Başarılı aksiyon ve kara komedi

David Leitch´in ´SUİKAST TRENİ´ Tarantino ve Ritchie filmlerini akla getiriyor.

Viktor APALAÇİ Sanat
24 Ağustos 2022 Çarşamba

Mizah, aksiyon, gerilim türlerini ustalıkla harmanlayan film, yüksek temposu ve kaotik yapısıyla öne çıkıyor. David Leitch’in kusursuz mizanseniyle, karışık ama doyurucu konusuyla, zeki ve parlak mizahıyla, zengin oyuncu kadrosuyla, yüksek teknik işçiliğiyle ‘Suikast Treni’ izlemeyi hak eden bir film. Tarantino’nun mizahından, Guy Ritchie’nin aksiyon sinemasından beslenen film izleyicisini eğlendirmeyi ve sürprizleriyle şaşırtmayı hedefliyor.

‘BULLET TRAIN’ 

Yön: David Leitch

Sen: Zak Olkewicz

Gör: Jonathan Sela

Müz: Dominic Lewis

Kur: Elisabet Ronald Sdottir

Oyn: Brad Pitt - Aaaron Taylor - Johnson - Brian Tyree Henry - Joey King - Andrew Koji - Michel Shannon - Sandra Bullock - Bad Bunny - Ryan Reynods - Channing Tatum

‘Suikast Treni / Bullet Train’ aksiyon, kara komedi, gerilim, yakın dövüş sanatı ve mizah türlerini ustalıkla harmanlayan, yüksek tempolu eğlendirici, iç içe geçen olay örgüsüyle ve kaotik yapısıyla öne çıkan bir film. Aksiyon sahnelerindeki bilinen ustalığını sergileyen David Leitch’in kusursuz mizanseniyle, karışık ama doyurucu konusuyla, zeki ve parlak mizahıyla, zengin uluslararası oyuncu kadrosuyla, düşmeyen tansiyonuyla, şaşırtıcı teknik özellikleriyle, yüksek teknik işçiliğiyle ‘Suikast Treni’ izlenmesi gereken bir film.

Yaz sezonunun ağır toplarından

Film başlar başlamaz Quentin Tarantino’nun bitmez tükenmez mizah yüklü diyaloglu, popüler kültür göndermeli filmlerin izini takip edeceğini müjdeliyor. Filmin esin kaynakları arasında, bol karakterli, hızlı kurgulu, ‘Ateşten Kalbe, Akıldan Dumana / Lock, Stock and Two Smoking Barrels’ ve ‘Kapışma / Snatch’ gibi kaliteli aksiyon filmleriyle şiddet sinemasının gözdesi Guy Ritchie de var. Kara komedi ustası bir başka İngiliz yönetmen Edgar Wrigth’ın filmlerini hatırlatan ‘Suikast Treni’, Fransız Luc Besson’un kült casusluk filmi Nikita’nın (1990) da izinden gidiyor.

Japon çağdaş edebiyatının önemli yazarlarından Kotaro İsaka’nın 2010’da yayınlanan, yılın en çok satan romanından uyarlanan film, içinde bulunduğumuz yaz sezonunun ağır toplarından biri olacağını, gösterime girdiği haftanın gişe hasılatıyla gösterdi. Filmin senaryo yazarı Zak Olkewicz orijinal romandaki Japon karakterler yerine, Amerikalı Uğur Böceği lakaplı ajanı, iki İngiliz kardeşi, Meksikalı ve Afro-Amerikan suikastçıyı monte etmiş. Oğlu çatıdan itilen Kimura ve onun babası Minegishi adlı iki Japon ise senaryoda yerlerini korumuşlar.

Günümüz Japonya’sında bu kesintisiz, dur durak bilmeyen heyecan yolculuğunda David Leitch, sadece beş filmle günümüzde aksiyon türünün yükselen değeri sayılıyor. 1998’de aktörlük ve dublörlükle başlayan kariyerini, ilk uzun metrajlı filmi ‘John Wick’te yönetmen yardımcılığı ve yapımcılıkla sürdürdü. Serinin iki devam filminin de yapımcılığını yaptı. ‘Nikita’ gibi kadın kahramanlı ‘Atomic Blonde’ (2017), süper kahraman filmi ‘Deadpool 2’ (2018) ve ertesi yıl yaptığı ‘Hızlı ve Öfkeli / Fast, Furious Presents’de aksiyonun yanında mizahı da iyi kullandığını kanıtladı.

Filmin hepsi birbirine bağlantılı, ancak çelişkili hedeflere sahip, çok çeşitli, eklektik suikastçıların cirit attığı trende sürprizler birbirini kovalıyor. Dünyanın en hızlı treninde, birbirlerini farklı nedenlerle öldürmeye çalışan 11 suikastçının filmde kısa flash-back sahneleriyle izleyiciye tanıtılması yönteminin seçimi çok olumlu. Tamamı Tokyo’dan Kyoto’ya giden bir hızlı trende geçen filmin stüdyoda çekilen sahneleri, yakın dövüş koreografisinin öne çıktığı aksiyon sahneleri başarılı.

