Türkiye geriye mi gidiyor?

Açıklama devletin iki numarasından. Laiklik kalksın diyor, devamında da cümlesini dindar anayasayla tamamlıyor. İnanca dayalı anayasa önerisini, dini bayramlara falan dayandırması sosyal medyada çok yönlü başlıklara kurban oldu. Ama bunun ifade özgürlüğüne giren kısmını anlamak zor. Laiklik tarifi yapacakken bir anda vazgeçip, “Laiklik zaten olmamalıdır” değişi ayrıca zihnimi aydınlattı. Eğer dindar bir anayasa yapılacaksa yaşadık! Tatilleri düşünemiyorum. En az üç din var. Yalnız memlekette iş yükü, ateistlerin sırtına kalır! Benden söylemesi…

Bahar FEYZAN Köşe Yazısı
27 Nisan 2016 Çarşamba

Açıklama devletin iki numarasından. Laiklik kalksın diyor, devamında da cümlesini dindar anayasayla tamamlıyor. İnanca dayalı anayasa önerisini, dini bayramlara falan dayandırması sosyal medyada çok yönlü başlıklara kurban oldu. Ama bunun ifade özgürlüğüne giren kısmını anlamak zor. Laiklik tarifi yapacakken bir anda vazgeçip, “Laiklik zaten olmamalıdır” değişi ayrıca zihnimi aydınlattı. Eğer dindar bir anayasa yapılacaksa yaşadık! Tatilleri düşünemiyorum. En az üç din var. Yalnız memlekette iş yükü, ateistlerin sırtına kalır! Benden söylemesi…

Türkiye hakikatten mi geriye gidiyor?

Soru, 90’lardan beri popüleritesini yitirmedi. Cevabı tam veren çıkmaz. Zaten kime sorduğuna bağlı. Bir de nasıl sorduğuna falan… Bu ara, anayasayı delenler ileri gidiyormuş. Haklarını savunan, dini devlette değil, vicdanında bırakmak isteyenler gericiymiş. Laf! Haklılar tabi. Bir vicdan, bu kadar yükü taşır mı? Ona da yazık… 

Zamanında 'Meydan Larousse’a göre dini açılımlar yapılırdı. Ben küçüktüm. Sonra büyüdüm ‘Google’ çıktı. Sağ olsun hepimize sentezi getirdi. Üşengeçliğimizden kitaplara bakmayı adet edinememiştik. Sonra neyin, ne olduğuna bir tıkla ulaşır olduk. Savunduk. Sandık ki, meselelere yaban yüreklilikle değil uygarca yaklaşıyoruz. Olmadı, savrulduk. Ne olduğumuzu bir türlü bulamadık. Hem Müslüman hem laik olunur mu dediler, hem Müslüman hem de kapitalist olduk. Ne bileyim, rüzgar nerden eserse o vakit… Öyle buralarda. Maaşlı dinseverler geçiyor bu alemden, hem de rüzgarıyla estire estire…

Ben mesela şahsen Platon’a hiç katılmıyorum. “Eğitimsiz kitlelerle demokrasiye geçilirse oligarşi olur” demişti, zat-ı şahane. Bak Platon! Adam ol canımızı ye! Öyle eğitimli, eğitimsiz diye vatandaş ayırma! diyesi gelmez mi insanın? Geliyor işte… Hem demokrasi bizim için, ‘beklediğimiz durağa gelince ineceğimiz bir araçtı!"… E durak göründü! Neyse, mağdur edebiyatımı geçecek olursak, insanın ağaca ağaç diyemediği vesilelere sebep oluyor, hep bu açıklamalar.

Mevzu o dur ki; bakla ağızdan düştü. Laiklik elden gidiyor diyen ‘teyzeler’ bile haklı çıktı. 

Türkiye sahiden mi geri gidiyormuş?

E ileri gidemiyor teyze! Yerinde saymaktan yoruldu. Bak Arap dünyasına! Kaç baharları oldu. Zaten orada dünya erkeklere hep bahar... Eri olmayanlar düşünsün.

Lakin merak ettiğim, şeriat gereği namaz kılmayanın cezalandırılması gerektiğini söyleyen yasalarla yönetileceğine, seküler yasalarla yönetilip ateistlerle takılanlara ne olacak mesela, yoksa onları da ateistlerle beraber ihraç mı edelim?  Ortalarda dolanıp kimseyi ayartmasınlar. Hem aydınlar için Silivri’de kocaman bir tesis yapıldı zaten. Ohh içimiz rahat. Memleket kurtulur.

Çok sorum var çok!

Merak bir türlü peşimi bırakmıyor. Doğduğunda daha gözü görmeden, kulağı işitmeden hanesine “Müslüman” yazılan bir nüfus kağıdı, Müslümanlığa uygun geliyor mu? Kendisinin haberi olmadan yazılması bir bana tuhaf gelmiyor muhtemelen. Daha garibi var tabii. İlk nüfus kağıdıma bakire yazdığı için, annem ve nüfus memuru birbirlerine girip, olaysız dağılmışlar. Araya giren anneannem ayaklanmayı bastırmış. Tescilliydik, bütün kızlar. Tek sorun bu olsa yine iyi! Dua ve namazı ezberlemezse, dersten kalacağı kesin olan zorunlu din dersi yerine, dinler tarihi dersi getirilemez miydi? Halkına saygı duyan bir devletin zorunlu kılacağı tek ders bu olurdu.

Sormayım diyorum ama dayanamıyorum. Sosyal medyanın, gün geçmesin ki, başka bir capsle uğraştığı Diyanet İşleri Başkanlığı ne olacak? ‘Maaşlar kaldırılsa köşedeki camiide hoca kalmaz’ diyen anneannem haklı mı çıkacak yani?

Diyelim dindar bir anayasa var. Bir mahkemeye gittiğinde, adına karar verilirken, dinin referans alınması meselesi kulağa nasıl geliyor? Ama haklıydım ben, sus be kadın!

Zaman aşımından adalet bulamayan Sivas Katliamı, dindar anayasada adalet bulabilir mi mesela? 

Türkiye’nin İslam Konferansı’na girmesi meselesi vardı. İslam Konferansı’nın kendi tüzüğünde laik bir devlet, o konferansa katılamazdı. O da oldu. Türkiye sağa dönüp “Selamun aleyküm” dedi, sola dönüp batıya “good morning” dedi. Böyle bir politika halindeyiz. Halindeydik!  Son halimizle test edildik. İki kıvırdık… Meclis Başkanı ise 2016’nın en kaygı verici konuşmasını yapmış olup, AKP tarihi içindeki kaygı verici konuşmalarda da yerini ilk sıralarda aldı.

İnançsızlığa hak tanımayan inançlılara selam eder, yazıma son vermeden önce “ben demiştim” diyen kaygılı teyzenin ellerinden öperim!