Nazilerden Türkiye’ye kaçanlar

Riva HAYİM Köşe Yazısı 0 yorum
7 Aralık 2016 Çarşamba

1940’ların ilk ayları Paris.

Hitler Paris'e girmek üzere. Fransa’da korku hakim.

Paris’in meşhur Champs-Élysées,Şanzelize Caddesinde Nazi askerlerinin şu resmi vermesine sadece birkaç ay var.

Dedem Fransa’da Türk pasaportu taşıyan bir öğrenci.

İzmir’deki ailesi, dedemin hayatından endişeleniyor.

Avrupa’dan Yahudilerle ilgili kötü haberler geldiği dönemler.

Peki ya Türk hükümeti?

Dedem gibi Avrupa’daki vatandaşlarını Nazilerden kurtarabilecek mi?

 

 

1933- ALBERT EINSTEIN’IN ATATÜRK’E MEKTUBU

Aslında, yükselen faşizm sonucu Avrupa’dan Türkiye’ye sığınma, Nazilerin iktidara gelişinden çok önce başlıyor. Mussolini İtalya’da iktidara geçince, Türkiye Cumhuriyeti’ne ilk sığınanlardan biri İtalyanlar.

Almanya’da 1932 seçimlerini  Nasyonal Sosyalist İşçi Partisinin almasıyla, Paris’te Nazi tehdidi altındaki Musevilerin korunması amacıyla Yahudi Nüfusu Koruma Grupları Birliği (OSE) kuruluyor. Birliğin şeref başkanlığını ise ünlü bir bilim adamı getiriliyor: Albert Einstein.

İşte bu yüzden 17 Eylül 1933’te Einstein Atatürk’e o meşhur mektubu kaleme alıyor:

“Ben, sadık hizmetkârınız Prof. Albert Einstein. Ekselansları, Almanya'dan 40 profesörle doktorun bilimsel ve tıbbi çalışmalarına Türkiye'de devam etmelerine müsaade vermeniz için başvuruda bulunmayı ekselanslarından rica ediyorum.”

Bu mektuplaşmayla birlikte, Türkiye’ye sığınan yabancı bilim adamları İstanbul ve Ankara Üniversitelerinde tıp, fen, edebiyat, hukuk ve iktisat fakültelerinde çalışmaya başlıyor. 

 

1938-KRİSTALGECE

Trakya Olaylarından birkaç yıl sonra, 9 Kasım 1938 gecesi Naziler, Almanya’da Yahudilere ait ev, iş yeri ve sinagoglara ölümcül saldırılar gerçekleştiriyor. Gecenin sonundaki bilanço 91 ölü, yüzlerce ağır yaralı, Yahudilere ait 7500 yağmalanmış iş yeri, tahmini 177 yakılmış sinagog ve tahrip edilmiş mezarlıklar... Bu olayla birlikte Yahudi Soykırımı ‘resmi’ olarak başlıyor. İşte bu dönemde Avrupa’da akrabaları olan Türk Yahudileri tedirgin ve akıllardaki tek soru: ”Acaba hayattalar mı?”

 

“TÜRK ELÇİLİKLERİNE GELİNİZ”

Türkiye'nin Fransa elçilikleri, şehre girmesi an meselesi olan Hitler ordusunun tehlikesini farkında olacak ki Fransa'daki vatandaşlarına mesaj ulaştırıyor: "Türk elçiliklerine geliniz!"

Nazilerden kaçanlar birbirlerini uyarıyor: "Anayollardan arabayla gitmeyin, bisiklet alın, köylerden geçin."

Ben bu hikâyeyi ilk ağızdan ailemden dinlemiştim. Dedem de Fransa’dan Türkiye’ye kaçanlardandı. Küçükken okulda arkadaşlarıma “Benim dedem Paris’te bisikletle Nazilerden kaçmış, sonra Bordo Türk elçiliği dedemi Türkiye’ye getirirken trende Türkçe öğrenmiş, gelirken de trenin pencerelerini örtmüşler” derdim. (Acaba inanıyor muydu arkadaşlarım bana?)

Şimdiki Avrupa’da artan antisemit, Zenofobik, İslamafobik haberleri okudukça, aklıma kaçış hikâyeleri gelir.

 

FAŞİZMDEN BİSİKLETLE KAÇIŞ

Paris’te Nazilerden bisikletleriyle  kaçanlardan biri Türk, diğeri Kamboçya vatandaşı iki üniversite genci de vardı. İkisi de “Bir an önce şehirden ayrılın!” mesajını almış olacak ki, tahsillerini yarım bırakarak, şehirden ayrılıyor.

Paris’ten çıkıp, Bordo Türk elçiliğine son hız pedal çeviren Türk gençlerden biri, ilerde İzmir’deki Karataş Musevi Hastanesi başhekimi olacak Doktor Sami Abuaf, yani dedem.

İzmir'deki ilkokul hocası Mösyö Kamber'in yönlendirmesi ile  sırasıyla Bordo ve Paris’e tıp okumaya gitmiş.

O zamanlar İzmir'den Fransa'ya tıp okumaya ilk gidenlerden biri, ilginç ki Nazilerden canını kurtarabilen son Yahudilerden de biri olacak.

 

PENCERELERİ ÖRTÜLÜ TREN

Nazi tehlikesinden dolayı Türkiye’ye sadece Yahudiler sığınmıyor. Türkiye, Türk pasaportu taşıyan her vatandaşının sağ salim ülkesine varabilmesi için elçilikler vasıtasıyla sessizce çalışıyor.  Vatandaşları Türkiye’ye yolcu ederken alınan önlemlerden biri, trenin pencerelerinin karartılması. Yine ailemden edindiğim bilgiye göre (yanlış hatırladıysak affola), bu trende ileride Türk sosyalist hareketinin önde gelen isimlerinden Sosyalist Devrim Partisi'nin kurucu genel başkanı olacak Mehmet Ali Aybar da var. O da bir Tük vatandaşı olarak, Hitler’in şehre girmesi an meselesi olduğundan ülkesine geri dönmek zorunda kalıyor.

Türk vatandaşlarını faşizmden kaçıran bu trenlerin ilginç anıları var gerçekten.

Bunlardan biri, Mehmet Ali Aybar’ın dedemin bozuk Türkçesine kulak misafiri olup, yol boyunca kendisine Türkçe dersi vermesi.

 

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİNDE TAHSİL

Fransa’da yarım kalmış tahsilini, İstanbul Üniversite’sine tamamlamaya geliyor. Yazımın başında da bahsettiğim gibi o dönem Einstein ve Atatürk’ün anlaşmasıyla, Avrupa’daki faşizmden kaçan birçok göçmen bilim adamı İstanbul ve Ankara Üniversitelerinde ders vermekte. Bu hocalardan biri de Rudolf Nissen.

 

İşte böyle… Dedem yıllar sonra, Türkiye hükümeti sayesinde Türkiye’de bir aile kurabiliyor. Mehmet Ali Aybar sayesinde Türkçesini düzeltiyor. Einstein ve Atatürk yazışmalarının sonuçları sayesinde Rudolf Nissen’in öğrencisi olabiliyor.

Ve yıllar sonra doğan ilk erkek çocuğuna hocasını hatırlamak için şu ismi koyuyor: Nissen.

 

Nazilerden kaçanlar için çaba harcayan tüm Türk diplomatlara sevgi ve saygılarımla…

1 Yorum