü içinde yer aldığını görebiliyoruz. Yazarlar, gerek kendi yaşadıkları, gerekse çevresinden gözlemledikleri bu baskıyı tüm ayrıntılarıyla eserlerinde yansıtıyorlar. Dostoyevski’nin Suç ve Ceza romanının kahramanı Raskolkinov’u, buna güzel bir örnek olarak gösterebiliriz.

Kafka’nın Babaya Mektubundaki şu sözler de yazarın hissettiği suçluluk duygusunu ortaya koymaktadır: “Sadece kendini değil seni de yanılttığıma inanır ve her an hazırda bekleyen suçluluk beni içten içe tüketirdi.”

Örnekleri çoğaltabiliriz; ama şunu biliyoruz ki, dünya yazını içinde bu konunun işlendiği binlerce kitap bulabiliriz.

Kendini geliştirme konusunda uluslararası bir üne sahip olan Dr. Wayne W. Dyer, hayat boyunca yararsız iki duygunun olduğunu söyler: Yapılmış olandan suçluluk duymak ve yapılacak olan için kaygılanmak!

Bilinçli olmamıza karşın, bu duygunun olumsuz etkisinden kendini kurtarabilen insan sayısı o denli sınırlı ki… Zaman zaman bunun yükünü taşıyor olsak da, sanırım başarılı gördüğümüz insanlar, bu yükü sırtlarından atarak yolunu sürdürenler oluyor.

Sözü şuraya getirmek istiyorum:

Tüm söylediklerimiz bir yana, bizi en çok suçluluk duygusuna sürükleyen, geleneklerle beslenmiş, kutsallaştırılmış, ortak inançlarımız oluyor!

Eski çağlardan bu yana kutsal bildiğimiz sözler, törensel davranışlar ve insanlar arası ilişkiler, bizim düşünce yapımızla çeliştiği anda, bu duygunun tutsağı olmaya başlıyoruz. Sanki yüzyılların yükü omuzlarımıza çöküyor, yargılıyor, ölüm sonrası için bile kaygılanmamızı sağlıyorlar. Bunun baskısını hissettiğimiz sürece, düşünce özgürlüğümüzü de sorgulamaya başlıyoruz.

Bu suçluluk duygusunun, mutluluğumuzu gölgeleyen etmenlerin başında olduğunu da unutmayalım!

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün