O güzel insanlar o güzel atlara binip gitmesinler

İnsanoğlu, etnik ve dinsel farklılıklarına rağmen kök saldığı yeri anavatanı olarak beller. Kimse durup dururken bağlandığı toprağı terk etmek istemez. Kim ne derse desin, beyin göçü Türkiye’nin büyük bir kaybı olacaktır.

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı 0 yorum
4 Ocak 2018 Perşembe

Yılbaşı gecesi hayatım boyunca hiç olmadığı kadarıyla İstanbul’u sessiz, karanlık, insanlarının evlere ve kapalı mekânlara kapanmış ve yılbaşını adeta terk etmiş olduğunu gördüm. Boğazımda bir şeylerin düğümlendiğini hissettim. Hele hele bütün gençliğinizi birlikte geçirdiğiniz dostunuzun buraları terk ettikten sonra yerleştiği yeni ülkesinin, şehrinin aynı anlardaki parlaklığını, yaşama sevincine cömertçe kucak açan renkliliğini, canlılığını gördüğümde kızdım ve giderek kıskandım.

‘Biz ne vakit böyle olduk?’ demez miydiniz, geleceğin bilinmezliğinin karanlık hissiyatı altında kıvranırken?

***

Eğitimli insanların, kendilerine ve çocuklarına buralarda bir gelecek göremeyen insanların yurtdışına sessiz sedasız yerleşme hikâyelerini okuyorum ve sadece ülkem için üzülüyorum. Batı’ya oranla zaten az olan beyin gücünün bu toprakları terk etmesini kabullenmekte zorlanıyorum. Beyin gücü göçünün kıt insan kaynağına sahip olan Türkiye’de bugün fark edilmese de ileride ortaya çıkacak ekonomik ve kültürel kaybı hesaba katmayı düşünenler var mı acaba?

Doğru, beyin göçü sayılarına baktığınızda konunun belki abartılmaması gerektiği söylenebilir. Lakin Türkiye’nin en iyi üniversitesinin mezunları arasında yapılan bir araştırmayı okuyorum ve alarm zillerinin çaldığını duyar gibi oluyorum. “İmkânınız olsa başka bir ülkede yaşamak ister miydiniz?” sorusuna mezunların yüzde 79’u ‘evet’ diyorsa veya “Çocuklarınızın yurt dışında yaşamasını ister miydiniz?”e yüzde 86 ‘evet’ çıkıyorsa bu durumun ülkenin menfaatleri açısından son derece olumsuz bir gelişme olduğunu söylemekten kaçınmak sizi daha fazla milliyetçi mi yapacak?

Kimse doğup büyüdüğü, oksijenini soluduğu, ailesinin, arkadaşlarının, sosyal ilişkilerinin, kültürel bağlarının olduğu ve ortak ana dille anlaştığı çevresini kolay kolay bırakmak istemez. Zira her türlü iş olanaklarına, maddi gücün varlığına, hatta yabancı dilin bilinmesine rağmen göç eden insan, yalnız insandır ve büyük olasılıkla göçün ilk evrelerinde ötekileştirilmiş insandır. Kültürel sermayesi neredeyse sıfıra inen insandır. Dolayısıyla bütün bu zorluklara rağmen gitmeyi düşünenler bu kadar büyük bir orana ulaşıyorsa gitmek için kuvvetli gerekçeleri olduğu anlamına geliyor olmalı. Ve asıl düşündürücü olan da bu olsa gerek.

Bir ülkenin yetiştirdiği ve yüksek ve kaliteli eğitimle tanıştırdığı entelektüel insan gücünün kaybının telafisi neredeyse imkânsız. Neyse ki, göçü düşünme evresinden icraat evresine dönüştürenler izafi olarak çok küçük bir oranda kalıyor. Sevdiği ve kendisine ait topraklardan göç etmenin psikolojik yükü ve tamamen yabancı bir kültürde yaşamanın büyük zorlukları, kişide hiç bir zaman oraya ait hissedememe duygusunu baskın çıkarmaya devam ediyor.

Lakin, ülkesine ait gelecek tereddütleri ve hatta endişeleri olanlar ise burada kaldıklarında da entelektüel birikimlerini ortaya koymaktansa bir yabancılaşma ve içine kapanma evresi de yaşayabiliyor. Ülkeyi ileriye taşıyacak bu akıl sermayesinin verimli olmaktan öte atıl bir güce dönüşme riski büyük.

***

Türk Yahudi Toplumunda, özellikle gençlerinde görülen, başka bir yerde yaşamayı düşünme eğilimi aslında Türkiye’nin geneline paralel olarak gelişmekte. Ülkenin geleceğine duyulan sosyal ve ekonomik merkezli endişeler, ayrıca son yıllarda özellikle yazılı, görsel ve sosyal medyada su yüzüne çıkan ötekileştirme ve giderek kimi ayırımcı yaklaşımlar Türk Yahudi gençlerinin göç etme güdülerini beslemekte maalesef.

Öncesi olmayan bir şekilde, “Mesele Siyonizm değil, Yahudiliktir” gibi, kimi etkin çevrelerin oluşturmaya başladığı bu son derece tehlikeli antisemit algı, haliyle bu gençlerde en azından çocukları adına gelecek endişeleri doğurduğu gün gibi açık. Bu algının yapısını oluşturan retoriğe kimi kişisel itirazların dışında ciddi hiç bir karşı sesin gelmemesi ise bir başka endişe kaynağı olmakta.

Lakin, Türk Yahudi Toplumunda göç oranları veya sayılarında geçmiş yıllara göre bir artma söz konusu olmakla birlikte, öyle iddia edildiği gibi yüksek değil. Asıl yükselen ise Türkiye’nin de genelinde yüksek eğitimlilerde olduğu gibi göçü düşünenlerin sayısı.

***

İnsanoğlu, etnik ve dinsel farklılıklarına rağmen kök saldığı yeri anavatanı olarak beller. Kimse durup dururken bağlandığı toprağı terk etmek istemez.

Kim ne derse desin, beyin göçü Türkiye’nin büyük bir kaybı olacaktır.

Herkese, başta devlete, bu istikametin tersini oluşturacak koşulları sağlaması için önemli görevler düşüyor. Türkiye’nin entelektüel sermayesi Türkiye’ye ait olsun.

O güzel insanlar o güzel atlara binip gitmesinler.

Zira Türkiye’nin geleceği hepimizin geleceğidir.

Başka bir Türkiye yok!

2 Yorum