Mutluluk ayaklardan başlar (“Le bonheur commence par les pieds”)

Sami AJİ Köşe Yazısı
15 Haziran 2016 Çarşamba

Yazımın başlığı sevgili eşimden en az 46 yıldır sürekli duyduğum deyimidir. Evde iken onu sık sık çıplak ayakla dolaşırken görürüm. Bazen de kızarım, “Hasta olacaksın” derim. O da bana, “Yalınayak dolaşmak beni rahatlatıyor” diye cevap verir; ben de tabii ki, susarım.

Torunlarımız oldu. Onlar da anneannelerini taklit etmeye başlamazlar mı? Evimizin kapısından içeri girer girmez her ikisi derhal ayakkabılarını ve çoraplarını çıkarıp bütün gün terliksiz merliksiz koşuşturup dururlar. 

Tesadüfe bakın ki geçenlerde, Prens Williams ile Prenses Kate’in bir davette yalınayak geldikleri görüntülendi. Daha sonra yine bir magazin sayfasında, başta Hollywood erkek ve kadın oyuncularından tutun birçok ünlü kişinin en ciddi toplantılarda bile aynı şekilde dolaşmalarının çok ‘in’ bir davranış haline geldiğini okudum.

Sizce yalınayak gezinmek sadece moda mı? Yoksa gerisinde gerçek bir ihtiyaç mı yatıyor?

Ne dersiniz?

Yaptığım kısa bir araştırmayı sizinle paylaştıktan sonra kararınızı verebilirsiniz.

Biraz geriye gidelim. Antik Mısırlılar ve Grekler’de, yalınayak gezinmek adettendi. Mesela ünlü Kleopatra tabanı açık ama ayağın üstünü örten bir süs yaratmış ve devrinde çok geniş bir kabul görmüştü. Tüm Grek Tanrıları heykellere daima çıplak ayakla yansıtılmışlardır. Konu dışıdır ama antik olimpiyatlarda tüm sporcuların tam ‘üryan’ yarıştıklarını da hatırlatmak isterim.

Nihayet Büyük İskender’in ordularının tamamının yalınayak savaştıklarını da biliyoruz.1

Günümüze dönelim.

Özellikle son yıllarda, yalınayak yürümenin faydaları hakkında birçok araştırma yapılmış ve raporlar yayınlandı. Özetleyerek aktarıyorum: 

-Çıplak tabanımızla yeri çok daha iyi hissedebiliriz. Bu şekilde vücut denge sistemimizi çok daha fazla geliştirir ve ani düşmeleri büyük oranda engelleyebiliriz.

-Yalınayak dolaşmakla hem taban kaslarımızı hem de tüm bacağımızın kaslarını geliştirmek mümkün.

-Kan dolaşımını daha fazla hızlandırarak en azından varislerin oluşmasını önler ve kışın ayak ve bacaklarımızı daha sıcak hissetmemizi temin edebiliriz.

-Tabanımız tüm sinir sistemlerimizin bittiği noktaların bulunduğu alandır. Bu sinir uçları vasıtasıyla bir taraftan üzerimize birikmiş negatif enerjiyi toprağa verirken, oradan aldığımız hisler adeta bizi rahatlatır, daha dik daha güvenli bir vücut görünümü kazandırır.

-Çocuklara gelince, özellikle ABD’deki ayak sağlığı merkezlerinde görevli doktorlar mümkün olduğu kadar çocukların çıplak ayakla kalmalarını önermekte. Bu uzmanlardan, Nörolog Dr.Michael Merzenich2 yalınayağın aracılığıyla alınan uyarışların (stimulations), hafızayı, konu üzerinde yoğunlaşmayı, konsantrasyonu ve genel anlamda zekâyı geliştirdiğini söylemekte.

-Kan basıncını düşürür. Enflamasyonları azaltarak, Alzheimer, kanser, kalp ve damar problemleri, astım, anemi ve benzeri hastalıkların gelişmesini önler.

- Ve (çok ilginçtir) ayakkabılar uzun vadede ayaklarımızı pasifleştirip duyarsız hale getirebilir. 

 Yukarıdakileri okuduktan sonra “derhal ayakkabılarınızı çoraplarınızı çıkarıp fırlatın” diyeceğim ama bir dakika!

Bazı doktorlar çıplak ayakla dolaşırken kapılabilecek bakteri, mantar ve virüslerin tehlikelerine dikkati çekmekteler. Bilhassa farkında olmadan ayaktaki küçük sıyrıklarla dahi gezinmek mikropların vücuda girmesine yol açabilir.

Yollara atılan cam parçaları ve paslı çivilerin ayağımıza girmesi, tetanosa kadar gidebilecek marazlar yaratabilirler.

‘Kancalı kurt’ dediğimiz (bilhassa hayvansal dışkılarda bulunan) bir solucan kirli zeminlerden tabanımıza girebilir.

Ve nihayet keneler. Özellikle ülkemizde çıplak tenlere musallat olabilecek en büyük tehlikedir.

Peki; ne yapalım? Tabii ki karar sizin. Ama karar vermeden önce yine doktorunuza danışın.

Bana sorarsanız benim elim -yani ayağım- mahkûm. Nasıl olsa sevgili eşime ve torunlarıma söz geçiremem. Yapacağım tek şey etrafı mümkün olduğu kadar gözden geçirip bazı tedbirleri aldıktan sonra onlara refakat etmek.

Temennim ve beklentim ise, özellikle Almanya ve Avusturya’nın bazı bölgelerinde olduğu gibi belediyelerimizin de gelişen modayı göz önüne alarak kaldırımlarımız, park ve bahçeler ve mesire yerlerimizde sıfır riskli yürüyüş yolları yaratmasıdır.3

 

Notlar:

1 Bunların özel adı ilginçtir, ‘Hoplites’ diye anılırlardı. Ellerinde mızrakları ile adeta uçar gibi koşan halleri ile birçok Yunan vazolarında resmedilmişlerdir.

2 Dr. Michael MERZENİCH, 1942 doğumlu olup halen San Fransisco’daki California Üniversitesinde görevlidir. Birçok kişi ve kuruluşlardan beyin üzerinde yaptığı araştırmalarından ötürü çeşitli ödüller kazanmıştır.

3 Merak edenler Google’da ‘barefoot walking parks’a girebilirler. Görsellere de mutlaka bakın.