Hıristiyanlığın başlangıcında Yahudilik

Hıristiyanlık, MS ilk beş yüzyıl içerisinde gelişmeye başladı. Rabinik Yahudilik ise, Hıristiyanlıktan evvelki yüzyıllarda derin kökler salmıştı. I. yüzyıldan zamanımıza dek gelişen belirgin Yahudilik, aynı 5-6 yüzyıllık dönemde klasik metinlerini oluşturdu; işte üzerinde yoğunlaşılan Yahudilik budur ve Yahudiliğin yaşam tarzı, dünya görüşü, önemsenen dini sistem ve yapı bu metinlere bağlıdır.

Yusuf BESALEL Perspektif
25 Mayıs 2022 Çarşamba

Rabinik Yahudilik, MS 5-6 yüzyıllık dönemin bilge Rabilerinin yazdığı metinlerle betimlenir. Kutsal Kitap’ın haricinde bu bilgeler, ilkeler, yasalar ve anlatılardan oluşan geniş bir çeşit kütüphane oluşturdu. Bu, MS 200 dolaylarında felsefi yasa kümesi olan Mişna’dan, MS 600 dolaylarına dek (İslam’ın doğuşundan hemen evvel) Mişna üzerindeki yorumları içeren Yeruşalayim ve Babil Talmudları’na dek uzanıyordu. Bunlarda sinagog ibadetinde önemli olan Tora ve Neşideler Neşidesi, Ester, Rut, Ağıtlar kitapları gibi Mabetin MÖ 586’da ve MS 70’te yıkılması gibi özel durumlarda okunan kitaplar hakkında yorumlar vardır. Dolayısıyla Rabinik Yahudiliği betimlemek istersek, onun geliştiği asırlardaki temel metinlerine rücu etmemiz gerekir1. Rabinik Yahudiliğin ne anlatmaya çalıştığı, büyük Rabinik bilgelerin sözlerini içeren Pirke Avot’ta (Ataların Sözleri) yer alır: Peygamber Moşe, Tora’yı Sina’da almış, Yeşu’ya vermiş, o da yaşlılara, peygamberlere, onlar da Büyük Asamble’ye vermişlerdi. Onlar şunları söylemişler (Pirke Abot1:1): “Kararlarınızda temkinli olunuz, çok talebe yetiştiriniz, Tora’nın etrafına ‘çitler’ örünüz.”

Büyük Asamble’nin son temsilcisi Dürüst Simeon ise bunları söylemişti. (Pirke Avot 1): Dünya üç şey üstünde durur; 1)Tora, 2)Mabet hizmetleri ve 3)iyiliksever eylemler2.

Lakin İkinci Mabet’in yıkılışından sonra (MS 70), mevcut apokrifa kitaplarının da etkisiyle, ‘ilk Hıristiyanlar’ türedi. İsa ile ailesi ve Pavlus; hepsi, kendilerini ‘İsrailoğlu’(İsrael) olarak görüyor, hayatın anlamı ve öğretileri, ölüm ve tekrar dirilme konularında Tora’yı esas alıyordu. Ancak her grup birbirinden temel itibarıyla farklıydı3.

Öte yandan, Hıristiyanlıkta Eski Ahit olarak yer alan İbrani Kutsal Yazıları, Yahudilik’teki Tanrı doktrinini iptal etmez. Kaldı ki Yahudilik’teki Tora, sadece bu metinlerden ibaret değildir. Sözlü Tora geleneğini de ilave etmelidir. Tanrı imajı hep affedici ve sevgi doludur.

