55 yıldır neredeydim?

Sami AJİ Köşe Yazısı
9 Ocak 2019 Çarşamba

Başlıkta fotoğrafını koyduğum muhteşem mekânı gezip görmek için elli beş yıl geçmesi gerekmiş. Hâlbuki üniversite yıllarımda her gün önünden geçiyordum. Ve bu keşfi de bilerek isteyerek değil tamamen tesadüf eseri yaptım.

Nasıl mı? Lütfen devamını okuyun.

Geçen senenin son cumartesi günü (29 Aralık 2018) sevgili eşimle birlikte, restorasyonu geçtiğimiz nisan ayında tamamlanmış, “Şerefiye Sarnıcını” ve oradaki görkemli sergiyi gezmek için Sultanahmet’e yöneldik2. Para harcamamak için de, önce metroya sonra fünikülere nihayet tramvaya bindik.

Çemberlitaş’ta tramvaydan indik ve sarnıcı bulmaya çalışırken önümüze, modern tarzda bir dikilitaş çıktı. Taşın üzerinde üç lisanda Sultan II. Mahmut’un türbesi ve Haziresinin önünde bulunduğumuz ve aynı türbede Sultan Abdülaziz ve Sultan II. Abdülhamit’in gömülü olduğu yazılı idi. Mimarları Ohannes ve Boğos Dadyan Kardeşlermiş. ‘Empire’ stilinde inşa edilmiş.

Türbe ve haziresi ziyarete açıkmış. Tereddütsüz içeri girdik.

Lütfen resme biraz dikkatli bakın… Şahane bir kristal avize görmektesiniz. Nereden geldi dersiniz? İngiltere’den. Ve Kraliçe Viktorya’nın bir hediyesi imiş. Türbenin sağında ve solunda bulunan altın kaplı duvar saatleri de Fransız İmparatoru III. Napolyon tarafından gönderilmiş. Kubbe dekorasyonu ilk bakışta Roma’daki ünlü Pantheon Tapınağının tavanlarını hatırlatıyor.

Türbenin içinde daha yukarda belirttiğim üç Osmanlı padişahı ve yakınları yatmaktaydılar. Çok ama çok etkilendik.

Türbeden çıkıp avluda dolaşmaya başladık. Lahitlerin adedi dikkatimizi çekti. Büyük çoğunluğu Osmanlı İmparatorluğunun son döneminde hizmet etmiş devlet büyükleri, o devrin edebi şahsiyetleri ve sanatkârlarına aitti.

Hepsini saymak gerçekten bu köşenin hacmini aşar. Ancak lahitlerin nasıl özene bezene yapıldığını göstermek için, aşağıdaki resmi koydum. 1873-1874 ve daha sonra 1878 yılında kısa bir süre için tekrar bahriye nazırlığı yapmış Kaptan İbrahim Paşa’ya aitti. 1889 yılında vefat etmiştir.

 

Harikulade mermer işçiliği bizi çok şaşırttı. Hele yelkene verilen kıvrımlar, halatlar, akantlar3, iki çıpa, ipler, defne yaprakları ve kırık direklerin hepsi mermerden yapılmıştı. Ne yazık ki bu eseri yaratan büyük ustanın adını öğrenemedim.

Lahitlerin biri de, biraz da şaşırdığımı ifade edeyim, hepimizin daha okulun ilk yıllarında iken tanıştığımız, ünlü yazar, toplumbilimci, şair ve siyasetçi Ziya Gökalp’ındır. Lahit projesini çizen mimar Hikmet İsmet ve ustaları da Unkapanı’ndan, Salih Sabri ve Hüseyin Avni Nuri (isimlerini kitabenin altına yazmayı ihmal etmemişler).

Hazire, adeta bir tarih müzesi gibidir. Yine ilginç bulduğum husus, hanedanın son erkeklerinden, 1963’te Kahire’de vefat ettikten sonra 1977’de kemikleri İstanbul’a getirilen Nizamettin Efendi’nin ve 2009’da İstanbul’da vefat eden Ertuğrul Osman Osmanoğlu’nun mezarlarının orada bulunmaları idi.

İster istemez aynı avluda Cumhuriyet’ten sonra vefat eden sultanları da aramaya başladım. Şadiye Sultan, Emine Atiye Sultan isimlerine rastladım.

Yukarda belirttiğim gibi, II. Mahmut Türbesi ve Haziresi4, muhteşem bir tarih hazinesidir. Orayı ziyaret etmekle çocuklarımız ve gençlerimizin kendi tarihleriyle bil fiil yüzleşeceklerine ve bilgi dağarcıklarını zenginleştireceklerine inanıyorum.

Peki, Şerefiye Sarnıcı ne oldu diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Oraya da gittik tabii. Muhteşemdi. Ama müsaade ederseniz onu da başka bir yazıya bırakayım. Veya en iyisi, arada siz gidip görün… Çok beğeneceğinizden eminim.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün