Aydınlanma

Haskala hareketi Yahudilerin ´aydınlanma´ sürecine verilen isimdir. Bu süreçte Yahudiler özgürlük, eşit vatandaşlık, rasyonel düşünceye kavuşma ve sekülerleşme kavramlarını hayata geçirdi. Yaşadıkları Avrupa genelinde yayılan aydınlanma sürecine paralel olarak Yahudiler yeni hak ve sorumluluklar üslendi, gettoların dışına çıkarken Avrupa kültürüne entegre olmaya gayret etti, dini eğitimi geride bırakıp kendilerine akılcı ve laik eğitim yollarını seçtiler.

Perspektif
11 Ocak 2023 Çarşamba

Nesim Bensusan

Bu dönemin önünü açan Avrupa’nın yaşadığı Rönesans ve Reform hareketleriydi. Haskala konusuna girmeden önce bu hareketlere değinerek Haskala ile bağlantılarını açma gerekliliğini duyuyorum.

Avrupa’nın aydınlanması
Rönesans, Avrupa’nın yeniden doğuşu ve aydınlanmasıdır. Avrupa
coğrafyasının dışına çıkılarak yeni ticaret yolları, yeni kıtalar keşfedilmişti. Ticaret hacimlerinin artmasıyla burjuva sınıfı güçlenmeye başlamış, siyasal ve toplumsal değişim talepleri gündeme gelmişti.
Düşünsel alanda ise Antik Yunan felsefesi, akılcılık tekrar ön plana çıkmış, deneyselcilik ile bilim hakkettiği yeri kazanırken karanlık Galile mahkemeleri dönemi geride bırakılmıştı. Matbaanın icadı ile bilgi belgeye dönüşmüş, koruma altına alınmış, sonraki nesillere kolayca aktarılabilirken, hızla çoğalıp yayılmış ve yeni fikirler kıtayı güçlü bir şekilde etkisi altına almıştı.
Güçlenen burjuvazi sınıfı otoritenin yetkilerinin denetim altına alınmasını ve sınırlanmasını talep etmekteydi. Yeni yasaların yapılması, yeni vergilerin konulması mevcut otoritenin tekelinde olmaktan çıkarılmalıydı… Güç kazanan yeni sınıflar yönetilen kullar olmaktan çıkıp eşit vatandaşlar olarak yönetime katılmanın yollarını aramaya başladı. Yönetenler ile yönetilenler arasındaki ilişkilerin yeni baştan tanımlanması için uzun mücadeleler gerekecekti. Egemenlik, meşruiyetini dinden alan otoritenin yerine, halk tarafından seçilen meclis ve benzeri kurumlara geçti. Güçler ayrılığı, yönetenlerin denetim altında olması yeni normlar olmaya başladı. İnanç ve fikirlerini özgürce paylaşan, ifade hakkı arayışı insanı toplumun merkezine taşımayı hedeflemekteydi.
Reform hareketi Rönesans’ın ışıkları altında gelişti. Katolik Kilisesi’nin aşırı zenginleşmesi, yozlaşması, siyasal alanda etkin olması Hristiyan dünyasında hoşnutsuzlukları tetiklemişti. Endüljans satışına karşı yazdığı 95 maddelik tezle Alman Martin Luther hareketin liderliğini yaptı. Almanya’nın Papalık yolu ile soyulması, Kilise’nin israf içindeki yaşamı İtalyan liderliğine karşı destek bulmasını sağladı. Çıkan mücadeleler sonucunda Luther Protestanlık mezhebinin lideri ve kurucusu oldu. Eğitimin dinden bağımsızlığını savundu ve eğitim faaliyetleri Kiliseden alınarak laik bir sisteme geçildi. Papalık kurumu giderek etkisini kaybedecek, Kilise ve skolastik anlayış Kral ve toplum üzerindeki gücünü yitirecekti.
Rönesans ve Reform Avrupa’nın çehresini değiştirdi. Skolastik görüşün etkisi altındaki kurumlar yavaş yavaş yerlerini rasyonel anlayışın egemen olduğu kurumlara bıraktı. Kilisenin iktidardaki gücü yerini yeni oyunculara devretti. Rasyonalist düşünceler tekrar öne çıkmaya, toplumlar bilim ve teknolojiyle doğayı ve evreni değiştirebileceklerini görmeye başladı. Özgür ortamın önemi gün yüzüne çıktı. Toplum ve insanlar edilgen olmaktan çıkıp etkin olmalarının mümkün olduğunu algıladı. Ortaçağ hiyerarşisinin en alt basamağındaki insan artık en öne yürümekteydi…
1776 Amerikan Bağımsızlık Deklarasyonu insanların eşit yaratıldığını, özgürce yaşam, mutluluk arayışı haklarının inkar edilemez olduğunu ve bunların devlet teminatı altında olduğunu vurguladı. 1789’da
Fransız ulusal meclisinde kabul edilen İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisinde yer alan ilkelerin bazıları şöyledir:
İnsanlar haklar bakımından özgür, eşit doğar ve yaşar. Düşüncelerin ve inançların serbestçe dışavurumu en değerli insan haklarından biridir. İnsanlar ifadelerini özgürce konuşabilir, yazabilir ve yayınlayabilir.

