Ergetz’in peri prensesi(3)

Geçtiğimiz haftalarda ilk iki bölümünü yayınladığımız Ergetz’in Peri Prensesi adlı öykünün bu haftaki son bölümünde Bar Şalmon’un çıktığı mahkeme sonucunda Ergetz’de kalışını, yine verdiği sözü tutmamasının sonucu başından geçenleri ve sonuçlarını okuyacağız.

Sara YANAROCAK Kavram
13 Temmuz 2016 Çarşamba

Bar Şalmon ve Rabi mahkeme salonundan çıktıktan sonra, Rabi’ye, “Saraya ne zaman gidiyorum?” diye sordu.

“Eğer veliaht prensi çok iyi eğitip, her şeyi öğretirsem, belki de kral bir gün ülkeme dönmeme izin verir, ne dersin?” Rabi, “Bilemiyorum, hadi gel birlikte uçalım” dedi.  Bar Şalmon, üzerine giydirilen giysinin sırtında kanatlar olduğunu hayretle fark etti. Kıyafeti iblislerin giydiklerine benziyordu. Kollarını salladığı zaman ayaklarının yerden kesildiğini hissetti. Göğe yükseldi ve son hızla saraya doğru uçmaya başladı. Bu kanatlarla evine kadar uçabileceğini düşünüyordu. Düşünceleri okuma yetisine sahip olan Rabi ona bakarak, “Aklından bile geçirme. Bu kanatlar, buranın dışında hiçbir işe yaramaz” dedi. Bar Şalmon ısrar etmenin anlamsızlığını kavrayarak kendini işine adadı. Veliaht prensin öğretmeni oldu. Prens çok zeki bir gençti. Kısa zamanda ikisi çok iyi dost oldular. Kral Aşmeday durumdan çok hoşnuttu. Bar Şalmon kısa zamanda onun da en yakın dostlarından biri oldu. Bir gün Kral Bar Şalmon’a, “Millerce uzaklıktaki bir bölgemde baş gösteren iblis isyanını bastırmaya gidiyorum. Prensi de yanımda götürüyorum. Burada olmadığım süre içinde sarayın idare ve sorumluluğunu sana bırakıyorum” dedikten sonra elindeki anahtar tomarını ona uzatarak,“Bu anahtarlar sarayın bin adet odasına aittir. Bu odalardan sadece bir tanesine kesinlikle girmeyeceksin. Seni uyarıyorum” dedi ve yola çıktı. Kral ve oğlu gittikten sonra, Bar Şalmon görevini zevkle sürdürmeye başladı. Her gün yüzlerce odayı denetleyip kontrol ediyor, günlük işlere nezaret ediyordu. Bir gün yasak odanın önünde durdu. Kralın uyarısını unutmuş görünüyordu. Yanındaki uşağa: “Kapıyı aç” diye emretti. Uşak itiraz edince, bizimki köpürdü ve öfkeyle, “Kapıyı kır” dedi. Uşak, “Kapı kırmayı bilmem, ben ölümlü değilim. İstersem duvardan geçebilirim ama buna gerek yok, çünkü yasak” dedi. Bar Şalmon ona aldırış etmeden kapıya bir omuz vurdu, kapı kolaylıkla açıldı.

Odadan içeri girdiği zaman gözleri şaşkınlıkla fal taşı gibi açıldı. Şimdiye değin ömründe gördüğü en şaheser kadın karşısında duruyordu. Kadın altın bir tahtta oturuyordu. Etrafı güzel perilerle doluydu. Adamı görür görmez hepsi uçuşup yok olmuşlardı. Bar Şalmon, “Siz kimsiniz?” diye hayretle sordu. Ben kralın kızı ve sizin müstakbel eşinizim” dedi. Adam gözlerini açarak: “Gerçekten mi? Bunu nereden biliyorsunuz?” dedi. Prenses:

