Akademik kapitalizm

Riva ŞALHON Köşe Yazısı
22 Haziran 2016 Çarşamba

Bugün akademik kapitalizmden bahsetmek istiyorum. Öncelikle tarif yapalım. En basit şekliyle, üniversite araştırmalarının ‘piyasanın gereksinimlerine’ göre belirlenmesi diyebiliriz. Yani bir tür ticarileşme gerekliliği. Bunun nedeni, bilim insanlarının araştırma etkinliklerine kaynak bulmak amacı ile özel sektör ile iş birliğine gitme gerekliliği olabilir. Akademisyenler, uzmanlık bilgilerini ve buluşlarını pazarlamak zorunda kalıyor. Kapitalizmin bir gereği de kâr getiren projelerin diğer projelerden daha fazla ilgi odağı olması değil midir zaten…

Bilimin yalnızca piyasada kullanım ve değişim değeri kadar üretilmesi, halkın genel ilgisizliği yüzünden, doğal bir sonuçtur. Hantal ve vizyonsuz üniversiteler için ticarileşme, belki de tek çıkış yoludur.

Yalnız bunun getirdiği sorunları da tartışmak isterim. Akademik kişi, maddi kaygılarla bağımsızlığını yitirebilir. Bağımsızlık, bilim için tek ödün verilmeyecek ölçüttür. Tarafsızlık diye bir kriter koymuyorum örneğin. Akademisyen tarafsız olmak zorunda değildir. Çünkü taraf olmayan bir insan zaten düşünme yetisi fazla gelişmemiş insandır. Düşünen ve düşünce sahibi olan her insan mutlaka taraftır. Dürüstçe tarafını belli eden bilim insanı gerekli itibarı görecektir. Örneğin ekonomi bilimi gelişirken, Klasik, Keynesyen, Marksist, Monetarist gibi akımların savunucularının her biri farklı taraftılar ve kendi görüşlerini savunmak adına yaptıkları çalışmalar bilimin tamamına katkıda bulundu.

Bilim bir kişi ya da zümre için yapılmamalıdır. Bilim insanın korkmadan düşüncelerini anlatabilmesi gerekir. Bilim adamı bulgularını açıklamaktan çekinmemelidir. Akademik kapitalizmde, işveren sermaye sahibi olduğu için, bilim, sorulan uygun sorulara uygun cevaplar arayışına sıkışır, bağımsızlığını yitirebilir.

Çoğu ilaç, besin ve ürünün satışını desteklemek için şirketlerin toplumla paylaşmak istediklerini akademisyenlere söylettirdiği bir çağdayız. Uzmanlara sözcülük yaptırılıyor. Bilimsel araştırma makalesi adı altında beyinlerimize satın alma emirleri yollanıyor.

Örneğin 90’ların sonunda Cornell Üniversitesi profesörlerinden William Lane, köpekbalığı kıkırdağının kanser tedavisi için bir mucize olduğunu iddia edince, hem birçok hasta gerçek tedavilerini bırakıp bu yöne kaydı, hem de köpekbalığı katliamı yaşanması bu türü tehlikeye soktu.

Gerçekleri dile getiren bilim insanlarını ise sistem dışlamaya çalışıyor. Daha çok sesi çıkan doğru söylemiş kabul ediliyor. 

Çözüm ne olabilirdi? İdeal çözüm tabii ki üniversitelere bağımsız araştırma yapmaları için daha fazla fon aktarılması ve akademisyenlerin refah içinde yaşam sürerek sermaye güdümlü araştırmalardan uzak kalması olurdu… Böylece her mahallede açılan kişiliksiz üniversiteler, akademik kadro oluştururken özgür düşünceyi ön planda tutabilirlerdi.

Ancak günümüzde ekonomi ile ilimin el ele gezmesinin kaçınılmaz olduğunun farkındayız. Etkileşim, bilim için de faydalıdır. İleriye götürecek atılımların kullanıcı fikirlerine ihtiyaç vardır.

Bu durumda bilim insanlığının daha zor elde edilir bir unvan olması gerektiğini düşünüyorum. Her isteyen de profesör olmasın, unvanlar peynir ekmek gibi dağıtılmasın. Biraz daha zor elde edilen ve gururla taşınan bir onur olsun. Fon kullanarak yapılan araştırmalar unvanın asaletini sarsacak ise, o bilim adamı da kendini utanç içinde bırakma riski ile hareket etsin…