Sürprizlerin birbirini kovaladığı, bol karakterli film, çocuğunu çatıdan atan kişiyi bulmak isteyen acılı baba Kimura ve modern Samuray dede Minegushi’yi tanıtmakla başlıyor. Ardından, patronu Maria’dan (Sandra Bullock) aldığı telefon direktifleriyle Tokyo’dan kalkan hızlı trendeki, içinde 10 milyon dolar olan çantanın peşindeki Uğur Böceği lakaplı (Brad Pitt) ajanla tanışıyoruz. Kiralık katil kardeşler, Mandalina (Aaron Taylor-Johnson) ve Limon (Brian Tyree Henry) trende para dolu çantayı ve ‘Beyaz Ölüm’ diye tanınan bir Rus mafya şefinin oğlunu teslim etmek için bulunmaktadır.

Trende onlar kadar tehlikeli, gizemli bir genç kız olan Prince (Joey King) de vardır. İşini barışçıl bir şekilde yapmaya çalışan, yolculuğuna silahsız çıkan, şanssız suikastçı Uğur Böceği bu son görevinde herkesin hedefi olur. Bunların arasında Meksikalı Kurt, kadın suikastçı Eşek Arısı, Japon baba-oğul Kimura ve Minegushi de vardır. Karakterlerin birbirleriyle bağlantılı olduğunu, geçmişlerinde hayatlarının kesişmiş olduğunu, birbirlerine karşı husumet beslediklerini, kısa flash-back sahnelerinden öğreniyoruz. Uğur Böceği çantanın yerini bulup, bir dizi ölümcül düşmanıyla birlikte olduğu trenden inmenin yolunu bulmak zorundadır.

Hızlı trende 11 suikastçı

Hızlı tren filmin başrol oyuncularından biridir. Sinema tekniğinin ulaştığı zirveyi gösteren müthiş final sahnesinde, David Leitch’in demirbaş görüntü yönetmeni Fransız Jonathan Sola ustalığını kanıtlıyor. Bu eğlenceli ve son derece konuşkan filmde, eski ve yeni popüler şarkılarından derlenen başarılı müzik partisyonuyla İngiliz bestekâr Dominic Lewis, yönetmen David Leitch’in mizansenine katkıda bulunuyor.

Brad Pitt şakacı, spiritüel, deneyimli ajan Uğur Böceği rolünde bilinen rahatlığıyla (Tarantino’nun ‘Bir Zamanlar Holywood’unda olduğu gibi) son derce başarılı. Ancak yönetmen David Leitch, Pitt’in diğer oyuncuların önüne geçmesine müsaade etmiyor. Mandalina’yı oynayan İngiliz aktör Aaron Taylor-Johnson, ölüm meleği Prince rolünde Amerikalı Joey King, Limon’da zenci komedyen Brian Tyree Henry, Japon Hiroyuki Sanada da mükemmel performanslar çıkarıyorlar.

Michael Shannon, Ryan Reynolds, Channing Tatum gibi Hollywood’un ünlü yıldızlarının filmde kısa rolleri var. Filmin afişlerinde ismini okuduğumuz Sandra Bullock’ın sahneye çıkmasını iki saat boyunca bekledim. Kendisinin filmin son sekansındaki kısacık rolünden, Uğur Böceğine telefonla komut veren patron konumundaki kişi olduğunu öğreniyoruz. Ancak ‘Suikast Treni’nin tüm oyuncu kadrosunun çekimler sırasında çok eğlendiklerini tahmin etmek zor değil.

Yazımı içinden tren geçen filmler arasında bir gezi ile bitireceğim. Hareket halindeki trenler senaryo yazarlarının gözde konuları arasındadır. Klasiklerden başlayacak olursak, Alfred Hitchcock’un iki filmi, 1938 tarihli ‘Kaybolan Kadın / The Lady Vanishes’ ve Trendeki Yabancı / Stangers on a Train’i (1951), Sydney Lumet’in Aghata Christie uyarlaması ünlü ‘Şark Ekspresinde Cinayet’i (1974), George P. Cosmatos’un en bilinen filmi ‘Cassandra Geçidi / The Cassandra Crossing’i (1976) konuları trende geçen, ilk akla gelen filmler.

Aralarında Robert Zemeckis’in (‘Kutup Ekspresi / The Polar Express-2004), çifte Altın Palmiyeli yönetmen Bille August’ün (‘Lizbon’da Gece Treni’-2013), Richard Linklater’in (romantik ‘Gün Doğmadan / Before Sunrise’-1995), Brad Anderson’un (‘Sibirya Ekspresi’-2008)nin bulunduğu birçok ünlü yönetmen konuları trenlerde geçen zamana karşı yarışları anlattılar. Son yıllarda Finlandiyalı genç yönetmen Juho Kuosmanen, hayat dersleri içeren, insancıl mesajlar taşıyan, romantik ‘6 No.lu Kompartıman / Hyttri Nro 6’sı 2016 Cannes Film Festivalinden iki ödülle ayrıldı. ‘Suikast Treni’ne en çok benzeyen film G. Koreli Sang-ho Yeon’un ‘Zombi Ekspresi / Train To Busan’ı (2016).

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün