Saf mı, yoksa niyeti mi bozuk?

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin Ortadoğu barışına ilişkin konuşması

Denis OJALVO Köşe Yazısı 0 yorum
4 Ocak 2017 Çarşamba

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry 28 Aralık 2016 günü Ortadoğu barışına ilişkin 72 dakika süren bir konuşma yaptı. Kerry, yaptığı ayrıntılı bir girişle kendisini izleyenleri tanılarının doğruluğuna ve önerilerinin uygulanabilirliğine ikna etmeye çalıştı.

İki halk için iki devlet

İlk savı, Ürdün Nehrinden Akdeniz’e olan ‘toprak şeridi’nde eşit sayıda Yahudi ve Arap yaşadığından İsrail’in söz konusu araziyi Araplarla paylaşmaması durumunda aynı zamanda hem Yahudi hem de demokratik olamayacağıydı. Dolayısıyla, İsrail’i ‘İki halk için iki devlet’ vizyonu çerçevesinde elindeki toprakları Araplarla paylaşmaya davet etti.

İstediğini tercüme edersek, vizyonu, içinde hiç Yahudi olmayan bir Arap devletiyle bünyesinde neredeyse 2.000.000 Arap bulunduran bir Yahudi devleti!

Bakan Kerry BM’nin (29 Kasım 1947 tarihli) 181 sayılı kararı gereği kurulacak Yahudi ve Arap devletlerindeki vatandaşların karşılıklı eşit haklardan faydalanmalarının gereğine işaret etti. Sorulması gereken soru ise kurulacak Arap devletinde hiç Yahudi olmayacaksa bu ‘karşılıklılık’ın nasıl sağlanacağı…

Güvenli ve tanınmış sınırlar

İkinci savı, “İsrail için güvenli ve tanınmış sınırlar” ve “Yaşayabilir bir Filistin için bitişik arazi” sağlamanın gerekliliği idi.

Bu denklem oldukça sorunlu. Şöyle ki: Arap-İsrail çatışmasının çözümü için olmazsa olmaz koşul ‘Yaşayabilir bir Filistinli Arap Devleti’nin kurulması değil, ‘Yaşayabilir Yahudi bir İsrail Devleti’nin bekasının somut fiziki önlemlerle güvenceye alınmasıdır. Kurulduğu tarihten beri sürekli soykırım tehdidi altında olan taraf Yahudi halkının ulus devleti İsrail’dir. Hiçbir Arap devleti böyle bir tehditle karşı karşıya değil ve hiç kalmadı.

Dahası, Bakan Kerry, söz konusu ‘toprak şeridi’nin sadece 70 kilometre genişliğinde olduğunu ve İsrail’in Akdeniz’den eski Ürdün sınırına olan 17 kilometrelik dar belinin 1967 Savaşına neden olan Arap saldırganlığını davet ettiğinden bahsetmedi.

Arap ulusunun Atlantik Okyanusundan Hint Okyanusuna uzanan bol miktarda araziye sahip olduğunu bilen Bakan Kerry’nin “İsrail için Güvenli ve tanınmış sınırlar” çağrısı, İsrail’e yaptığı 1967 Savaşı öncesi sınırlarına çekilme önerisi göz önüne alındığında kötü bir şaka gibi duruyor.

Bakan Kerry, şayet güvenliği için değilse, ABD’nin ulusal sınırlarının ötesinde neden askeri üsler bulundurma ihtiyacında olduğunu acaba hiç sorguladı mı? Buna rağmen, Kerry’nin, İsrail’i kendisini koruyamayacağı kadar dar bir kıyı şeridinde sıkıştırmakla hiçbir sorunu yok!

Toprak değiş-tokuşu ve tazminatlar

Bakan Kerry, İsrail ile gelecekteki Filistin devleti arasındaki toprak değiş-tokuşunun 1967 Savaşı öncesi sınırlar temel alınarak yapılması gerektiğini belirtti. Kendisi, günümüz İsrail’inin dört katı yasal gayrimenkulün Arap ülkelerindeki Yahudi sahiplerinden gasp edildiğini biliyor ve aynı adaleti onlar için de isteyebilirdi. Ama istemedi!

Bakan Kerry Filistinli Arap mülteciler için tazminat sağlanmasını istedi. Ancak Arap ülkelerinden, Filistinli Araplardan daha büyük bir Yahudi nüfusunun kovulduğunu ya da bunların hayatlarını kurtarmak için kaçmak zorunda kaldıklarından ve kayıplarının karşılanması gerektiğinden hiç bahsetmedi.

İsrail’in güvenliğinin ihalesi

Bakan Kerry, 1967 Savaşı öncesi sınırlara geri dönmesi koşuluyla, İsrail’in güvenlik gereksinimlerinin Mısır ve Ürdün’le yapılacak işbirliğiyle çözülebileceğini söyledi.

İsrail’in, güvenliğini, Mısır’da şahit olduğumuz devrik  Müslüman Kardeşler iktidarı gibi rejim sorunları yaşayan eski düşmanlarına ihale etmesini istemek kesinlikle kötü niyetli bir öneri.

Tarihin başlangıcı

Bakan Kerry için tarih sanki 1945’te Birleşmiş Milletlerin kurulması ve 1947’de Filistin Taksim Planı ile başlamış gibi görünüyor. 3000 yıl geriye, İsrail Kralı Hz. Davud’un zamanına dönmeye hiç gerek yok. 1922 tarihli Filistin Mandası ve Trans-Ürdün Muhtırası (Transjordan Memorandum) maddelerine uymak yeterli!

Milletler Cemiyeti üzerinden uluslararası kabul görmüş bu hükümlere göre Yahudilerin Ürdün Nehrinin batısında olmak kaydıyla tarihi Filistin Mandasının sınırları içindeki herhangi bir yere yerleşme hakları vardır.

Şimon Peres’ten şaibeli bir alıntı

Nihayet, Bakan Kerry, müteveffa Şimon Peres’e mal ettiği, gerçek olup olmadığı tartışmalı bir alıntı iletiyor: “Orijinal Manda”, toprakların yüzde 48’ini Araplara vermişti, bunlar yüzde 22’ye gerilemişti ve kalan yüzde 78 toprak onun (Peres) için yeterliydi.

Bir kere, 1947 Taksim Planı bir ‘manda’ DEĞİLDİ! Dahası, ‘ulusal Yahudi yurdu’ için planlanan arazi başlangıçta sadece Ürdün Nehrinin batısındaki toprakları değil, aynı zamanda Trans-Jordan olarak bilinen (günümüz Ürdün’ü) nehrin doğusundaki toprakları da kapsıyordu.

Saf mı, yoksa niyeti mi bozuk?

Bakan Kerry bilgili biri ve kesinlikle saf değil! Bu da bizleri maalesef yazının başlığındaki retorik sorunun cevabı konusunda tereddütte bırakmıyor.

1 Yorum