Günümüzün dünyasını açıklayan en önemli kavram: Post-truth

Umut UZER Köşe Yazısı
29 Mart 2017 Çarşamba

Oxford sözlükleri 2016 yılının kelimesini ‘post-truth’ olarak seçti. Hakikat-sonrası veya gerçek-ötesi olarak tercüme edebileceğimiz kavram aslında zamanın ruhunu son derece başarılı bir şekilde yansıtıyor. Objektif olgulardan veya bilimsel açıklamalardan çok duyguların, şahsi kanaatlerin ve korkuların yansıması olarak gerçeğin inkarı veya çarpıtılması olarak tanımlayabileceğimiz post-truth, 2016 Brexit referandumu ve Donald Trump’ın Amerikan başkanı seçilmesiyle daha da anlam kazandı.

Bu kelimenin ilk defa Sırp kökenli Amerikalı yazar Steve Tesich tarafından 1992 yılında günümüzdeki anlamında kullanıldığı bilinmektedir. Tesich, özellikle İran-Kontra skandalı ve Birinci Körfez Savaşı bağlamında “hür insanlar olarak hür irademizle hakikat-sonrası dünyada yaşamaya karar verdik” diye yazıyordu. Bu yazardan önce post-truth sözcüğü “gerçeği anladıktan sonra” anlamında kullanılmakta olmakla beraber, Tesich’in kavrama yüklediği mana farklıydı. Burada hakikat artık önemini kaybetmişti. Özellikle popülist liderler ve halk kitleleri hakikatin ne olduğuna inanıyorsa hakikatin o olduğuna dair bir yeni anlam kazandırmıştı.

Tabi bu kavramın ustasının Donald Trump olduğuna şüphe yok. Kendi söylediklerine inanıp inanmadığı o kadar da önemli değil. Önemli olan taraftarlarının önemli bir kısmının Trump’ın iddialarına inandığıdır. Öyle ki, önceki Amerikan Başkanı Barack Obama’nın Amerika’da doğmadığı, daha da sansasyonel olarak IŞİD’i Obama’nın kurduğu gibi iddialar saçma ve hayal ürünü olsa da Trump’ı seçenler arasında bu gibi yalanlara inanan çok. Bir başka iddia ise Trump’in bizzat söylemediği ama Amerika’nın sağ kesiminde yaygın olarak Obama’nın aslında Müslüman olduğuna dair de bir inanış var.

Günümüz siyasetinin post-truth pazarlamacıları için olguların önemli olmadığının bir örneğine de alternatif olgular (alternative facts) kavramında görebiliriz. Trump’ın danışmanı Kellyanne Conway yeni başkanın görevi teslim alma töreninde katılımcı sayısının Obama dönemine göre çok daha az olduğu kesin olmasına rağmen, Beyaz Saray sözcüsünün bu töreni gelmiş geçmiş en kalabalık tören olarak nitelemesini alternatif olgular olarak sunmuştu. Diğer bir deyişle yalan söylemenin adı alternatif gerçekler olmuştu.

Bu tür bir argümantasyon ile mantıklı bir şekilde tartışmak mümkün değildir. Uzmanların veya bilim adamlarının ortaya koyduğu gerçekler reddedilip kendi hayal mahsullerinin ürünlerini ortaya koyan kitleler, İngiltere’nin AB’den çıkma kararında da kendisini gösterdi. Brexit taraftarlarının iddiasına göre AB’ye üyelik İngiltere’ye haftada 400 milyon dolara mal oluyordu. Bunun böyle olmadığını kanıtlamaya çalışan ekonomistlere ise post-truth’cular inanmıyordu.

Post-truth kavramındaki önemli bir nokta siyasetçilerin yalan söylemesinden öte zihinlerinde başka bir dünya yaratıp destekçilerine bunu inandırmaları olsa gerek. Film dünyasından örnek verecek olursak bir şekilde Matrix içinde yaşama durumu veya Maymunlar Cehennemi gibi gerçeğin altüst edilmesi diyebiliriz. Yarattıkları alternatif dünyada bizim dünyamızın bilimsel kuralları yok. Belki aynen Matrix’deki gibi yerçekimi de yok. Ekonominin ve siyaset biliminin teorileri ve analizlerine de alternatif dünyada kıymet verildiğini söylemeyiz.

Günümüz dünyasının avantajları arasında sayabileceğimiz internet ve sosyal medyanın olumsuz etkilerinin de olduğunu kabul etmek gerekiyor. Herkes hakikat-sonrası iddialarını buralara yazıp yalanların yaygınlaşmasını sağlayabiliyor. Eskiden dar ve marjinal çevrelerin kendi aralarında konuştukları masallar ve saçmalıklar, internet yoluyla milyonlara ulaşabiliyor.  Bu bağlamda gerçek sonrası iddiaların komplo teorileri ile yakından ilgili olduklarını söylemek gerekmektedir.

Bütün bunların ışığında George Orwell’in 1984 romanının satışlarının ciddi manada artmasının son derece anlaşılır olduğunu kabul etmek lazım. Bu romanda yazar hakikatin tahrif edildiğini, savaşın barış, cehaletin güç olduğunu yazmaktaydı. Belki bu sorunlar karşısında yine Orwell’e kulak vermeliyiz: “Evrensel kandırmacanın hakim olduğu dönemlerde, gerçeğin ifade edilmesi bizatihi devrimsel bir eylemdir.”