Hıristiyanlığın ilk yüzyılında Aziz Pavlus, etnik İsrailoğlu’nu, ‘beden’ ile özdeşleştirdi ve bunu İsrailoğulları’nın ‘ruh ile’ ilişkisinden soyutladı. Hıristiyanlar, “İsrailoğullarını ruh ile özdeşleştirirken, Hıristiyanlığı kabul etmeyen İsrailoğulları bedene bağlıydı.” Ancak bu görüşler, İsrailoğulları hakkındaki Rabinik yazıları etkilemedi ve Mişna bu dönemde (1. ve 2. yüzyıllar) oluşurken Hıristiyan doktrinlerinden veya başka bir toplumdan hiç etkilenmedi4.

Yahudiliğin ve İsa’nın Tora’ya bakış açısı

Yahudiliğin ve İsa’nın Tora’ya bakış tarzının değişik olması, iki din arasındaki temel farklılıklardan biridir. Yahudi bilgeleri, peygamberlik döneminin bittiğini ve dolayısıyla Tora’daki peygamberlikle kayıtların etüt edilmesi gerektiğini savunur. Hâlbuki Tanrı ile rastlaşmaya İsa değişik bir açıdan bakar; kendini Tora’nın tümünü yeniden ifade edebilecek yeni bir Musa gibi takdim eder. Babil Talmudu fasılı Sotah 48B, Mişna fasılı Sotah 9:12’ye göre “… Ne zaman ki son peygamberimiz Hagai, Zaharya ve Malahi öldüler, İsrailoğulları arasındaki Kutsal Ruh’un varlığı son buldu. Ama böylelikle de olsa, Rabilerimiz bir yankıdan yararlandılar, gözlerini yaşlı Hillel’e çevirdiler…” Bu metin açıkça dar anlamda peygamberlik dönemi bittiyse de, İlahi irtibatın bol miktarda süregeldiğini ifade eder. Hâlbuki Hıristiyanlığa göre, İsa’nın yetkisi şöyle yankı bulur: “Duydunuz ki şöyle diyordu… Ama ben size diyorum ki…” Örneğin (Matta, 5:43-44,48)’deki bir madde şöyle der: “Duydunuz ki şöyle deniyordu: Komşunuzu seveceksiniz ve düşmanınızdan nefret edeceksiniz. Ama ben size diyorum ki, düşmanlarınızı seviniz ve size kötülük yapanlar için dua ediniz… Mükemmel olmalısınız. Çünkü göklerdeki babanız mükemmeldir.5

İsa, Tora’yı ve peygamberlerin sözlerini iptal etmediğini belirtir fakat Tora’nın talep ettiğinden daha fazlasını sağlayacak daha derin öğretileri savunur. Örneğin kişi sadece cinayet işlemek değil, öldürmeye sebebiyet verebilecek öfke eşiğine dahi ulaşmamalıdır. Hâlbuki Yahudi bilgeler, bunu çok daha evvel dile getirmişlerdi: “Tora’nın etrafına çit örünüz.” Başka bir deyimle, sadece günahtan değil, sizi günaha sevk edeceklerden de korununuz6.

Hıristiyanlık kurtuluşu, İsrailoğulları’nın değil, Kilise’ninki olarak tanımladı. Bu, bu dünyada ve öte âlemde tanımlanacaktı. İsa’nın vücudunda dünyanın ve öte âlemin hükümdarlığı söz konusuydu. İsrailoğulları’nın bilge hocası Musa ile İsa’nın Kilisesi özdeşleştiriliyor ve bir ‘Yeni İsrailoğulları’ kavramı Hıristiyan teologların zihnine taşınıyordu. Hâlbuki Yahudi bilgeler, Yaakov’un kardeşi Esav’dan Hıristiyan Roma’ya dek taşınan bu ayırıma, kaşer olmayan pagan Roma’dan sonra da karşı durdu7.

