The Spanish Passport (İspanyol pasaportu)

Sami AJİ Köşe Yazısı
19 Temmuz 2016 Salı

Aşağıda okuyacağınız hikâye gerçek bir olaydan esinlenmekle beraber konuşmalar hayal mahsulüdür. İsimlerde herhangi bir benzerlik bulursanız tamamen tesadüfidir.

***

İstanbullu genç bir adam New York’un La Guardia Havaalanına iner. Kendisi çift pasaportludur; herhangi bir vizeye tabi olmadığı için yanına İspanyol pasaportunu almıştır. Kontrol gişesinde sıra kendisine geldiğinde gülümseyerek evrakını memura uzatır. Tesadüf bu ya, oradaki görevli Meksika kökenlidir ve karşısında bir İspanyol görünce hemen muhabbete girer:

“Olà, que tal, amigo?” (Hey arkadaşım nasılsın?)

Genç adam ona İngilizce olarak, “Özür dilerim ama ben İspanyolca bilmiyorum,” der.

Polis biraz hayal kırıklığı, biraz merak ile sorar: “Nasıl olur? İspanyol pasaportunuz var ve İspanyolca bilmiyorsunuz?”

“Doğru” diye cevap verir delikanlı, “Türkiye’de doğdum ve İstanbulluyum.”

Memur daha da meraklanır: “Annenizin adı, İnes Violetta Saragossa Cordoba olarak yazıyor.  Anneniz size İspanyolca öğretmedi mi?”

“Hayır. Hem annem hem de anneannem bana Fransızca konuştular, zaten onların ana dili Fransızca sayılır” diye karşılık verir genç adam.

“Anneanneniz Fransız mı idi?”

“Hayır, o da İspanyol tebaası idi ama İstanbul’da doğdu.”

Polis artık hafif şüpheci bir tavır takınır: “Ya babanız? Erol İzmirli. O size herhalde Türkçe konuştu.”

 “O bazen Türkçe, bazen Fransızca konuşurdu…”

“Niye?” diye sorar memur.

“Çünkü o tahsilini Fransız Katolik din adamlarının yönettiği bir okulda yaptı.”

“Ama siz Katolik değilsiniz ki?”

“Doğru ama İstanbul’da Katolik okullar her dinden talebe kabul ederlerdi.”

Memur dayanamaz: “Türkiye’de oturuyorsunuz. İspanyol isminiz ve pasaportunuz var? Annenizin adı safkan İspanyol adı ama ana dilinin Fransızca olduğunu iddia ediyorsunuz, Katolik okullarda okuduklarını söylüyorsunuz? Ama Fransız değiller. ‘Türküm’ diyorsunuz. Aklım çok karıştı.”

Genç adam bir taraftan sinirlenirken karşısındaki memurun da gittikçe sertleştiğinin farkına varır. Durumu yumuşatmak gereğini hisseder:

“Bakın dostum, biraz vaktinizi alacağım ama müsaade ederseniz size şöyle bir bilgi vereyim: Özellikle 19. asrın başlarında ve Napoleon Bonaparte döneminden itibaren güdülen politika sonucu Fransız kültürünün Ortadoğu’ya yayılması istenir ve Fransızca eğitim veren gerek dini gerek laik okullar her tarafta, özellikle Osmanlı İmparatorluğu coğrafyasında yayılmaya başlar ve…”

Polis o anda genç adamın sözünü keser ve “yeter” diye bağırır ve hemen telefona sarılır: “Komiserim, lütfen gelir misiniz, burada şüpheli bir kişi var.”

Yolcumuz çaresizdir. Komiseri beklemeye başlar. Bekleyiş fazla uzun sürmez. Komiser gişedeki memurla konuştuktan sonra, genç adamın pasaportu elinde, ayrı bir odaya girerler.

“Bak dostum” der “Bana açıkça söyle bu İspanyol pasaportunu nasıl edindin?”

“Efendim, annem dolayısıyla aldım. Atalarım İspanya’da en az 8. asırdan beri, hatta bazı kaynaklara göre Eski Grekler zamanından beri, yaşamışlardır. Ancak 1492 yılında, yani tam Kristof Kolomb’un Amerika keşfi seferine başladığı yıl, devrin kralı Ferdinand ve kraliçesi İsabel, atalarımı İspanya’dan kovmaya karar verdiler ve onlar Osmanlı İmparatorluğu topraklarına, bu meyanda İstanbul’a o devrin Padişahı 2.Beyazıt tarafından kabul edildiler; bu suretle…”

Komiser sakin ama kesin bir şekilde konuşmasını keser ve  “Bayım, özür dilerim ama siz bizi herhalde aptal yerine koyuyorsunuz. Söylediklerinize inanmak mümkün değil. Pasaportunuzun sahte olup olmadığını araştıracağız ve buradan ayrılmayacaksınız, gözaltındasınız. Bu arada lütfen soyunun; üstünüzü ve her tarafınızı detaylı bir şekilde arayacağız. Bagajlarınızı da getirtiyorum. Onları da tetkik edeceğiz; sakın şüpheli bir hareket yapmayın…”

Denilen harfiyen yapılır… Başından ayaklarına kadar aranır. Bavullar açılır, her parça eşya ayrı ayrı sorgulanır.

Saatler sonra pasaportu araştırmakla görevli olan kişi gelir, özür diler, pasaportun sahte olmadığını söyleyerek iade eder ve “Welcome to the United States of America /ABD’ye hoş geldiniz” diyerek gülümser.

Genç adam, kurtulmanın verdiği rahatlıkla, tüm sıkıntılarına rağmen, “Hasta la vista / Görüşmek üzere” diye bağırır, “İspanyolca bildiğim tek cümle budur” der. Polisler de “Are you sure that you want to see us again? / Bizi tekrar görmek istediğinizden emin misiniz?” sözleriyle karşılık verirler ve ayrılır.

***

 

29 Haziran 2016 tarihinde yayınlanan Bodrum yazım ile ilgili özür

Bir okuyucumun ikazı üzerine, aşağıdaki açıklamayı yapmam farz oldu:

Eşim ve beni hayran bırakan Bodrum Deniz Müzesindeki muhteşem deniz kabukları koleksiyonunun Sayın HASAN GÜLEŞÇİ’ye ait olduğunu yazımda belirtmeyi büyük dalgınlık eseri unuttum. Önce Sayın Güleşçi’den ve sonra okuyucularımdan özür dilerim.