Bir bahçe vardı…

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
29 Haziran 2016 Çarşamba

Yaz düğünleri bir başka neşelidir. Gerçi kimileri sıcaklarda bulundukları yörelerden törene gitmeyi iki kez düşünürler. Gelinle damadın ebeveynleri ise çocuklarını sinagogda evlendirmenin huzuruyla mevsim konusunu dert etmezler.

Son zamanlarda yaşanan bir ikilem dikkatimi çekti. Düğün sonrası kutlamalarda, kaşerutun her türlü kuralı sıkı sıkıya uygulanırken, gelinlerimizin Teva’ya omuzları açık bırakan dekolte gelinliklerle çıkmaları bana biraz ters geliyor. Dekolte gelinliklerin dini bir yaptırımı var mı bilemem. Ancak bir ibadethaneye girerken uyulması gereken bazı değerler var. Umursamazlık bir yenilik getirmez. Tam tersine anlamlı bir geleneği yok eder. Oysa bütün gelinler kıyafetleri ne olursa olsun güzeldirler.

***

Son dönemlerde hastaneler doğum sonrası iki veya üç günlük paket programlar sunuyorlar. Bağlantılı iki odanın birinde yeni anne bebeği ile kalırken, diğer odada ziyaretçiler kabul ediliyor. Gerçekten akıllıca bir sistem.

Doğumun ilk günü annenin yorgun olabileceğini düşünerek ziyarete gitmemeye çalışırım. Ama bu kez farklı denk geldi. Anneanne de çok sevdiğim bir dostumdu. Kapıdan bir ‘hayırlı olsun’ deyip gitme niyetindeydim. ‘Gir gir’ şeklinde ısrar edilince odaya girdim. Herkes ‘yakıngiller’den. Derken lohusa şerbeti geldi. Lohusanın içmesi gereken şerbeti de bizler bitirdik. Bu arada bitişik odada anne ile bebeğin istirahat ettiğini düşünüyordum ki birden kapı açıldı. Kısa süre önce doğum yapan anne bebeği ayakta tutmuş, bize gösteriyordu. Bebek bir prenses... Daha doğrusu günümüz bebeklerinin hepsi bir prens veya bir prenses. Ne olur, özellikle de bu sıcaklarda, kızlara üstünde karnabahar büyüklüğünde bir çiçek olan saç bandı takmayın.

***

Yıllar önce Ada’da yemyeşil çimenler ve yanlarda ortancalar olan alabildiğine büyük bir bahçe vardı. Bahçenin içinde de üçer kattan iki bina. Dairelerin her birinde yaşları birbirine denk ikişer çocuk yaşardı. Bu yaş ortalaması tesadüf sayılmazdı. Zira ev sahiplerinin çoğu arkadaş veya tanıdıktı. Uzun süre hem yetişkinler, hem çocuklar uyum içinde yaşadılar. Çocuklar ergen sonra da delikanlı oldular. Doğa gereği kızlar daha çabuk serpildiler. Mutluluğun resmi çizildi o dönemde.

Gençlerle yetişkinlerin tavla partileri, atılan kahkahalar ve o sırada ikram edilen şeftalili tart ile tuzlu bisküviler… Aynı saatlerde bir üst katta briç masası kurulur. Ara verildiğinde ise beş çayı için kek ‘marbre’ ile ev yapımı buz gibi limonata sunulurdu. Yan balkonda ise iki büyükanne haftalık sohbetlerini sürdürürlerdi.

Bu arada diğer bir katta yaşayan komşunun köpeği, bahçe katlarından birine gider, oturanların terliğini kapar, koşarak kendi evine götürürdü. Günler böyle geçip giderdi. Gerekmedikçe kimse iskeleye inmezdi.

Babamla tavla oynayanlar arasında Sami, Lori ve Elyo’yu anımsıyorum. Çimlere düşen zarları nasıl aradıklarını hatırlıyorum.

Ne var ki değişim rüzgârları bu güzel bahçeye de yansıdı. Evler el değiştirmeye, çocuk sesleri yok olmaya başladı. Bahçedeki gençlerin hepsi gözbebeğimizdi. Geçtiğimiz hafta aralarından birini vakitsiz yitirdik. Uzun boylu, gamzeli, gözlerinin içi gülen, yüreği sıcacık Samiko huzur içinde kal.

Mekânın cennet olsun.