Şiddet ve çocuklarımız

Şiddet deyince aklımıza her zaman çok kaba hareketler ve yıkıcı tavırlar içeren sahneler geliyor. Ancak bunun dışında en basitinden evde kişilerin birbirine el kaldırması veya bağırması bile şiddet içeren bir hareket değil midir? Bu konuyu merak ettiğimden dolayı ve maalesef son zamanlarda gündemimizi hayli meşgul eden şiddet olaylarına tanık olan çocuklar ve bu olayların onlardaki yan etkileri hakkında konuşmak üzere Psi Gelişim Eğitim Araştırma Merkezinde Uzman Psikolog Bengi Keskin ile olan keyifli sohbetimi sizle paylaşmak istedim.

Raquel AŞKANER HABİB Çocuk-Aile
27 Nisan 2016 Çarşamba

Şiddet nedir? Şiddet farklı ortamlarda ne şekilde ortaya çıkar?

 Şiddet, hem psikoloji hem de sosyoloji alanında farklı disiplinlerin farklı boyutlarıyla ele alınabilecek, şüphesiz bireysel ve toplumsal etkileri son derece olumsuz ve kalıcı sonuçlara neden olabilen bir olgudur. Basit bir anlatımla, şiddet sahip olunan güç ve üstünlüğün fiziksel veya ruhsal bir yaralanmaya, yok etmeye neden olabilecek biçimde kişinin kendisine, bir başkasına ya da bir gruba doğrudan ya da dolaylı yollar ve araçlarla uygulanmasıdır. Şiddeti ortaya koyma biçimi, kızgınlık, öfke, nefret ifadeleri ve eylemleri olabildiği gibi (zorlamak, takip etmek, alıkoymak, acı çektirmek, vurmak, kötü söz söylemek, vb.), şiddet yalnızca fiziksel olarak değil psikolojik yollarla da gerçekleşebilir ve ev, okul, işyeri gibi farklı yaşam alanlarında ortaya çıkabilir.

Ne yazık ki, bedensel ve ruhsal gelişimlerini henüz tamamlamamış, toplumun en kırılgan gruplarından biri olarak değerlendirebileceğimiz çocuklar da şiddete en fazla maruz kalan ve tanık olanlardandır.

 ‘Şiddete tanık olmak’ nasıl tanımlanabilir?

 Günümüzde aile içinde ve toplumda şiddete maruz kalan çocukların durumları çeşitli mecralarda ele alınmış, fiziksel ve sözel yollarla çocuklara yöneltilen şiddetin onların iç dünyalarında açtığı yaralardan çok söz edilmiştir.

Öte yandan, atladığımız bir konu şiddete maruz kalan çocuklar gibi, şiddete tanık olan çocukların da göz ardı edilemeyecek kadar olumsuz etkilenebilecekleri, kendileri, yakın çevreleri ve dünya ile algılarının çok ciddi anlamda sarsılabileceğidir.

Konumuz, toplumsal şiddet olaylarına medya araçları üzerinden tanık olmak olduğundan, şiddete tanık olmayı bu açıdan düşünelim. Aslında, yetişkinler olarak bizler çocuklarımızın şiddete değil maruz kalmak, tanık olmasını bile ani müdahalelerle engelleme çabasına gireriz. Örneğin, arabayla kavga eden ya da birbirine hakaret eden iki kişinin yanından geçerken camlarımızı kapatırız veya çocuğumuzun görmemesi için kafasını başka yöne çevirmesini isteriz, dikkatini dağıtırız. Öte yandan, TV’de ya da bilgisayarda şiddet içeren bir oyunu oynaması gerçek bir şiddet görüntüsüne tanık olması kadar bizi endişelendirmeyebilir ya da şiddet görüntüleri içeren bir filmi izlememesi için aynı hızda kanalı değiştirmeye çabalamayabiliriz. Bizim ekranda gördüklerimizin gerçek olmadığı, kurgu olduğu bilgimizin onda da var olduğuna bir şekilde inanırız. Oysa bu her zaman gerçek değildir, çocukların gerçek algısı biz yetişkinlerden farklıdır.

Günümüzde toplumsal olaylar ve bilgisayarlar, tabletlerdeki oyunlar aracılığıyla çocuklar bol miktarda ‘şiddete tanık’ oluyorlar. Şiddete tanık olmak onları psikolojik olarak nasıl etkiler? Nasıl tepkiler verirler?