Batı Aydınlanmasının yayarak belgelere döktüğü eşitlik ve özgürlük kavramları Avrupa halkları üzerinde dini, siyasal, toplumsal değişimler yarattığı gibi Avrupa Yahudilerinin yaşamlarını da değiştirecektir. Kutsal Roma İmparatoru 2. Joseph, 1780’li yıllarda Katolik olmayanlara uygulanan ayrımcılıkları kaldırdı. Yahudilerin özgürce ibadetlerini yapmalarına, mesleklerini icra etmelerine, devlet memuru olmalarına izin verdi. Evlilik, miras, boşanma gibi davaların Kilise mahkemelerinde değil sivil mahkemelerde görülmesini sağladı. 1791 yılında Fransız yönetimi Yahudilere eşit vatandaşlık hakkı tanıdı. İtalya, Hollanda, Almanya’da Yahudi karşıtı ayrımcılıklar ortadan kalkmaya başladı. 1839 Gülhane Hattı Hümayunu ile Yahudilerin eşit vatandaşlık hakları belgelendi. Tüm bu gelişmeler Yahudiler için bir özgürleşme çağının, rasyonel yaşamın başlangıcı idi.
1781 yılında Hristiyan yazar Wilhelm Christian Dohm kaleme aldığı kitapta Yahudilere vatandaşlık hakları verildiği takdirde toplumsal katkılarının artacağını, ülkelerinin gelişimine önemli katkılar sağlayacağını işaret eder. Dini inançların farklı olabileceğini, bunun vatandaşlık görevlerinin yerine getirilmesine engel olmayacağını anlatır. Sürgün ve pogromlarla ezilen Avrupa Yahudileri birçok şehirde gettolarda, içlerine dönük dar alanlarda yaşamaktaydı. Getto içi hiyerarşide en üst seviyede rabbiler vardı. Toplum dini kuralların emrettiği şekilde yönetiliyordu. Rabbilerin responsaları da içtihat niteliğinde idi. Verilen dini eğitimin dışına çıkılması ancak istisna durumlarda oluyordu.

