Vasatın zaferi

“Bu düzen, ‘prestijli’ aile yapısına uygun olarak doktor olması istenirken, “Ben tiyatro oyuncusu olmak istiyorum” deme cüretini gösteren ‘Ölü Ozanlar Derneği’nin genç öğrencisi Todd Anderson gibi vasatlığın saldırısına uğrayan bir avuç özgür ruha yer yaratmamak için çalışır”

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
16 Ocak 2019 Çarşamba

İnsanın kendi hikâyesini yazması zordur bu coğrafyada.

Daha dört yaşında anaokulunda başlar hikâyesizliğin hikâyesi.

‘Ben’ dememeyi, dediğin zaman ‘biz’ler için çizilen yoldan çıkmanın ‘zararlarını’ öğretirler üniversite çağlarında bile.

Zira senin, ailenin, yurdunun, düzenin, hatta Tanrı’nın bekası iddiası için ‘ben’ olmamayı kodlarlar heyecan içinde çırpınan yalnız zihinlerimize.

Hep ‘başarılı’ olmuş hikâyeleri örnek gösterirler, yolunu aramakta olan ama artık özgürlüğünü yitirmiş körpe beyinlere.

Maddiyatın ve biat etmenin yegâne başarı kıstası olduğunu bilinçaltımıza sokarlar. Cılızca ve korkuyla başka bir şarkı söylemek istendiği mırıldansa bile hiddetle “Bana bak!” sözleri gelir hem ‘etraftakilerden’, hem de yazılı olmayan kuralların sahibi düzenden.

Zira farklı olmak istenmez ne aile ne de toplum içinde; ne de, ne iş dünyasında ne siyasette. Renkli olandan korkulur. Farklı olanın, ‘başarı’ diye yutturulmaya çalışılan, çıplak gözle fark edilemeyen derin kifayetsizliği ortaya çıkarmasından endişe edilir.

Vesselam, vasatlık ‘virüs’ü zerk edilir sürekli, sertleşmiş damarlarımıza. Zira vasatlık, kendi hikâyesini yazmak isteyenin etrafta yaratacağı ‘hastalık’ karşısında yetersizliğin yarattığı korkuyu bertaraf etmenin en güçlü ilacı olacaktır.

Bu düzen, ‘prestijli’ aile yapısına uygun olarak doktor olması istenirken, “Ben tiyatro oyuncusu olmak istiyorum” deme cüretini gösteren ‘Ölü Ozanlar Derneği’nin genç öğrencisi Todd Anderson gibi vasatlığın saldırısına uğrayan bir avuç özgür ruha yer yaratmamak için çalışır.

Özgür ruh, vasatizmin en büyük düşmanıdır zira.

Özgür ruhun kendi hikâyesini yazacağı andan itibaren beka sorunu yaşayacak olan vasatizm, elindeki tüm ‘silahları’ ile bu tehlikeyi bertaraf etmenin yollarını arayacaktır. Güvenli limanda yaşadıkları illüzyonunda olan vasat kalabalıklar sayesinde özgür ruhun bu savaşı kazanması gittikçe zorlaşacak, kendisine sözde huzurlu ve mutlu yaşamın anahtarının özellikleri anlatılmaya çalışılacak, tek yol olarak.

Sürüden ayrılmanın hem kendisinin, hem ailesinin, hem toplumun ve hem de vatanının bekası için nasıl da zararlı bir seçenek olduğu, oysaki ona gösterilen yolun, toplumdaki kimi ‘başarılı’ sürü oyuncusu örneğinde olduğu gibi nasıl da ‘parlak’ gelecekler vadettiği anlatılacak.

Ağır saldırı altındaki özgür ruh, renksiz iklimin hiç sevmediği itiraz kültürünü terk edecek, kendisine izin verilen bölgenin içinde kalma haricinde soru sormayı bırakacak, vasatizmin etkili silahları karşısında ezilip yenik bir köle ruh olarak, sözde başarı hikâyesi yaratma adına yola koyulacak.

Sürüden ayrılmayacak ve nihayetinde beka korkusu olanlar mutlu olacak.

Bundan böyle köle ruh, başarı hikâyesinin sadece ve sadece maddiyattan ve biattan geçtiği ön kabulünden yola çıkarak vasatizmin güvenli kollarında dur durak bilmeden hedefe varmak için çalışacak, onun yazılı olmayan ama çelik gibi sağlam kuralları içinde hayatı boyunca debelenecek, daha ‘zengin’ olabilmek adına.

Yeni ‘oyuncaklar’ ve daha büyük evler almak, daha görkemli seyahatler yapabilmek için hedonizmin uyuşukluk zerk eden gölgesinde vasatlığa ulaşacak, oranın habitatına alışacak, yapışacak ve dışarı çıkamayacak.

 Vasatizm bir kez daha zaferini ilan edecek, yeni bir savaşçıya sahip olmanın özgüveniyle silahlarını yeni avlarına yöneltecek.

↔↔↔

Vasatın hükümranlığı, toplumsal yaşamın tüm hücrelerinde kendini gösterirken, soru sormayı elden bırakmayan toplumlar ile aranın açılmış olmasının kimseyi rahatsız etmediği gerçeği çıkıyor karşımıza.

Lakin dünya da, ‘popülizm’ denilen vasatizmin siyasi türevi yüzünden, özgür ruhların iyice baskı altına alınacağı bir döneme giriyor.

Bunun ötesi, bitkisel hayat evresine girecek olan itiraz kültürünün sonu ve soru sorulmasının bile yasak olduğu distopik bir gelecek…

Lakin toplumsal ve siyasi düzenlerin zaman tünelindeki hayat yolları düz bir çizgiyle ilerlemiyor. Zikzaklar ve ‘U’ dönüşleri tarihin bize gösterdiği gerçekler. Mesele, geri dönüşler evresinde yaratılan tahribatın ağırlığı.

Rahmetli Çetin Altan’ın meşhur, “Enseyi karartmayın, insanlık iyiye doğru gider” sözü karşısında, yaşanılan günümüzdeki vasat zamanda denilecek tek söz, “Gitmiyor be üstat, gitmiyor” olmalı.

Sanki.

Yanılmayı görmek iyi gelirdi kötümser ruhlara…

Selam ola özgür ruhlara.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün