Çocuğum gerçekten benim yansımam mı?

Neli AŞKANER Çocuk-Aile
25 Mayıs 2016 Çarşamba

Anne baba olmanın bu bilinmez yolculuğuna çıkmadan önce kişilerin kendi endişelerinden dolayı kendilerini yetersiz ya da kaygılı hissetmeleri çok doğal bir içgüdüdür. Bu endişeyi gidermek ve ebeveynlik yolculuğuna en iyi şekilde hazırlanmak isteyen bazı ebeveynler günümüzde gittikçe yaygın hale gelen eğitimlere katılıp, kitaplar okuyup gerekli olabilecek tüm bilgilere sahip olmak için adımlar atarlar. Hiç şüphe yoktur ki tüm anne babalar en iyi niyetle ve henüz doğmamış olan bebeklerine duydukları o kocaman sevgi ve koruma içgüdüsü ile yavrularına en iyi ve en doğru şekilde bakım verebilmek, davranabilmek ve onları en iyi şekilde yetiştirebilmek için bu önlemleri alırlar. Bu aslında doğadaki tüm canlıların yavrularına doğdukları zaman için yaşayabilecekleri en güvenilir ortamı hazırlamak için yaptıkları bir hayat döngüsüdür. Tıpkı bir anne kaplumbağanın yumurtalarını kumların derinine (karadaki hayvanların kokusunu almayacak kadar) ancak çatladıkları zaman kartallardan korumak için denize ulaşabilecek yakınlıkta bir mesafe seçmeleri gibi akıl yolu ile değil ‘annelik içgüdüsüyle’ yapılan bir davranıştır. Ancak günümüzde teknoloji, tıp, bilim gibi günlük yaşantımızı yakından etkileyen dallar geliştikçe, insanoğlunun üzerindeki sorumluluk ve her alanda en iyisi olma, başarılı olma ve mükemmel olma gibi beklentileri ve istekleri de artmaktadır. Çünkü her canlıyı en çok ‘bilinmeyen’ korkutur.

Korku kaygıyı oluşturur.

Kaygıyla fizyolojik olarak savaşını kaybeden beden ise davranışları ele geçirmeye başlar.

İnsanoğlu da o konu hakkındaki tüm bilgiye ulaşırsam o zaman en iyi olurum ve hata yapmam düşüncesi ile kendini geliştirmek için sürekli bilinmezlikleri bilinir hale getirme çabasına düşer. Biz buna çağımızda gelişmek, okumak, öğrenmek ve çağa ayak uydurmak diyoruz. Hâlbuki bu bilinçaltının bize oynadığı basit ve fakat tehlikeli bir oyundur.

Hiç bir anne veya baba bebeğini kucağına ilk aldığı anda “Ben çok okudum, her şeyi biliyorum, her şeyi öğrendim, bu bebeğe çok iyi bakacağım, hiç panik olmayacağım” demez. Genelde benim gördüğüm doğumlarda herkes ya heyecandan, ya korkudan ya da başka bir temel duygudan dolayı duygusallaşmıştır. Bu ilk tepki en doğal, içten ve normal olan tepkidir. Çünkü bizi beynimizdeki bilgiler yani bildiklerimiz ve mantığımız değil, duygusal beynimiz ve kendimizi ne kadar yönetebildiğimiz becerisi yönetir aslında.

Bu yüzden misyonum ‘tüm anne olmak isteyen, karnında yavrusunu taşıyan ve yakında anne olacak olan hatta en çok da şu an da ‘anne’ olan, çocuğu kaç yaşında olursa olsun ona ‘annelik’ yapacak olan annelerin dünyada hiç kimsenin ‘kusurlu anne’ olmadığının farkında olması ancak farkındalığını yüksek tutarak ve çocuğunun gerçek ihtiyaçlarına kulak vererek her zaman ‘kusurlarıyla mükemmel anne’ olduklarını kabul etmeleridir. Çünkü çocuklarımız bizim en büyük ‘aynamız yani yansımamızdır’. Geçen gün çok sevgili babamın paylaştığı bir yazıda okuduğum gibi ‘Sevgi gören çocuk sevgi dolu olur ve sevgi gösterir, saygı gören çocuk saygılı bir birey olarak yetişir,’ ilkesinden yola çıkarak aklınızda tutmanızı diliyorum ki; aslında çocuklarınıza ‘saygısızsın, sorumluluk sahibi değilsin’ gibi kurduğunuz her olumsuz cümlede onlara sen ‘yetersizsin’ mesajını verirken kendi yetersizliğinizi yansıtmış oluyorsunuz. Yani kısaca yaramaz bir çocukla başa çıkamayan bir anne isyan ederken ya da sorumsuz olduğunu düşündüğü bir evlatla konuşan bir baba önce “ben çocuğumu hayata hazırlamak için neyi eksik yaptım ki benim özenle yetiştirdiğim bu çocuktan bu kadar şikâyet ediyorum” diyebilmeli kendi kendine. Kısaca ‘saygısızsın, çok yaramasın, dağınıksın, sorumsuzsun’ dediğiniz her zaman aslında “Ben ona yeterince saygı gösterdim mi? Sorumluluk alabilmesi için onu yeterince destekledim mi? Yoksa sadece onu korumak adına hep onun için en iyisine ben mi karar verdim” diye bir düşünmeli bence her anne baba. Çünkü daha önce birçok kez paylaştığım gibi, her çocuk yaşı kaç olursa olsun her zaman farkında bile olmasa en çok ebeveynlerinin onayını ister ve kendi hakkındaki düşüncelerine en çok değer verdiği kişi kendisinden sonra anne- babasıdır. Çocuklarınıza baktığınızda, çaresizliğin yarattığı öfkenin altında aslında ‘ben yeterli değil miyim acaba’ korkusunu fark edip o minicik yavrunuza bağırmadan ve onda derin yaralar bırakacak cümleler kurmadan önce kendinizle barıştığınız ve eksiklerinizi, sonra da yavrularınızı sımsıkı kucakladığınız bir hafta, ay, yıl hatta ömür dilerim...

Sevgimle kalın.