ŞELAH LEHA - Ümitsizliği yenmek

Rav İzak ALALUF Köşe Yazısı
14 Haziran 2017 Çarşamba

Şelah Leha peraşası esas olarak ‘Meragelim’ dediğimiz Erets Yisrael’e gönderilen öncülerin yanlışından ve sonuçlarından söz etmektedir. Bu yanlış öylesine büyük bir yanlıştır ki günümüzde dahi bu yanlışın sonuçları hissedilmektedir. Bu yanlış Tişa be Av gününün de temelini oluşturur. Erets Yisrael’e girişin kırk sene gecikmesinden tutun da Bet Amikdaş’ların yıkılmasına kadar gerçekleşen bütün olumsuzlukların bu olayla bağlantısı mevcuttur. Bu yüzden bu görev için seçilen ‘tsadik’ pozisyonundaki öncülerin nasıl olup da bu yanlışı yaptıklarını anlamak kolay değildir. Daha doğrusu Erets Yisrael hakkında olumlu olmayan rapor vermek neden bu kadar ağır bir suç olarak görülmektedir? Gemara Masehet Sanhedrin’de yer alan bir düşünce “dor amidbar en laem helek laolam aba – çöl neslinin ebedi dünyada yeri yoktur” demektedir. Tora’nın bir hikâye kitabı olmadığı gerçeğini de kabullendiğimizde bu öykünün neden detaylıca anlatıldığını anlamak da kolay olmaz. Nitekim Zohar, Tora’nın bir hikâye kitabı olduğunu düşünenlerin ciddi bir yanlış yaptıklarını paylaşmaktadır. Tora ‘rehber’ anlamına da gelen ‘more’ sözcüğünden türemektedir. Her öykü mutlaka bir rehber, bir ders vermek üzere kitaptaki yerini almaktadır. Tora sadece geçmiş nesle değil “aya – ove – yiye” esası ile ezelden ebede kadar her nesle hitap eden bir kaynaktır. Bu yüzden de ancak öykü incelendiğinde içeriğinin ne olduğu ortaya çıkmaktadır.

Kutsallığın bulunduğu her yerde ‘tuma – manevi kirlilik, safsızlık’ da yer alır. Kabala bu yapıyı “klipa – kabuki, kap, atılması uzaklaştırılması gereken oluşum” olarak nitelendirmektedir. Sözgelimi bir buğday tanesi kutsallığa sahiptir. Onu çevreleyen kabuğu da uzaklaştırılması gereken yapıdır. Yeruşalayim en kutsal şehirdir ama bu şehirde kutsallıkla ilgisi olmayan yapılar da vardır. Çünkü tuma da kutsallığın bulunduğu yerde olmak ister. Nasıl ki bizleri kutsallıkla yukarıya çeken yedi kutsallık özelliği varsa bunlara ulaşmamızı engelleyen ‘klipa’ da mevcuttur.

Erets Yisrael’in fethinden önce burada yaşayan yedi toplum, ‘tuma şel midot’ dediğimiz bu yedi özelliğin kabuklarını temsil eder. Erets Yisrael’in fethi de aslında bu ‘klipa’ dediğimiz yapının kırılması ve uzaklaştırılması ile mümkün olabilmiştir ki bu gerçek bizlere yapılan savaşın aslında manevi bir savaş olduğunu fiziksel esasların çok ön planda olmadığını öğretir. 

Keduşa, tuma sahibi olan insanları etkilediği gibi tuma da keduşa sahibi olanları etkiler. Hatta tuma etkisi daha çabuk hissedilir. Erets Yisrael’e gönderilen öncülerin birincil görevi buradaki tuma veya klipa dediğimiz oluşumun nasıl bertaraf edileceğini saptamaktır. Ne yazık ki öncüler bu savaşı veremeyeceklerini orada “anşe midot” gördüklerini ifade ederek dile getirirler. Bu terim aslında devler, büyük insanlar, güçlü insanlar olarak yorumlanabilir ancak yukarıdaki açıklamamızı esas alırsak orada keduşanın Midot’unu bertaraf edecek çok güçlü klipa yapılarını gördükleri anlamına gelmektedir. Öncüler tumanın üstesinden gelebilecek cesaretten yoksun kalmışlardır.

Öncüler kendilerini yükseltmeleri ve olumsuz kuvvetleri alt etmeleri için Erets Yisrael’e gönderilmiştir. Ancak onlar ‘yeuş’ dediğimiz ümitsizliğe kapılmış ve bu sınavı geçememişlerdir. Tanrı her birimiz için sınavlar yapar. Hayat bu sınavlarla doludur. Tanrı hiç bir zaman bizi geçemeyeceğimiz bir sınav veya üzerinden gelemeyeceğimiz bir sorunla karşı karşıya bırakmaz. Tamamı ‘tsadik’ pozisyonunda olan öncüler de elbette bu sınavı geçebilecek yetenektedirler ancak ümitsizlik galip gelmiş ve yapamayacaklarını söylemekle kalmayıp halkı da ümitsizliğe sevk etmişlerdir.

Hepimiz kendimizi değiştirebiliriz. Çok daha yukarılara taşıyabiliriz. Ancak bunu “yapamam” dediğimizde en önemli ilkelerden biri olan ‘serbest seçim hakkı’ tarafımızdan ihlal edilmiş olur. İnanarak, isteyerek ve hedef koyularak istenen seviyelere çıkmak mümkündür. Talmud bu düşüncemizi desteklemekte ve ‘isteğin önünde hiçbir şeyin duramayacağını’ öğretmektedir.