Kısa kısa

Riva DUVENYAZ Köşe Yazısı
28 Kasım 2018 Çarşamba

Bugün bana verilen gazete köşesini birkaç konudaki yüzeysel gözlemlerime ayırmak istedim. Umudum, sizler düşünerek derinleştirirsiniz…

Birincisi: Protesto hakkı ve buna müdahale edilmeli mi. 24 Kasım Cumartesi günü Londra’da iklim değişikliğini ve tükenen türleri protesto etmek amacı ile on binlerce sivil, köprüleri kesti, arabaların geçeceği yollarda yerlere yatarak trafiği kilitlediler. Seslerini duyurdular, polis hiç müdahale etmedi, ancak sonradan duyduğuma göre tutuklamalar olmuş. İstanbul’da ise tam da ertesi gün, İstiklal’de ‘Kadına Şiddet’i protesto etmek isteyen bir grup insana epey müdahale edildi. Tomalar gazlar konuştu. Sonuç: Protesto yine basında yer buldu, ama maalesef barışçıl bir gösteri olmadı. Fikrim şudur: İnsanların protesto etme hakkı serbest bırakılmalıdır. Zaten ses getirmeyecek bir konu ise iki vızıltı sonrası başladığı hızda biter. Arz talep meselesi. Ancak ses duyurmayı başarıyorsa, sivil toplumdan destek alıyor demektir. Bu da kısıtlama ile yoluna girecek bir konu değildir. Yani kısacası: Her çeşit protesto hakkı serbest kalırsa, protestolar normalize olacak. İnsanlar da protesto konusunun gücü kadar rağbet görecek.

İkincisi: Filmlerle ölümsüzleştirmeye çalışılan meşhur karakterlerin aslında romantize edildiği ve bizim gözlerimizde 3-5 damla yaş görmek adına gerçek yaşam öykülerinden uzaklaştırıldığı ile ilgili: Freddy Mercury’nin filmde tavırları fazlaca yumuşatılmış. Hâlbuki gerçek travmalar yaratıcılığı körükler. Freddy’yi insanlara beğendirme amaçlı bir yapım olmuş. Ben biraz daha çizgi dışı bir portre çizilmesini, daha az gişe pahasına tercih ederdim. Aynı şekilde Müslüm Baba filminde de Hakan Günday’ın senaryo yeteneğine saygı duysam da, Müslüm’ün büyüdüğü coğrafyayı, boy boy pamuk tarlaları, İtalya’nın kırsalı gibi romantik görüntülerle bezemesi, yöre insanının kültür olarak tam da Müslüm’ün babası gibi insanlardan oluştuğunu ört bas ediyor. Sanki sadece Müslüm bu fena babaya çatmış. Hâlbuki yöre kültürü fazlasıyla kadına ve ailesine şiddet uygulayan ve bunu haklı gören bir yapıda. Bize Müslüm’ü haklı göstermek romantik olmuş. Onun yerine yöreyi haksız göstermek daha ürkütücü olurdu tahminim ama gerçekliği artardı.  Çok izleyici yakalamak adına ‘Aslan Kral’ kıvamında filmler yapılması, tarihi normalize etme çabasının başka bir türü bana göre…

Üçüncüsü de: İnsanların hayattaki seçimleri ile ilgili. Gözlemim, insanların bazen en tutkuyla sevdiklerini değil en uzun süre sahip olmak isteyeceklerini seçtikleri…  Adeta bir adada mahsur kalıp sonsuza kadar tek besin hakkı olanın en sade ve yaşamsal sürekliliği devam ettirecek değerlere sahip olanı seçmesi gibi. Bana kalsa en sevdiğim yiyecek patlıcan tava, ama bunun çabuk sıkılınacak, hatta pişman olunacak bir karar olduğunu sezebilmem gibi. Bu yüzden tek besin hakkımı haşlanmış makarnadan yana kullanırdım tahminen… Üzgünüm ki, hayattaki pek çok tercihimizi makarna gibi yapıyoruz: doyurucu, az lezzetli ama az heyecan veren, sıkılması daha uzun sürecek ancak ruhumuzu tam da beslemeyen…

Uzun süre seyahatte olunca konulara az inebildim. Umarım size beyin jimnastiği sağlamışımdır…

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün