Hayatla ilgili ne varsa

Tülay GÜRLER KURTULUŞ Köşe Yazısı
25 Nisan 2018 Çarşamba

Hayatla ilgili ne varsa edebiyatın konusudur. En çok da bizi ilgilendirir bunlar, çünkü edebiyatı severiz. Hayata başkalarının nasıl baktığını merak ederiz. Aramızdaki ortak veya farklı noktaları görmek, anlamak, onların üstünde düşünmek isteriz. Edebiyat bizi geliştirir, yetiştirir, büyütür. Hangi yaşta olursak olalım, bize hayatı öğretir. Başkalarının yaşanmışlıklarından ya da hayallerinden yola çıkarak yapar bunu… O da bizim gibi biriktirir yüzyıllardır…

Mevzu gemi değil, mevzu beklemek...

Kimleri beklediniz? Sevdiğiniz, ümit ettiğinizi, bilmediğinizi? Bunu yaparken içiniz acıdı mı, yandı mı, adeta ikiye katlanır gibi oldu mu? Yoksa siz beklemeyi sevenlerden misiniz? Kimi insan zevk alır beklemekten... Beklerken, daha güzel günler yaşayacağına inancı tam olduğu için, o ümit yaşatır onu. Kimi de derin dehlizlere, karanlık yollara sapar o yolculukta… Sonra da yazmak ister yaşadıklarını, hissettiklerini…

Berkutay Sosyal’ın ‘Gelmeyeni Beklemek’ adlı kitabı da böyle bir iç döküşün, ümidin, ümitsizliğin aforizmalar tadında küçük, tatlı, ifadeleriyle yazılmış bir kitap… Okuduğunuzda önce hissedip sonra uzun uzun düşünüyorsunuz yazılanlar üzerinde… Acele etmiyorsunuz okurken… Hatta birkaç geceye yayabiliyorsunuz okuma işini… Bitmesin diye… Gelmeyen birini bekler mis insan? Kim bilir bekler belki de… İşte o bekleyiş neler yaşatır insana, bu kitabın içinde. Özellikle gelmeyeni beklemeyi bilenler için çok tanıdık, bilmeyenler için bu bekleyişin nasıl olduğuna dair ipucu… Yalnızlığını çok seven ve ona sıkı sıkıya bağlı olanlara gelmiş bu kitap… Kendi yalnızlığına gömülen ve o teklikte kimi beklediğini bilmeyenlere…

“Yalnızlığı o kadar çok sevmişiz ki sevilmeyi beklerken sürekli kaybetmişiz. Sahi beklediğimiz, umut ettiğimiz şeyler bir gün gerçekleşecek mi? Gerçekleşmeyecekse bile bu çektiğimiz sıkıntılar, dertler boşuna mı? Ne olacak bu içimizdeki yarım kalmışlıklar? Mutluluk bize uğramıyor, mutsuzluğa nedense yemin etmiş gibiyiz. Olmaması sorun değil. Olacakmış gibi olup olmuyor ya, o kötü işte. Ne eskisi gibi olabiliyoruz ne de başladığımız yere dönebiliyoruz. Nasıl yapalım?”

Biz’i özlemek…

Yüreğim sensiz çok üşüyor, o kadar çok özledim ki ellerini...

Sen aşık bir kadındın. Aşka aşık, aşktan vazgeçmeyen bir kadın. Çok geç oldu bunu fark edişim. Bir seçenek olmak, aşık olunan değil, sadece o hissin denek olarak kullanıldığı bir yürek olmak acıtıyor içimi. Bundandır belki de benim sana deli gibi tutuluşum. 
Ve bundandır senin bana hiç tutunmayışın, ardında kırık dallar bırakıp yok oluşun.
Özgür kanatların, naif ruhun, buram buram aşk kokan tenin. 
Hepsi birer suçlu şimdi içimde. Tutuklanması gereken, müebbetlik birer suçlu.
Sana varamamış, senin olamamış olmanın acısı birikmiş tamamen içimde. 
Çoğalmış, kanamış, kanatmış... 
Ah! Kadınım...
Ben, özledim bizi...

Yaşananlar içindeki iki kişinin duruşunu, bilişini, birbirini anlayışını hatta bazen anlamayışını bile özlemek…

Birini kaybedince, o biri gidince, onun boşluğunda kalınca her şeyi özlüyor insan eskide kalan biz’e ait. Belki de o biri gittiği için, belki de gerçekten biz diye bir şey artık olmadığı için… Çağrı Taner, ‘Hüzünlü Bir Ponçik’te gerçek sevginin ayrıntılarını renk renk anlatmış.

Bir erkeğin, bir kadını sahiden özlemesini, onun boşluğunda sahiden kaybolmasını, aşkın en güzel ifadelerini bulacaksınız kitapta…

Aşkın şehri hangisi?

Nerede aşık oldunuz aşkınıza? Yedi tepeli bu şehirde mi, bulutlu Londra’da mı, aşkın şehri diye anılan Paris’te mi, tarih kitabı gibi olan Roma’da mı, yoksa güneşin şehri Barselona’da mı?

Uğur Becerikli’nin romanı ‘Aşk Barselona’da Bekler’de Derin ve İbrahim, orada aşık oluyorlar birbirlerine.

Aşkın, insanın kapısını; nerede, ne zaman, nasıl ve kim için çalacağını kimse bilmiyor.

Yazar da işte tam böyle bakmış aşka:

“Yalnızca, gerçek aşka inananlar bu masalın sonunu görebilecek...

Aşkın insanın karşısına ne zaman, nerede çıkacağı hiç belli olmaz. Bir anda, beklenmedik bir zamanda aşk kapıyı çalabilir. “Olmaz” denilen olabilir, kavuşamaz sanılanlar birleşebilir.
İki İstanbullu, Derin ve İbrahim’in kapısını aşk, çok uzaklarda, Avrupa’nın en romantik şehirlerinden birinde çalıyor.
Barselona’nın romantik ortamında filizlenen bu aşk, acaba gerçeğe dönüşebilecek mi? Önlerindeki onca engele rağmen, bu peri masalı gerçek olacak mı?
Barselona’nın eşsiz güzellikleri arasında, iki âşık kavuşabilecek mi?”

Son dönemlerde okuduğum en keyifli üç kitabı, Vatan okurlarından sonra sizinle de paylaşmak istedim. Kitap okumak için gerekirse uykusuz kalıyorum. Bebek, tüm zamanımı alsa da kitap mutlaka olmalı hayatımda.

 

————————————————