Apostik Çağ’ın en önemli figürlerinden Tarsuslu Saul

Aslında başlarda Yahudilikle benzerlikler gösteren Hıristiyanlık, değişik bir şekle, İsa’nın vaazlarını ve öğretilerini pagan inanışındaki Roma dünyasına öğreten ilk Yahudi, din adamı, misyoner, elçi ve havari Tarsuslu Saul (Pavlus) adında bir kişi sayesinde bürünebilmişti. Pavlus (MS 5-MS 64), Hristiyanlığı Yahudi topraklarının dışına yaymaya çalışmış ve Avrupa’sının Hıristiyanlaşmasını sağlamışı. Bu yüzden Apostik Çağ’ın en önemli figürlerinden biridir; MS 30-50 yılları arasında Anadolu Yarımadasında ve Güney Avrupa’da birçok Hıristiyan cemaatleri kurdu. Hıristiyan olmadan, Yeni Ahit’teki bilgilere göre Saul, Hıristiyanlara şiddetli zulümler yapmıştı. Pavlus, Hıristiyanları tutuklamak amacıyla Şam’a giderken İsa kendine göründü ve görme yeteneğini yitirdi; sonra Şamlı Hananya sayesinde gözleri tekrar şifa buldu. Bu yolculukta Pavlus, Hıristiyan oldu; nedeni olarak Meryem’in oğlu İsa’nın kendisine göründüğünü iddia etti. O günden itibaren Pavlus, Nasıralı İsa’nın İsrailoğulları’nın beklediği Mesih ve Tanrı’nın oğlu olduğunu vaaz etmeye başladı. Elçilerin İşleri kitabının yarısı, Pavlus’un hayatından bahseder. Pavlus, Hıristiyanlığın Yahudilikten ayrı müstakil bir din haline gelmesi konusunda en önemli rolü üstlenmişti. Bu batı kiliselerinin ilahiyatında da görülür. Fakat Yahudi dünyasında açıkça hiç dile getirilmeyen Pavlus’tan Talmud’da ve diğer Yahudi sözel geleneğinde hiç bahsedilmez. Son dönemlerde bazı filozofların, Yahudi Pavlus’tan bahsettiğine rastlanır8. Hâlbuki Pavlus’un yazdığı mektuplar, İncil’in bir kısmını oluşturur. Romalılar, 1. ve 2. Korintliler, Galatyalılar, Efesliler, Filipiler, Koloseliler 1. ve 2., Selanikliler, 1. ve 2., Timoteus, Titus ve Pilimon ve ayrıca yaşamının anlatıldığı Elçilerin Kitabı. Pavlus’un doğduğu Tarsus ise, çok eski bir tarihi geçmişe sahipti ve onun döneminde de Roma İmparatorluğu’nun önemli bir ticaret merkeziydi. Pavlus’un anne ve babası, inancına çok bağlı bir Yahudi diasporasındandı. Babası Yahudi geleneklerine çok sıkı bir şekilde bağlı olup, Ferisi mezhebindendi… O kadar ki Pavlus, erken yaşta Yeruşalayim’e gönderilerek, dönemin ünlü Alaha öğretmenlerinden Gamaliel’den ders bile almıştı9. Bunlar, Hıristiyanlığın başlıca kurucusunun ne denli Yahudi şeriatı kökenli olduğunun yadsınamaz olduğunu ortaya koyar.