“Babama verdiğiniz sözü tutmadınız. Bu odaya girmemeniz gerekirdi. Bu yüzden öldürüleceksiniz. Sadece eğer siz…” derken, adam heyecanla “Canımı nasıl kurtarabilirim?” diye sordu. Prenses: “Babama benimle evlenmek istediğinizi söylerseniz, eşim olursanız, o zaman sizi bağışlar” dedi. Bar Şalmon üzüntüden perişan bir halde: “Ama benim kendi ülkemde bir eşim ve çocuklarım var zaten” dedi. Prenses alçak sesle, “Bence eve dönme umutları beslemeniz çok yanlış. Çünkü bir kez daha sözünüzde durmadınız” dedi. Bar Şalmon’un ölmeye hiç niyeti yoktu. Kral bir süre sonra geri döndüğünde onun gözüne görünmemek için kuytu yerlerde gizleniyordu. Ama ayak sesleri çok yakınındaydı…

“Sevgili kralım” diye ağlayarak ayaklarına kapandı.

“Kızınız prensesi gördüm, onun eşim olmasını çok arzu ediyorum” dedi. Kral alayla, “Bu teklife hayır diyemem, ülkenin kanunlarına göre, prensesi ilk gören kişi, onun eşi olur. Ama dikkatli ol Bar Şalmon, ona her zaman sadık kalacağına ve seveceğine dair yemin etmen gerekiyor” dedi. Bar Şalmon, “Yemin ederim” diye heyecanla bağırdı.

Düğün töreni çok büyük şenliklerle yapıldı. Evlilik törenini Rabi gerçekleştirdi. Bar Şalmon düğün esnasında hem sözlü olarak hem de yazılı olarak gelini her zaman seveceğine ve asla terk etmeyeceğine dair yemin verdi. Düğün kutlamaları tam altı ay sürdü. Ülkenin bütün peri ve iblisleri sırayla düğüne davet edildiler. Ergetz ülkesi daha önce hiçbir zaman böylesine neşeli ve mutlu zamanlar yaşamamıştı.

Seneler hızla yuvarlanırken, Bar Şalmon sürekli olarak ülkesini ve evini düşünüyordu. Günlerden bir gün prenses onu derin düşüncelere dalmış bir şekilde yakaladı.

“Sevgili kocacığım, neden bu kadar kederlisin? Artık beni eskisi kadar sevmiyor musun?” diye merakla sordu. Kocası prensese ülkesini ve evini çok özlediğini itiraf etti. Evine dönmek istiyordu. Prenses: “Ama sen bana bir yeminle bağlanmıştın” dedi. Bar Şalmon: “Sözümden dönmeye niyetim yok. Lütfen bir süre için evimi ziyaret etmeme izin ver. Sonra geriye dönüp, sana eskisi gibi sadakatle bağlı kalacağım” dedi. Prenses kocasına bir yıl bir boyunca ülkesinde kalması için izin verdi. Ertesi gün Bar Şalmon, çok hızlı uçan kara bir iblisin sırtına binerek evine doğru yola çıktı.

Çok kısa bir süre sonra, evinin önünde toprağa ayak bastı. Evine döner dönmez bir daha Ergetz Ülkesine dönmemeye kesinlikle karar vermişti. Kara iblise bakarak, “Prensesine de ki, bir daha asla onun yanına geriye dönmeyeceğim” dedi. Kendisine yoksul bir görüntü vermek için, üstünü başını yırttı. Karısı kapıyı açıp, onu karşısında görünce sevinçle kollarına atıldı. Onu öldü zannedip, yıllarca yas tutmuştu. Ona başından geçenleri kesinlikle anlatmadı. Sadece bir gemi kazası geçirdiğini ve evine geri dönebilmek için yıllarca gemilerde tayfa olarak çalıştığını söyledi. Çocukları ve tüm şehir halkı onu sevinç ve coşkuyla karşıladılar. Günler geçtikçe eski anılar giderek silikleşiyordu. Yaşadığı her şeyin bir rüya olabileceğini bile düşünüyordu.

