Yahudiler yine birinci

Batı dünyasının ‘nefret söylemi’ adıyla hukuksal bir terminoloji yaratarak insanları ayrıştıran, aşağılayan, öteki’ye karşı şiddeti tahrik ve teşvik edebilecek sözleri ifade özgürlüğü kapsamından çıkararak cezai müeyyide kapsamına aldığını da cümle âlem biliyor. Ya Türkiye’de ne oluyor?

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
22 Kasım 2017 Çarşamba

İfade özgürlüğünün demokrasilerin, hürriyetin, hatta hümanizmanın olmazsa olmaz özelliğinin olduğunu, bunun yanı sıra sorgulayıcı olması hasebiyle ilerlemenin de motoru olduğunu sanırım aklı başında tüm insanlık kabul ediyor.

Özellikle faşizmi ve komünizmi yaşamış 20. yüzyıl dünyasının ifade özgürlüğünün anlamını, tecrübe ederek idrak ettiğini de tarih, kalın harflerle not düşmüş durumda.

Bu noktada tartışılmakta olan yegâne mesele, ifade özgürlüğünün nerede başladığı ve nerede bittiği ile alakalı olsa gerek. Bireyin düşündüğü her önüne geleni, yaratacağı sonuçları düşünmeden ifade etmesini ifade özgürlüğü sınırları içinde görebilmenin kıstası ne olmalı?

Batı dünyasının ‘nefret söylemi’ adıyla hukuksal bir terminoloji yaratarak insanları ayrıştıran, aşağılayan, öteki’ye karşı şiddeti tahrik ve teşvik edebilecek sözleri ifade özgürlüğü kapsamından çıkararak cezai müeyyide kapsamına aldığını da cümle âlem biliyor.

Ya Türkiye’de ne oluyor?

***

Hırant Dink Vakfı’nın yazılı medyayı takip ederek düzenli olarak hazırladığı ‘Medyada Nefret Söylemi’ raporlarından sonuncusu Mayıs-Ağustos ayları arasındaki dönemi kapsıyor ve sonuçları ülkemizdeki nefret söyleminin yoğunluğu ve sertliği hakkında kapsamlı bir bilgi veriyor.

Bu dönem zarfı içinde ulusal, etnik ve dini grupları hedef alan tam 1910 köşe yazısı ve haber tespit edilmiş; incelenen tüm yazılarda 48 farklı grubu hedef alan 2466 nefret söylemi içeriği bulunmuş.

Bu grupların birincisini Yahudilerin oluşturduğunu söylemek artık sürpriz de gelmemekte. Yıllar içinde içselleşmiş Yahudi karşıtlığının, ifade özgürlüğü kisvesi altında hiçbir cezai müeyyideye maruz kalmadan medyada serbestçe arz-ı endam etmesine artık öğrenilmiş çaresizlik penceresinden bakmak gerek.

İncelenen dört ay boyunca Yahudileri hedef alan tam 493 köşe yazısı ve ‘haber’ tespit edilmiş. Kudüs’teki Mescid-i Aksa ile ilgili gergin gelişmelerin olduğu döneme tekabül eden yazılarda saptanan en vurucu ama pek bilindik uygulama, İsrail’de vuku bulan olayların ‘İsrail’ veya ‘İsrail Devleti’ yerine ‘Yahudi/Yahudiler’ kimliği üzerinden yansıtılmış olmasıydı. Bununla da yetinilmeyip, fırsattan istifade edilerek, Yahudilere ait bin bir çeşit komplo teorilerinden bahsedilerek, Yahudilerin ‘üst akıl’ olarak Türkiye’ye karşı tehdit unsuru oldukları savı da yinelenmiş.

Bundan önceki raporda da Yahudilerin birinciliği kimseye bırakmadığını da eklemeyi unutmayalım.

Son raporda ikinciliği ise 472 yazı ile yeni ‘takıntımız’ Suriyeliler almış. İlk beşte her zaman olduğu gibi müzmin ‘düşmanlarımız’ Ermeniler, Rumlar ve Yunanlar var.

Bu tür yazıların bıkmadan usanmadan ve kendisini sürekli tekrar ederek yayınlanması Batı ülkelerinde öyle kolay değil. Hele, Avrupa’nın hiçbir ülkesinde rahat bir edayla, “Hitler Yahudilere az bile yapmış” denmesi mümkün değil; denmişse söyleyenin hakkında dava açılmaması siyaha beyaz demek gibi olurdu.

Yahudi karşıtlığı özellikle Fransa’da savcılar tarafından çok sıkı incelenmekte ve sıfır tolerans yaklaşımıyla hukuk harekete geçirilmekte. Son olarak, antisemit tiyatro oyunlarıyla ünlü olan Fransız oyuncu Dieudonnée’nin geçtiğimiz günlerde şirket merkezinin mahkeme kararıyla kapatıldığını, daha önce de oyunlarının çoğunluğunun iptal edildiğini hatırlatmakta fayda var.

***

İfade özgürlüğü kapsamına nelerin girmesi konusunda nefret söylemi dışındaki söz ve yazılar hâlâ tartışılmakta.

Örneğin “Dünya yuvarlak değil, düzdür” diyene ne yapmamız gerekeni kimse bilemiyor. Bu külliyen yalan görüşü, ifade özgürlüğü kapsamına mı alacağız? Dünyanın yuvarlak olduğu her şekilde kanıtlanmış olmasına rağmen örneğin ABD’de ‘Düz Dünya’ konferansında bir araya gelen yüzlerce kişiyi ve savundukları sözde görüşleri nasıl okumalıyız?

Veya “Holokost hiç olmamıştır” yalanını hâlâ savunanı ifade özgürlüğü kapsamında hoş mu göreceğiz?

Sosyal medya sayesinde ağzına geleni söylemeyi marifet sayan ve ergen edasıyla tarihi, sosyal kimlik veya değerlerin içini iki sözcükle boşaltmayı ifade özgürlüğü olarak görenlerin pespayeliklerini seyretmek zorunda mı kalacağız post modern dünyada?

Bir yandan nefret söylemi, bir yandan tarihi, bilimi, bilgiyi ters yüz etme gayreti.

İşi zor insanlığın anlayacağınız…