İki din arasındaki uyuşmazlık

Tarihin ilerleyen dönemlerinde iki din arasındaki uyuşmazlığın temelleri giderek belirginleşmiştir. Yahudi otoriteleri İsa’nın görüşlerine katılmamış, Mesih sıfatını benimsememişlerdi. Aslında dört İncil’in yazarları Matta, Yuhanna, Luka ve Markos, İsa’nın evrenselliğini savunurken, yoksul ve düşkünlere merhameti, günahkârlığa karşı bağışlayıcılığı, iyiliği, hoşgörüyü, sevgiyi vurguladılar, katliama ve nefrete yer vermediler. Ama çelişkili bir tezahür olarak, bu öneriler Hıristiyan dünyasında anlaşılmadı ve Yahudilere karşı asırlarca en barbarca şekilde zulmedildi. Bizans’tan itibaren, Haçlı seferlerindeki kıyımlara ve Ortaçağ’daki sürgünlere, İspanya ve Portekiz’de Yahudilerin sırıklarda yakılmasına dek ulaşan Engizisyon’a giden yolda ciltler yazılabilir. Holokost ise tarifi kabil olmayan bir felakettir. Bunların ardında kısmen de olsa Yahudilerin, ‘Hıristiyanların Tanrısının ölümüne sebebiyet’ vermesi inancı yatmaktaydı. Bu durum, ancak 1965’te Vatikan’ın Nostra Aetate, Madde 4’ü yayınlayarak Yahudilerle diyaloğun kapısını aralamasıyla değişir gibi oldu; 1994’te de Papa, Yahudilerin İsa’nın ölümünden sorumlu oldukları fikrinin yanlış olduğuna dair bir mesaj yayınladı. Bilahare yapılan tüm dinler arası hoşgörü toplantılarına karşın, Hıristiyan âlemi itibarıyla antisemitizm azalmadı, bilakis azmakta.

Ortaçağ’da iki din mensupları arasındaki teolojik diyaloglar da, Kilise’nin baskısı nedeniyle (örneğin Tortosa’da 1413’te Jozef Albo’nun da bulunduğu) sonuçsuz kalmıştır.

Meryem Ana’nın bakireliği, Üçlülük (Trinite), günahın ilk yaratılışından beri var oluşu ve İsa tarafından onun ölümüyle yüklenilerek insanoğlundan alındığı konuları, Yahudiler tarafından kabul görmez. İnsanoğlu saf ve temiz bir ruhla dünyaya gelir; doğuştan günahkâr değildir ama mükemmel bir yaratık olmaması nedeniyle günah işler, üçüncü bir taraf ile de bundan arınamaz. İsa’nın Mesih olduğu inancına da Yahudiler itibar etmez. Çünkü Tanah’taki Mesih çağı betimlemelerine uymamaktadır. Yahudilerin İsa’yı çarmıha gerdirdikleri iddiası da asılsızdır. Yahudilikte bu tür bir idam cezası olmadığı gibi, emir Sanhedrin’den bir bayram ve Şabat günü gelmiş olamazdı. Yetki, Romalı Vali Pontus Pilate’deydi. Keza Yahudilikte esas olan Tanrı’nın birliği, Tanrı’nın bir bireyde şekillendirilmesiyle kesinlikle çelişir. Ayrıca bizzat İsa’nın, kendi yaşamını feda ettiğini söylemektedir…

İnciller, İsa’yı uygulamacı bir Yahudi olarak tarif ederler ama Hıristiyan Kilisesi, Yahudi dinsel ritüelinden süratle uzaklaşmış; sünnetin dahi, etin değil, ruhun sünneti olduğunu iddia eden Aziz Pol, iki din arasındaki farklılığın altını çizmişti.

Hıristiyanlık, Tevrat’ı Eski Ahit olarak benimsemişse de manevi kurtuluş hakkındaki değişik felsefesi, adanma ve merhamet şekilleriyle, tarihsel bilinci tamamen değişik bir yaşam tarzına dönüştü10. Yahudi teologların da Hıristiyan Tanrı anlayışına yönelik eleştirileri, Teslis doktrini, enkarnasyon ve bakireden doğma hususlarındaki reddedişleri Crescas’ın ‘Bittul İkkarey ha-Notsim’ eserinde olduğu gibi sürekli olarak yankılanmıştı11.

Lakin Hıristiyanlığın kökeninin Yahudilik olduğunu Hıristiyanlar da kabullenmektedir.