Değişim başlıyor

Avrupa’daki Rönesans ve Reform hareketlerinin içinde olan Yahudi toplumu yaşanan gelişmeleri görmezden gelemezdi. Değişim başlıyordu. Bu hareketin adı Haskala’dır. Katılıp öncülük edenlere Maskiller adı verildi. Haskala kelimesi kültür, akıl anlamındaki İbranice kelimeden kaynaklanır. Mevcut düzenden memnun olan kesimlerin direnciyle karşılaşılsa da bu odaklarla bazen uzlaşılacak bazen saf dışı bırakılacaktır.
Dini kurallar ve responsalar çerçevesi içindeki yaşam geride kalacaktır. Haskala ile yeni eğitim kurumları kuruldu. Yeni açılan okullarda eğitim dili olarak Almanca seçildi. Alman toplumuyla birlikte yaşamak bunu gerektiriyordu. Sözlü ve yazılı bir şekilde Almancayı ustaca kullanarak eğitim hayatına girilebilir, sosyal kurumlarda görevler alınabilir, iş hayatına girilebilirdi. Bu şekilde yaşam alanları genişleyecek, kendilerini tanıtacaklar, geniş toplumu tanıyabilecekler, yaşadıkları topluma katkılarda bulunup yeni sorumlulukları üstlenebileceklerdi. Kendilerini Almanca ile anlatarak yaşadıkları toplumda yalnız eşit yurttaşlar değil faydalı yurttaşlar olacaklarını göstermeliydiler. Bu dönemde İbranice terk edilmemişti. Yahudi kültürünün önemli bir yapıtaşı olduğu vurgulanır. Yahudi edebiyatı, tarihi çalışırken İbranice tercih edildi.
Katı bir din anlayışı içinde yaşayan Yahudiler Maskillerin önderliğinde yeni edindikleri vatandaşlık haklarını, özgürlüklerini kullanarak toplu bir modernizasyon çabası içine girdi. Batı Aydınlanmasının akıl, ahlak, eleştiri, sekülarizm gibi temel ilkelerini kullanarak Hristiyan Avrupa’nın içinde yeni bir Yahudi yapısı gerçekleştirdiler.
Bu arada Yahudi dini ile özgür dünyanın ilkelerini uzlaştırma çabalarına girip bunu başardılar. Haskala hareketinin öncüleri Almancayı ve kültürünü öğrendiler vatandaş olup seküler bir eğitim sistemi yaratırken, Yahudi dili, tarihi, edebiyatını gözden geçirip öğrettiler. Maskiller yeni eğitim kurumları, kitaplar, dergiler, yayınevleri ve seküler yaşam tarzları ile Haskala’ya destek oldu.
Moses Mendelssohn (1729 -1786) Avrupa'da Haskala hareketinin öncüsü oldu. 14 yaşında memleketi Dessau’dan çıkıp Berlin’e gelen Moses ben Mendel burada felsefe, dil, edebiyat ve din çalıştı.1767 yılında yazdığı Phadon isimli felsefe kitabı ile büyük üne ulaştı. Dini inancından bağımsız olarak yüksek statü sahibi olup yeni dostluklar kurdu. Rasyonalist bir felsefeci olarak ün yaptı. Amacı Yahudileri içine sıkışmış oldukları dar kalıplardan çıkarıp, yaşadıkları ülke ile bütünleştirmekti. Alman toplumunda kabul gören önemli bir şahsiyetken Yahudi kimliğini terk etmedi. Baskı altındaki Yahudi cemaatlerine yardımcı oldu. Jerusalem (1783) isimli kitabında ve diğer eserlerinde Yahudiliğin günün rasyonalist felsefesi ile ters düşmeyen, dogmatik olmayan dinamik bir inanç olduğunu savundu. İbranice karakterler ile Eski Ahit’in Almancaya çevrilmesini sağlarken İbranicenin kimlik dili olarak ve Yahudi kültürünün bir parçası olarak korunmasını savundu.
Alman Yahudilerinin gettolarının dışına çıkıp tüm toplumun dili ile, seküler ve rasyonel eğitim ile, kültürü ile yakınlaşmasına tanımasına önderlik etti. 

Mendelssohn, Yahudiliğin dinsel bir cemaat tanımından ulusal bir kimlik tanımına taşınmasının temellerini attı. Yaşanılan ülkenin eşit vatandaşı olunmalıydı. Gerçek özgürlüğe ulaşmanın yolu buydu. Laik bir ülkede her bir vatandaşın kendi inancı doğrultusunda özgürce yaşam hakkını olduğunu, devletin vatandaşlarının dinine karışma hakkı olmadığını savundu. Yahudi dininin bazı dogmatik değişmezleri tekrarlamaktan ibaret olmadığını, akılcı düşünceden kaçılamayacağını, yaşamı anlamaya yönelik olduğunu, baskılanmadan ve baskılamadan yaşanması gerektiğini vurguladı.
Haskala hareketi Almanya’dan Viyana, Fransa ve diğer Batı ülkelerine yayılacak; Yahudilerin yaşamlarını derinden etkileyecektir.

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün