Birleşmemiş Milletler

Riva ŞALHON Köşe Yazısı
27 Aralık 2017 Çarşamba

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, Trump’ın Amerikan Büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararını kınama oylaması yaparak tekrar kısa süreliğine dünya siyaset gündeminde yerini aldı. 193 üye ülkeden 21’i oylamaya gelmeyerek konuya ilgisiz kaldı. 128 ülke ‘evet kınayalım’ dedi. 35 ülke çekimser kaldı. 9 ülke ise ‘hayır kınamayalım’ dedi.  İsrail’i kapsayan kararların oylandığı durumlarda kemikleşmiş 124 ülke hep aleyhte oy kullanıyor. Konunun ne olduğu önemli değil. Örneğin, İsrail kadın hakları ihlali konusunda BM tarafından uyarı almış tek ülke. Suriye, Sudan, Suudi Arabistan veya Kongo henüz almamış…

Birleşmiş Milletler’in etkili olup olmadığı konusunu istemeden de olsa sorgular olduk son zamanlarda. BM’nin tarihsel başlangıcı olan 1920’de kurulan Milletler Cemiyeti’nin tek amacı dünya barışını sağlamak iken, bilhassa Almanya’nın silahlanmasına seyirci kalması ve akabinde İkinci Dünya Savaşı’nın başlaması Milletler Cemiyeti’nin sona ermesine neden olmuştu.

Birleşmiş Milletler de aynı şekilde dünya güvenliğini amaç edinmiş küresel bir kuruluş. Ülkelerin birbirine kuvvet uygulamasını yasaklayan bir antlaşması var. İlk başlarda sadece 51 üyesi olan kuruluş, New York’taki genel merkezden yönetilmekte ve üyeleri ile düzenli toplantılar yapmakta. Ancak BM kalıcı personeline dahi sorulduğunda görevlerinin aslında sembolik olduğunu biliyorlar.

Doğal olarak ülkeler, kendi lehlerinde kararlar çıktığı zaman BM’i tanıyor, aleyhlerinde karar çıktığında ise BM’i taraflı olmakla suçlayıp, daha da ileri gidip kararları görmezden geliyorlar. Örneğin Kuzey Kore, BM tarafından uygulanan petrol ambargosunun gaddar bir yaptırım olduğunu, başlatacağı bir savaşın sorumlularının bu yaptırıma onay veren ülkeler olduğunu iddia edebiliyor. ABD de, Kudüs konusunda kendi yardım ettiği ülkelerin yanında olmamasını saygısızlık olarak görüyor, ileriye dönük onlara yardımı kesme imalarında bulunuyor. ABD,  ayakta tutmak için mali yük altına girdiği BM’nin babası gibi hissediyor ve açıkça parayı kesebileceğini ifade ediyor. Bir başka örnek de BM’de Eylül 2017’de Kürdistan Bölgesel Yönetimi referanduma gitmesin diye karar oylandıktan sonra bölgeye dair endişesi olan ülkeler bu kararın uygulanmasını isterken, referandum yine de gerçekleşiyor.

Kısaca Birleşmiş Milletler günah keçisi konumunda. Kararların bir kurum tarafından yasallaştırılması çoğu zaman bir tarafı rahatlattığı gibi diğer tarafı kızdırıyor. Sonuçta, BM’nin varlığı sadece bir sembol niteliğinde, kararların uygulanmasında pek bir değişikliğe yardım etmiyor. Etseydi belki de günümüze kadar pek çok masaya yatırılan insanlık dramı daha elle tutulur çözümlere ulaşırdı. Örneğin Sudan, Haiti, Ruanda dramları, Suriye meselesi, hatta daha da gerilere gidersek Soğuk Savaş… Dünya yüzünde seks ticareti, çocuk tacizi ve terör devam ettiği sürece, Birleşmiş Milletlerin tabağındaki sorunları çözdüğünü düşünmek saflık olacaktır. Büyük oyuncuların aba altından değnek gösterme çalışmaları hep devam edecektir. Haklı, haksız arayışına hiç derin yaklaşmayıp, taraf tutma ve kamplaşma oyununa devam edilecek gibi…