Bu dönem içinde Ergetz’deki prenses sabırla bir yılın tamamlanmasını bekliyordu. Bir yıllık süre tamamlanınca, kara iblisi Bar Şalmon’un ülkesine, onu geri getirmesi için gönderdi. Bar Şalmon bir gece evinin bahçesinde gezinirken iblisi karşısında buldu. İblis, “Buraya seni geriye götürmek için geldim” dedi. Bar Şalmon irkildi. Bir yılın geçip gittiğini fark etmemişti. İblis ona doğru hamle edince, geriye kaçtı ve ona geri dönmeyi reddettiğini söyledi.  İblis çaresizce boyun eğdi ve Ergetz’e tek başına döndü. Kral Aşmeday öfkeden küplere biniyordu, ama kızı onu sakince teskin ediyordu,  “Kocamı geri getirmenin yolunu mutlaka bulacağım.” dedi. Ertesi akşam Bar Şalmon evinin bahçesinde bu kez bir grup güzel peri ile karşılaştı. Periler, gürültücü ruhlar ve sevimli cüce cinler,  onu kendileriyle birlikte geri dönmesi için ikna etmeye çalıştılar. Bar Şalmon onları dinlemedi bile. Ama çok huzursuz olduğu kesindi. Olur olmaz yerlerde karşısına çıkıp onu götürmek istiyorlardı. Normal insanlar onları göremediği için, etrafındakiler Bar Şalmon’un boşlukla tartıştığını zannedip, çıldırdığını sanıyorlardı.

Kral Aşmeday Bar Şalmon’a gitmeye karar vermişti. Prenses, “Hayır, oraya ben gideceğim. Kocam bana kesinlikle dayanamaz ve geri döner” diyordu.

Prenses yolda kendisine refakat edecek olan maiyeti seçti ve müthiş bir fırtına rüzgârına binerek, hızla kocasının ülkesine uçtu. Kalın bir kara bulut içinde Bar Şalmon’un evinin bahçesine indi. Şehir o güne değin görmediği şiddetli bir fırtına ile sarsılıyordu. İnsanlar korkuyla evlerine kaçışıyordu. Bir süre sonra fırtına duruverdi. İnsanlar merakla evlerinden dışarıya çıkmaya başladılar. Bar Şalmon’un en küçük oğlu da evden çıkıp bahçeye dolaşmaya çıktı. Çocuk birdenbire bağırmaya başladı: “Baba, bak fırtına bahçeye neler taşımış? Kertenkeleler, kara kurbağaları ve sayısız haşarat bütün bahçeyi kaplamış. Bazı yaratıklar fener gibi ışık saçıyorlar” diye haykırıyordu. Bar Şalmon çocuğu eve soktu ve kendi bahçeye çıktı. Ama dışarıda hiçbir şey göremedi. Onun yerinde karşısında, muazzam bir cin, peri ve iblis ordusu vardı. Bir gül ağacının üzerinde ise, prenses karısı parıldayan bir yıldız güzelliğiyle oturmuş ona bakıyordu. Prenses kollarını onun boynuna dolayarak: “Sevgili kocacığım, buraya seni almaya ve sarayımıza geri götürmek için geldim. Babamın öfkesini bastırmak çok zor oldu. Gel kocacığım, benimle geriye dön. İnan bana orada çok iyi karşılanacaksın” dedi. Bar Şalmon ona buz gibi bakarak, “Seninle asla geriye dönmeyeceğim!” dedi. İblisler çığlıklar atarak adamın etrafını sardılar, “Haydi onu öldürelim” diye bağırıyorlardı. Prenses, “Sakın ona dokunmayın diye emretti. Sonra kocasına dönerek, “Bar Şalmon, sabaha kadar iyice düşün ve ondan sonra karar ver” dedi. Bar Şalmon, “Sabah olup seni yine reddedince ne olacak?” diye sordu. Prenses ona bakıp, “Bekle ve gör. Bu gece iyice düşün. Ben gün doğana kadar seni burada bekleyeceğim” dedi.

Gece boyunca, bahçeden gelen, esrarengiz ve kasvetli cenaze müzikleri göklere ve şehre doğru yayıldı durdu. Sonunda güneş doğdu ve yükseldi. Şehir sakinleri o sabah garip seslerle uyandılar. Şehir meydanı tuhaf yaratıklarla doluydu. Sarayın merdivenleri, ışık saçan binlerce yaratıkla doluydu. Merdivenin tam ortasında duran Peri Prensesi olanca güzelliği ve ihtişamıyla gözleri kamaştırıyordu. Şehrin valisi kesinlikle olanları anlayamadığından hızla prensesin yanına gitti. Onunla konuşup, merakını gidermek istiyordu.

Prenses ona bakarak, “Ben Ergetz ülkesinin Peri Prensesiyim. Babam Aşmeday ülkemizin kralıdır. Aranızda yaşayan bir ölümlü ise benim eşimdir” dedi. Kalabalıktan sesler yükseldi. Prenses, insanların arasında duran Bar Şalmon’u gösterdi. Bütün halk merakla Bar Şalmon’a bakıyorlardı. Bar Şalmon, “Bütün bunların hepsi de yalandır, uydurmadır” diye itiraz ediyordu. Prenses,“Bu kesinlikle doğrudur” diyerek sevimli, perimsi bir küçük oğlanı elinden tutup, ortaya çıkardı.

“Oğlumuzun yüzüne dikkatle bakın” dedi. Gerçekten de küçük oğlanın yüzü, babasının kopyası gibiydi. Prenses devam etti: “Ey bu şehrin ölümlü insanları, şimdi adil davranmanızı istiyorum. Bar Şalmon, ettiği yeminleri tutmayan, verdiği sözlere ihanet eden bir adamdır. Önce babasına ettiği yemine ihanet etti ve ona ölüm yatağında verdiği sözü unutarak denizaşırı seyahate çıktı. Buna yeltendiği için bizim elimize düştü. Bizler onu yargılayıp, hayatını bağışladıktan sonra, yine sözünde durmadı, verdiği yeni yemini de kulak ardı etti. Şimdi lütfen beni adalet sarayınıza götürün. Yargıçlarınıza anlatmak ve danışmak istediğim bir konu var” dedi.

Adalet Sarayının mahkeme salonunda üç yargıç onları bekliyordu. Aralarından birisi Rabi idi. Önce prenses hikâyesini anlattı. Sonra tanık sandalyesine vali oturdu, “Olanların hepsi yalın bir şekilde ortada. Nedir ki Bar Şalmon zaten daha önce evlenmişti. Eşine de bağlılık yemini etmişti. Bundan geriye dönmesi imkânsızdır” dedi. Yargıç olan Rabi, “Bar Şalmon derhal Peri Prensesinden boşanmalı ve ondan aldığı çeyizi son kuruşuna kadar iade etmelidir” dedi. Prenses: “Mademki kanunlarınız böyle, o zaman diyecek bir şey kalmıyor” dedi.

Prenses utanç ve öfkeden kıpkırmızı oldu. Çenesini gururla yukarı kaldırarak:

“Ben bu sözleri hak edecek hiçbir şey yapmadım. Seni çok sevdim ve sana her zaman sadık kaldım. Şimdi senin ülkenin kanunlarına boyun eğip, ülkeme dul bir kadın olarak geri döneceğim. Ama senden son olarak hakkım olan bir veda öpücüğü istiyorum” dedi. Bar Şalmon homurdanarak kabul etti.

Prenses ona doğru bir adım attı ve adamın dudaklarına bir öpücük kondurdu. O anda, Bar Şalmon’un yüzü bembeyaz oldu ve arkadaşlarının onu tutmasına vakit bile kalmadan olduğu yere yığıldı. Prenses acımasız bir haykırışla:

“Bu sana işlediğin günahların bedeli olarak verilen bir cezadır. Yeminlerini ve vaatlerini çiğnedin ve bozdun. Önce Tanrı’ya, sonra kendi babana, ardından benim babama ve sonunda bana ihanet ettin!” dedi. Sözlerini bitirir bitirmez, Bar Şalmon prensesin ayaklarının dibinde can verdi.

Prensesin bir işaretiyle tüm iblis, peri ve cinler pencerelerden dışarıya gökyüzüne uçtular. Aralarına Peri Prensesi ve küçük oğlunu da alarak bir anda gözden kayboldular.

Bu öykü zayıf karakterli, güvenilmez ve ihtiraslı kişiler için kaleme alınmıştır…

Kaynak:Aunt Naomi’s Stories: Gertrude Landau/ 1919