Alex de Souza ve futbolcu biyografisi

Rudi DİRİMAN Köşe Yazısı
13 Nisan 2017 Perşembe

Türkiye’de futbol kitapları her zaman kitapçıların en uzak raflarında bulunur, anlam veremediğim bir şekilde ‘kişisel gelişim’ kategorisinde yerlerini alır. Türkçe futbol kitapları bir hayli azdır, özelikle futbol insanlarının konu eden kitaplar neredeyse yok denilebilecek kadar azdır.

Her zaman olduğu gibi Alex yine farkını gösterdi, canlı bir şekilde seyretme fırsatını bulduğum Alex’in biyografisini bugünlerde en çok satanlar raflarında görebiliyorsunuz. Kitap akıcı bir dille yazılmış. Biyografi kitaplarında ana karakterin egosu çevresinde değil, karakter konusunda ortak verilen algıların yansıtılması ve dürüst bir şekilde kaleme alınması önemlidir. Bunların tamamının Alex’in kitabında bulunduğunu söyleyebilirim.

Alex’in aslında Fenerbahçe’ye gelmeden önce Brezilya’da inanılmaz bir kariyeri olduğunu öğrenmem beni çok şaşırttı. Kitap Alex’in aslında karakter olarak düz bir insan olduğunu, aklına geleni korkusuzca söylediğini, söylediği sözün arkasında duran birisi olduğunu ve en önemlisi karakterli kişiliğini anlatıyor. Özelikle kariyerine, Parma davası ile başlaması ve avukatları ile beraber adaletin peşine düşüp sonuna kadar savaşması bunun en büyük göstergesi. Bu arada Alex kariyerinde Parma davası ile uğraşırken, takım arkadaşı Ronaldinho’nun, Paris’ten Barcelona’ya transfer olması, gelişimindeki en büyük zaman kaybı olarak göze çarpıyor.

Fenerbahçe bölümünde ise herkes tarafından tahmin edilen bir sürü detay açıklanıyor. Fenerbahçe’de yaşadıklarını, sorunlarını, adaptasyonunu ve yaşadığı bir sürü anıyı anlatmış. Genel olarak gördüğüm Alex, Aziz Yıldırım ile ego sorununu bir şekilde idare edebilir duruma gelmişti. Fakat Aykut Kocaman ile yaşadığı tamamen egoların çatışması ve bunun maalesef Alex’in kariyerin sonuna doğru yaşamış olması onun takımdan gönderilmesinin en önemli nedeni olarak yorumlayabilirim. Alex için en büyük eleştiri futbol yapısının eski 10 numara formatında olması ve bunun modern futbola adapte olmaması olacaktır. Fakat Türkiye liginde Alex yeteneği ile bunu çok rahat kapatabilirdi. Maalesef bu ego savaşları Türk futbol severlerin en az iki-üç sezon onu eksik seyretmesine neden oldu.

Kitabı bitirdikten sonra, Alex’in kendini bu kadar dürüst bir şekilde ortaya koymasını çok beğendim. Tabii ki Türk futbolcuların neden biyografilerini yazmadığını anladım. Öncelikle biyografi yazmak aslında biraz kendinle hesaplaşmak demek oluyor. Tarafsız veya sevdiğin bir yazar tarafından eleştirilere açık oluyorsun. Başkaları seninle ilgili yorum yapabiliyor. Daha fazlası, eleştiriye, iftiraya veya itirafa açık olmanız gerekiyor. Yıllarca büyüttüğün ego ile başa çıkabilmek gerçekten Türkiye’de ki futbolcular için çok kolay değil. Hayatları boyunca yaşadıkları düzenin tam tersini sergilemesi gerekiyor.

Yoksa Emre Belezoğlu’nun Galatasaray ve Fenerbahçe kariyerleri, İtalya transferi, kendini bugüne nasıl getirdiği gibi konuları okumak enteresan olabilirdi. Nihat Kahveci’nin yaşadığı yükseliş ve düşüşü öğrenmek, Okan Buruk’un, Inter’de yaşadıklarını bilmek isterdim. Bu arada Aykut Kocaman’ın biyografi kitabı 2004 yılında çıkmıştı. Yaşadıkları ile beraber, ileride belki de hem biraz kendi cephesinde Alex olayını dinleyebileceğimiz hem de diğer yaşadıklarını anlatan belki ikinci biyografi kitabı Aykut Kocamın tarafından yayınlanabilir.

Son olarak kitabı okurken aklımdan tek geçirdiğim, Arda Turan’ın şu an yaşadıkları umarım birileri tarafından not ediliyordur ve bunları zamanı geldiğinde minimum ego ile okunabilecek bir kitap olarak piyasaya sunulabilir. Bu alanda Arda Turan yine farkını gösterebilir.