- “O bir Yahudi idi, basit bir Yahudi…” (Charles Péguy, “Le Mystère de la Charité de Jeanne d’Arc)

- “Tanrı gibi taptığımız Hz. İsa-ki aynı zamanda gerçekte bir insandır- Yehuda’da doğmuştu ve doktrinini vaaz etmiştir. Oradan da tümü Yahudi olan müritleri dünyaya yayıldılar. Bu dinsel hareketin tahliline daha fazla eleştiri yöneltildikçe, bunun başlangıç noktasının Yahudi kökenli olduğu belirginleşmektedir; bu da bizleri onun ilahi özgünlüğü itibarı ile sadece ağır bir tefekküre sevk etmektedir.” (Peder M.J. Lagrange, ‘Le Judaisme avant Jésus-Christ’, p. IX)

- “İsa hakkındaki tüm bilinenler, onun Yahudi olduğunu ispat etmektedir. Sadece inançları ve dini itibarıyla değil, doğuştan bir Yahudi. Yahudi dindaşlarından bahsederken, Apostol Pavlus kendini şöyle ifade etmektedir: … Kardeşlerim, ebeveynlerim, bedenen İsrailoğulları’ndandır ve onlara benimseme, zafer ve irtibatlar ve Yasa mahsus kılınmıştır ve kült ve vaatler ve ata-peygamberler ve ki bunlardan, İsa bedenleşerek meydana gelmiştir12.” (Romalılar, IX, 3-6)

- “İsa’nın öğretilerinden gelinerek doğan yeni bir din, antik bir dünyada yayılma şansına sahipti. Yahudi dini tohumu, Helenizm ile döllenmişti. Diaspora sayesinde ve MÖ 3. yüzyılda Tora’nın ve MÖ 2. yüzyılda da Tanah’ın geri kalanının Yunancaya çevrildiği ünlü Septuaginta’nın vasıtasıyla, elit Yunan tabakasının konuya vakıf olması nedeniyle, tüm Doğu, Yahudi dininin esaslarını bilmekteydi. İşte bu nedenle Hıristiyanlık doğabildi ve tamamen İbrani menşeli bir ortamda yayılabildi13.” (Paul Chalus, Centre International de Synthèse Sekreteri)

- “… Dünyada Tanrı’nın ifadesini, Rabinik anlamda beşeriyetin bünyesinde; Hristiyanlıkta ise, vücutta betimleyen paradoksu teyit ettiğimizde; eski İsrailoğulları’nın Kutsal Kitabı’nın ortak mirasçılarının, tevazu içinde bir kez daha yaşayan Tanrı’nın önünde buluşmalarının vakti gelmemiş midir? Tüm insanlık için –Auschwitz’e ve tam bir yıkıma, geriye doğru bakıldığında ve ilerisi için tüm dünyanın yok oluşunu öngördüğümüzde- artık vakit gelmemiş midir?14” (Jacob Neusner, Hümanite ve Dini Araştırmalar Profesörü, University of South Florida, Tampa)

 ---

1 Judaism When Christianity Began, Jacob Neusner, 2002, Westminter, John Knox Press, London, S. 6.

2             A.g.e., S. 97.

3             A.g.e., S. 9.

4             A.g.e., S. 97.

5             A.g.e., S. 23-24.

6             A.g.e., S. 26.

7             A.g.e., S. 95.

8             Wikipedi, Pavlus.

9 Tarsuslu Elçi Pavlus, Kitab-ı Mukaddes Kitabevi, 2008, S. 1.

10 Yahudilik Ansiklopedisi, Cilt I, Yusuf Besalel, Gözlem Yayıncılık, S. 216-223.

11 Bursa Uludağ Üniversitesi Açık Erişim Sistemi, Gurbetoğlu, F.S., 3 Tem. 2014.

12 Jésus et Israel, Fasquelle Editeurs, Paris, 1959, S. 9.

13 Le Monde Juif vers le Temps de Jésus, Charles Guignebert Editions Albin Michel, Paris, 1969, S. 9.

     14 Judaism in the Beginning of Christianity, Jacob Neusner, Fortress Press, Philadelphia, 1984, S. 101. 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün