“İsrail ve Türkiye olarak aynı yapbozun parçalarıyız!”

Şair ve çevirmen Gökçenur Ç.´nin 12 yıllık atölye çalışmaları sonucunda ortaya çıkan ´Aynı Güneşin Altında-Genç İsrail Şiiri Antolojisi´, Yitik Ülke Yayınları etiketiyle raflarda yerini aldı. Kitabın Türk şairlere ait şiirlerin bulunduğu versiyonu ise aynı kapakla İsrail´de yayınlandı. Fikrin mimarı Gökçenur Ç. ile İsrailli ve Türk şairler arasındaki dostluğu, iki ülke edebiyatının, kültürünün benzerliklerini ve şiirin iyileştirici gücünü konuştuk.

Zehra ÇENGİL Sanat
24 Mayıs 2022 Salı

Aynı Güneşin Altında’- Genç İsrail Şiiri Antolojisi raflarda yerini aldı. Kitabınızın ismini nasıl seçtiniz? Kaç İsrailli şairin eseri yer alıyor?

Bu çalışmalara başladığımız zaman ortada bir antoloji fikri yoktu, sadece İsrailli ve Türk şairler olarak çeşitli atölyelerde buluşup çeviri yapıyorduk. Eserler belirli bir sayıya erdiğinde ise bir antoloji hazırlama fikri doğdu. İsrail’de Helicon Vakfına bir ziyaret yaptık. İlk fikir kitaptaki şiirlerden birinin adını kullanmaktı ama İsrail’deki antolojide sadece Türk şairler yer alacağı için bir bağ kurulamayacağını düşündük. Ben Bakırköy doğumluyum; hem Rum hem de Yahudi cemaatlerinin -en azından çocukluğumda- yoğun bir şekilde bulunduğu bir semtti. Çocukluğumda çok duyduğum bir sözdü “Aynı güneşin altında çamaşır kurutmuşuz”. Ortak coğrafyayı ve tarihi paylaşmanın ifadesidir. Bu ismi önerdim ve kabul gördü. 15 şairin bulunduğu kapağımızın tasarımını da Helicon yaptı.

“BİRBİRİMİZİN TERAPİSTİ GİBİ OLDUK”

Shaar Şiir Festivali kapsamında gerçekleştirdiğiniz performans ve çeviri atölyesi kitabın temellerini attı. Peki, İsrail edebiyatına olan ilginiz nereden geliyor?

İsrail şiiriyle ilk tanışmam Letonya’da bir şiir atölyesinde oldu. İlk karşılaşmamız sarsıcı ve hayranlık vericiydi. Benim dışımda dört şair katılmıştı. İsrail’den Tal Nitzan vardı. Onun ilk şiirini çevirirken karnıma yumruk yemiş gibi oldum. Çok alışkanlığım yoktur ama içki içmem lazım diye hissettim. ‘Hedef’ti şiirin ismi. Filistin meselesi hakkında muhalif bir şiirdi. Bütün toplumlarda olduğu gibi şairler barıştan yana tavır alıyor. Çok iyi bir arkadaşlığımız oldu. Çevirmen ve şair ilişkisi normal şartlarda biraz uzaktır. Her şey sorulmaz şaire. Biz iki şair karşılıklı çeviri için birbirimizle anlaşmak konusunda çok şanslıydık. Bazen aylarca terapistinize gittiğinizde açıklayamadığınız şeyleri, karşınızdaki şaire açıklamaya çalışırken buluyorsunuz kendinizi. İsrail ve Türk şairleri birbirinin terapisti gibi oldu. Her ülkede yaşanıyor. Birinde toplumsal sorunlarda birbirimizi sağaltmaya çalışıyorsak, diğerinde ekonomik anlamda yapıyoruz. 2019’da İngiltere ve on diğer ülkenin ortak olduğu Wordexpress diye bir proje tasarlamıştım. Ülkelerden biri de İsrail’di; o vesileyle şairlerle tanışma fırsatımız oldu. Ardından beni Shaar Şiir Festivali’ne davet ettiler ve orada İbraniceye çevrilen şiirlerimiz, bir performans olarak sergilendi bir tiyatro yönetmeninin desteğiyle. Hayatımda en eğlendiğim, en dostane etkinliklerde bulunduğum ortamlardan biridir.

Helicon Derneği ile geliştirdiğiniz iş birliklerinin de köklü şiir geleneğine sahip iki kültürün ortak yanlarını keşfetmenize neden olduğunu belirtiyorsunuz. Bu süreçte İsrail ve Türk kültürü arasında ne gibi benzerliklerin farkındalığına vardınız?

Ürettiğimiz tepkilerin birbirine çok benzediğini gördük, hep doğu-batı arasında bir kültür çatışmasından bahsedilir. Özellikle İsrail’le olan ilişkilerimde şunu anladım. Aslında İspanya’nın bir ucundan İsrail’e kadar olan kısma baktığınızda ortak bir Akdeniz kültüründen bahsetmek mümkün, çok benzer insan davranışlarıyla karşılaşıyoruz. Binlerce kilometrelik bir mesafe ama kuzey- güney ekseninde daha yakın ülkelerde çok daha büyük uzlaşmazlıklar olduğunu fark ediyoruz. Aslında biz İsrail ve Türkiye olarak büyük bir yapbozun ama aynı yapbozun parçalarıyız. Hem iklimsel hem tarihi hem coğrafi olarak o kadar çok şey paylaşmışız ki… Toplumun kültür üretiminde kalan azınlığı iyi kötü benzer okumalardan geçerek belirli bir noktaya geliyorlar. Diğer yandan bizim İsrail toplumunda anlamamızın çok zor olduğu bir soykırım var. “Hemşerim memleket neresi?” sorusunun yerini orada “Deden nereli?” sorusu alıyor. İsrail’e çeşitli ülkelerden gelip yerleşmiş birçok insanın kurduğu çok kültürlü bir yapı var. Yemek kültürlerimizde çok ortak noktamız bulunuyor. Hatta İbranicede tanıdık kelimelere sık sık rastlayabiliyoruz. 

Türk şairler İbranice şiirleri, İsrailli şairler Türkçe şiirleri çevirdi. Sizce duygu bütünlüğünü yakalamak konusunda çevirmenler hiç zorluk yaşadı mı? Atölye çalışmaları ve şiirlerin yüz yüze çevrilmiş olmasının anlamı okuyucuya aktarmakta nasıl bir katkısı oldu?

Bütün İsrailliler anadil seviyesinde İngilizce konuşuyor, daha ötesi birkaç dil biliyorlar. Çeviriler, İngilizce köprü dil üzerinden yapıldı. Karşılıklı olarak çalışmak, birlikte yemek yeme, birlikte eğlenmek gibi faktörler çok büyük etki gösterdi ve birbirimizin şiir evrenini tanıyabilmeye ve anlayabilmeye başladığımızı düşünüyorum. Tam o sırada Türkiye’de zeytin ağaçlarının kesilmesi için bir kara propaganda vardı, “Zeytin Yahudi ağacıdır” diyorlar ve böyle bir söylemle kesilmesi gerektiğini savunuyorlardı; bir yazarımızın şiirinde de “Dilim zeytin ağaçlarıyla çevrili” diyordu, ben bunu anlatması için yardım istedim. “Zeytin Arap ağacıdır ya” dedi, İsrail’de de zeytin Arap ağacı olarak kabul ediliyormuş ilginç bir şekilde. Ruhlarımızı yakalama konusunda sorun yaşamadığımızı düşünüyorum. Hâlâ Türk ve İsrailli şairlerin süren dostlukları var.

İsrail Konsolosluğu Kültür Ataşesi Elazar Zinvel’e önsözde teşekkür ediyorsunuz. Konsolosluğun nasıl bir katkısı oldu kitabınıza?

Yayıncılık çok zor zamanlar yaşıyor; hem kâğıt giderleri çok yükseldi, hem de kitapların maddi olarak geri dönüşleri altı ay-bir sene sonra oluyor. Bu projeyi gerçekleştirirken yapılan çalışmalar, AB ve İsrail fonlarından tamamen gönüllü çabalarla oldu. Kitabın basılması için İsrail Konsolosluğu çok cömert davrandı ve masrafları üstlendi.

Bir röportajınızda İsrailli şairlerin eğitim seviyesinin daha yüksek olduğunu belirtmişsiniz. Sizce şiirde eğitim, yeteneğin önüne geçiyor mu?

Yeteneğin önüne geçmez ama yeteneğin de ne kadar ihtiyaç olduğu da tartışılır. Helicon Şiir Okulunda eğitim almış arkadaşlarımızın hepsi çok yetenekli şairlerdi. Türkiye’de, ‘Şiir öğretilemez. Ya doğuştan gelen bir yetenektir ya Tanrısal bir beceridir’ gibi bir fikir vardır. Oysa Orta Avrupa’da yaratıcı yazarlık eğitimi alan, belirli bir ortalamayı düzenli olarak yazan çok sayıda şairle karşılaşırsınız. İsrail bunların dışındaydı. Hem toplumsal koşulların şairleri hazırlıyor olması, hem de şiir eğitimine kabul edilen kişilerin başlangıçta çok yetenekli olmaları nedeniyle çok iyi sonuçlar ortaya çıkmıştı. Burada Helicon Şiir Okulunun başarısından söz etmek gerekir. Şairlerin birçoğu aynı okuldan çıkmalarına rağmen her biri kendi özgün sesini bulmayı başarmış insanlardı.

“İSRAİL’DEKİ İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ BİZDEN DAHA İYİ!”

İsrail edebiyatında ekonomik, toplumsal ve politik sorunlara korkusuz eleştirilerde bulunulduğunu görüyoruz. Sizce yaşadığımız topraklar ve günümüz edebiyatı bu konuda nasıl bir noktada?

Bugün geldiğimiz noktanın iç açıcı olduğunu söyleyemem. On sene öncesinde aynı iktidar devam ediyor olmasına rağmen daha fazla eleştiri özgürlüğü vardı ama bugün oto sansür herkesi ele geçirmiş noktada. İnsanlar söyledikleri hiçbir şeyin yararı olmayacağına o kadar inanmış ki, eleştiri kültürü yok oluyor. Barış akademisyenlerinden edebiyatçıların yaptıkları eylemlere kadar ciddi kovuşturmalar yaşanıyor. İsrail’deki ifade özgürlüğünün bizden daha iyi olduğunu hissediyorum. İsrail’de de linç kampanyaları yapan bağnaz bir kesim var, buna rağmen devletin korumasının bizdekinden biraz daha iyi olduğunu düşünüyorum.

Çevirileri yaparken duygusal anlamda nasıl gelgitler yaşadınız?

Şiirlerini çevirmeye başlarken kendime çok yakın bulduğum, hayranlık duyduğum şairler oldu. Zaten bu heyecan ve yakınlık duygusu olmasaydı sonraki çalışmalara sürüklenmiyor olurduk. 

İsrail’i sık ziyaret ediyor musunuz? İsrail gibi çok toplumlu ve kültür zenginliği olan bir ülkede yaratılan eserlerin politik çıkar çatışmaları yüzünden eleştirilerin hedefi olması hakkında ne düşünüyorsunuz?

Pandemiyle birlikte kültür için ayrılan fonlar da kısıtlandı. Bugüne kadar üç kez ziyaret ettim; Tel Aviv, Kudüs ve çevresini görme şansım oldu. Bir hafta kibbutzda yaşadık, İsrail kültürünü anlamak açısından çok önemliydi.

Son olarak kitaptaki şairlerden Eli Eliahu’nun, “Dünya dev bir yılan derisi gibi soyuluyor” ifadesini deneyimlediğimiz şu günlerde şiirin ruhumuza nasıl bir iyileştirici gücü olabilir, insanlara ne tavsiye etmek istersiniz?

Her şiir bize yeni bir dilin mümkün olduğunu gösterir. Başka bir dilin mümkün olduğunu zihnimiz kabul ettiği anda, başka bir dünyanın mümkün olacağını da kabul etmeye hazırızdır. Bizi buna en çok hazırlayan öge şiirdir.

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün