Sarı Yeleklilerin düşündürdükleri

Fransa’da birkaç haftadır devam eden eylemler, bana tarihin tekerrür ettiği izlenimini verdi. Her şey temiz enerjiyi desteklemek adına karbon yakıtlara ek vergi konulması ile başladı.

Riva DUVENYAZ Köşe Yazısı
12 Aralık 2018 Çarşamba

Fransa’da birkaç haftadır devam eden eylemler, bana tarihin tekerrür ettiği izlenimini verdi. Her şey temiz enerjiyi desteklemek adına karbon yakıtlara ek vergi konulması ile başladı. Sonra, protestolar hükümetin diğer reformlarını da kapsayan daha genel bir tepkiye dönüştü. Başta sol görüşlü bilinçli üniversite çevrelerinin de desteklediği eylemler kısa süre içinde sağcı örgütlerin güç gösterisine ve kırsalda yaşayan daha az eğitimli toplumun baskın olduğu yağmacı eylemlere dönüştü. Ekonomik talepler ön planda tutulsa da göçmenlerin haklarını eleştiren milliyetçi ve ırkçı söylemler de ortaya atılmaya başladı. Trump bile “Fransa’yı tekrar yüce kılın” (Make France great again) gibi tweetler atarak, olayı daha milliyetçi bir platforma çekmeye gayret etti. Sarı Yelekliler henüz adını tam koyamadığımız milliyetçi Avrupa düzenine alet edilecek gibi duruyor.

Fazla büyük bir genelleme olabilir ancak tarihte devrim yapmaya çıkan asıl kitlenin, daha sonra hep daha baskıcı bir rejime yenik düştüğü, devrimin hedefine ulaşmadığı örnekler ile dolu. Örneğin İran’daki devrim, eğitimli burjuvanın başlattığı ancak örgütlenemediği için otoriteyi Ayetullahlara kaptırdığı baskıcı bir İslam devrimi olarak anılmaktadır. Aslında halkın kıvılcımlanmasında İslami düzen beklentisi yoktu. Nitekim devrimin ilk başta taraftarı olan eğitimli kesim, daha sonra ülkeden kaçmak zorunda kalmıştı.

Başka bir örnek, 20. yüzyılın başlarındaki Bolşevik isyanıdır. Proletaryanın Marksist Leninist doktrinden gücünü alarak ayaklanması ile gerçekleşen devrimde temel sebep korkunç boyutlardaki sosyal eşitsizlik ve adaletsiz gelir dağılımıydı. Lenin hayatta iken genel sekreterliğe atadığı Stalin’in kendisinden sonra lider olmasını desteklemediğini vasiyetinde ifade ettiyse de Stalin, başa geçerek, devrimin amacını yok etmiş, ülkeyi Çar zamanından daha baskıcı bir rejime sürüklemiştir.

İnancım şu ki Gezi olaylarında da başta eyleme katılanların barışçıl gerekçeleri ve güdüleri kıvılcımı tutuşturmaya yaradıysa da apolitik ve hedefsiz olmaları olayların kontrol edilememesine sebep oldu. Gezi eylemlerine katılanların yaklaşık yüzde 40’ı daha önce hiçbir partiye oy vermediğini açıklamıştı. Başta göstericilerin çoğunluğu üniversite mezunu ve barışçıl eylem yanlısı iken Gezi Parkı olayları Türkiye’nin bir sonraki gündemine taban yaratmak isteyenlerin oyun alanına dönüştü.

Örnekler uzayıp gidebilir. Fransız Devrimi bile halkın Bastil’e yürüyüp barut depolarını ele geçirmesi ile başlayan, aristokrasinin ve din kurumlarının yok edilmesini hedefleyip Jacobin’lerin baskıcı diktası ile amacından şaşan ve Napolyon’un tahta çıkması ile sona eren talihsiz bir devrimdir.

Kısacası, sahaya sürülen piyonlar ya ölürler ya da çok ulvi sandıkları bir değişimde rol alarak tarih yazdıklarını sanırlar. Sahaya çıkmayıp kapalı kapılar ardında oyunları strateji edenler savaşlardan kar eder. Ne uğruna çabaladığını bildiğini sananlar bile aslında daha büyük bir planın piyonudur. Bu ilk günden beri böyledir…

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün