Almak, vermek…

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
25 Mayıs 2016 Çarşamba

Doğum günleri bizim ailede ezelden beri çok önemlidir. Öyle şatafatlı kutlamalar değildir. Önemli olan çekirdek ailenin bir araya gelip, pastanın mumlarının üflenmesidir. Tabi bunun yanı sıra alınan hediyeler de güne artı bir anlam katar. Mühim olan hediyenin boyutu değil, kişinin hatırlanmasıdır. Eşim çocukları alıştırmak ve bütçelerini sarsmamak için küçük yaştan başlayıp, kendisine kitap almaya yönlendirdi. İstediği kitabın adını bir kağıda yazıp ellerine verirdi. Genelde istediği her yerde bulunmaz, sipariş edip söylenirlerdi. Geçen sene büyük oğlum, “Yıllardır babamı bir kitapla geçiştiriyoruz. Bu sene daha düzgün bir hediye almalı” diyerek kardeşiyle birlikte babalarına güzel bir sürpriz yaptılar.

Prensipte ebeveynlerin daha büyük, gençlerin ise daha küçük hediyeler yapmasıdır.

Hediye her zaman gerekli değildir. Uzaktaysanız bir telefon veya bir mesaj, ya da evine kadar uğrayıp yarım saat sohbet etmek de kişiyi sevindiren bir paylaşımdır.

***

Almak, vermek…

Her mevsim, dolap temizliklerinde tahmin edilenin üzerinde artık uymayan, ya da kullanmayan giyim eşyasını bir kenara ayırırız. Bu yaklaşık yakın çevremizde yaşanan bir kısır döngü. Kadın giysileri, erkek giysileri, bazen örtü ve çarşaflar… Peki ne yaparız bu eşyaları? Dürüst olalım, ilk parti evdeki yardımcılara gider. Bir kısım kermeslerin “ikinci eli” için ayrılır. Geri kalan da oraya buraya dağıtılır. Oysa ki, yüreğim öncelikle geniş ailemizin yararlanmasından yanadır. Yıllar evvel bir aile bireyimizin kaybından sonra, birbirinden düzgün eşyalarını hibe etmek için bir kaç kurumumuzu aramış ve ilgilenmedikleri cevabını almıştım. Sistem hala böyle mi işliyor, yoksa değişti mi, bilmiyorum. Eğer değiştiyse hangi kurum ne tür eşya/giysi kabul ediyor? Cemaat bireyleri bu konuda bilgilendirilirse iyi olur.

Yardım, önce kendi ailenle başlar, sonra halka halka yayılır. Vermeyi bilmek aile içinde başlar. Dileğim hep veren tarafta olabilmemiz.