 Araştırmalar sık sık, çeşitli medya araçları ve teknolojik aletler (tablet, bilgisayar, telefon) üzerinden şiddet olaylarına tanık olan çocuklarda başlıca üç reaksiyon belirlemişlerdir; desensitizasyon (duyarsızlaşma), model alma (taklit etme), abartılı korku. Duyarsızlaşma tepkisi, sık sık şiddet görüntülerine ya da örneklerine tanık olan çocuğun artık bu görüntülerin sıradan ve kabul edilebilir olduğunu düşünmesine neden olabilir, böylece çocuk şiddete yol açan kişiyi ya da grubu durdurmak için bir çaba göstermemeye ya da şiddete maruz kalan kişi için empati duymamaya başlayabilir. Bu çocukların bazen bir film izlerken ya da bilgisayar oyunu oynarken ‘Of nasıl patlattım kafasını, kanlar nasıl fışkırdı’ gibi ifadeleri rahatlıkla kullandığına şahit oluruz. Şiddete sıklıkla tanık olan çocuklarda gördüğümüz bir diğer tepki ise yine ekranda gördükleri şiddet eylemlerini ya da duydukları şiddet ifadelerini kendi repertuarlarına alarak sosyal ortamlarda kullanmaları. Bu durum özellikle, şiddetin bir problem çözme ya da memnuniyetsizliğini ifade etme yolu olarak kullanılması şeklinde sıklıklar görülür; ‘Topumu vermezsen seni doğduğuna pişman ederim!’ benzeri ifadeler ya da eylemlerle ortaya çıkar. Şiddete tanık olan çocuklarda belki de en sık gördüğümüz etki ise; abartılı, gerçek olmayan bir dünya algısı ve korkudur. Şiddet eylemlerine gerçek hayat içinde doğrudan maruz kalmamış, yalnızca sık sık tanıklık etmiş (haberler, oyunlar, filmler, çizgi filmler) olsalar dahi dünyanın kötü, tehlikelerle dolu, güvensiz bir yer olduğuna dair bir inanç geliştirebilirler ve dolayısıyla kendilerini sık sık kaygı ve korku içinde bulurlar. Bu çocukların günlük hayatta ev ve okul ortamında rutinlerini ve sosyal ilişkilerini olumsuz etkileyecek korkuları olabilir (yalnız kalma, kaçırılma, zarar görme, vb.)

Şiddet olaylarına maruz kalan veya tanık olan tüm çocukların hepsi olumsuz mu etkilenir?

 Toplumda son dönemde artan şiddet ve terör olaylarının etkisi tıpkı suya atılan bir taşın etrafında oluşan halkalar gibi toplumun farklı katmanlarını farklı şekilde etkiliyor. Şüphesiz çocuklar doğrudan tanık olmasalar da etki halkaların içinde yer alıyorlar. Daha önce de değindiğimiz gibi en çok benlik ve dünya algıları henüz çok kırılgan olan çocuklar etkileniyorlar... Ama yalnızca birkaç olay, haber ya da görüntüye tanık olmak elbette çocuklarda geri dönülmeyecek yaralar açmaz ya da hayatları boyunca taşıyacakları olumsuz bir etki bırakmaz. Neyse ki çocuklar sürekli bir gelişim ve değişim içerisindedirler ve anne-baba, yetişkin tutumları ile onları bu yaşantılara tanık olmanın olumsuz etkilerinden koruyabilir.

Bugünlerde ekranlarda ve artık çocukların arasında bile konuşulan terör konusuna değinir isek; çocuklar bu konudan nasıl etkileniyorlar? Ve biz yetişkinler olarak ne yapabiliriz?

 Örneğin, okul öncesi dönemdeki çocukları ele alalım, onlar daha benmerkezci/egosantrik bir bakış açısına sahiptirler ve tanık oldukları olaylarla kendileriyle ilgili kaygılanırlar. Onların hayatında değişiklik olup olmayacağını ve en önemlisi de anne-babalarının onlarla aynı şekilde ilgilenip bakım vereceklerini bilmek isterler. Bu yaş grubundaki çocuklarla konuşurken doğrudan ve net olmak, sonuçlarla ve gelecekle ilgili olumlu ve iyimser olmak son derece önemlidir; “Bu ara alışveriş merkezine ya da kalabalık yerlere gitmiyoruz, çünkü anne-baba olarak evde olmanın daha güvenli olduğunu düşünüyoruz. Yeniden güvenli olunca biz sana haber vereceğiz ve gideceğiz.”, “Dışarıda anlaşamayan, öfkeli bazı insanlar var, nasıl anlaşacaklarını bilemiyorlar. Ama büyükler bunu kendi aralarında halledebilirler. Herkes sakinleşince yeniden eskiden yaptıklarımızı yapacağız’ gibi.

Elbette çevreleri ve dünyayla daha fazla bilgiye sahip olan okul çağı çocukları ise daha fazla bilgiye ulaşmak için daha sofistike sorular sorarak zaman zaman anne-babaları şaşırtabilir ya da yorabilirler. Merak, kaygı ve korku duygularının normal olduğunu ifade etmek ve soruları bastırmayıp, konuşmadan kaçınmamak önemlidir. Konuşmak çocuk için konuyla ilgili olumsuz duyguları daha rahat baş edilebilir kılar. Elbette savaş, terör, şiddet gibi konuları konuşmanın tek bir yolu yoktur. Fakat çocuğunuzun en doğru ve güvenilir bilgiyi sizden alacağını bilerek size sorular sorması, başka yanıltıcı ya da kaygı uyandırıcı kaynaklardan bilgiye ulaşmasını engeller (TV, gazeteler, internet gibi). Okul çağı çocukları ile konuşulurken konuyu kişisel alandan daha geniş bir alan olan sosyal alana taşımak konuyu daha az korkutucu kılar. Örneğin ; “Ülkenin yöneticilerinin verdiği kararlardan memnun olmayan/politika ile ilgili kararlardan kızgın olan bazı kişiler kızgınlıklarını bu şekilde gösteriyorlar” ya da “Bir ülkede saldırı olunca, ülkenin yöneticileri askerlerinin ülkeyi koruması için bazı kararlar verir” gibi aktarılabilir.

Elbette her anne-babanın farklı bir politik duruşu, sosyal görüşü olabilir, dolayısıyla bu konuyla ilgili çocukları ile konuşan anne-babalara tıpkı diğer soyut kavramlar gibi (inanç, ölüm, değerler) standart bir replik verilemez. Öte yandan, çocukların geleceğin yetişkinleri, seçmenleri, yöneticileri olduğu gerçeğini unutmamak gerekir. Anlaşmazlıkların şiddet, can yakmak ya da yok etmek dışında başka yollardan da çözülebileceğini vurgulamak, şiddet davranışlarının herkesin hayatını olumsuz etkileyen sonuçları olduğunu konuşmak önemlidir.

 

Anne-babalar ev ortamında şiddete yönelik haber ve görüntüleri nasıl ele almalıdırlar?

Son dönemde yaşadığımız şiddet olaylarından kaçınmak için aileler farklı önlemler alıyor, zaman zaman günlük hayat rutinlerini değiştirmek, bir yerden bir yer gitmek için kullandıkları araçları değiştirmek, kalabalık ortamlardan kaçınmak, evde TV ve haberlere kısıtlamalar getirmek gibi. Çocuğun hayatındaki rutinlerin veya yaşantıların değişmesi kadar, elbette anne-babaların yakın çevreleri ile gündem üzerine sürdürdükleri sohbetler, yorumlar da haliyle gündem çerçevesinde gelişiyor. Her ne kadar anne-babalar çocukların tanık oldukları diyalogların içeriğine dikkat ediyor olsalar da, anne-babanın hem kendileri hem de çocuklarının güvenliği, gelecekleri ile ilgili taşıdığı kaygılar ve korkular bulaşıcı bir virüs gibi çocuklara da aktarılabiliyor.

Gündeme dair konuşulan ve konuşulmayan pek çok bilgi içinde çocuklarının akıllarının karışması, kaygı ve korku duygularına kapılmaları çok doğal. Bu dönemlerde, çocuklardan olan biteni saklamak ya da hiçbir şey olmuyormuş gibi davranmak yerine konuyu konuşulabilir kılmak daha doğru bir yaklaşımdır. Terör, şiddet olayları ile ilişkili olarak bu konuşmalar sırasında söylenecek sözler ve aktarılacak bilgiler ise çocuğun yaşına ve gelişimsel düzeyine göre değişiklik göstermelidir.