Mesain neyse O’sun

Riva ŞALHON Köşe Yazısı
20 Nisan 2016 Çarşamba

Geçen hafta New York’ta çocuklarla The Whitney adlı müzeye gittik. Fazlasıyla modern olduğu için eğitimsiz göze anlamsız görünebilecek eserlere baktık. Örneğin, Astro Noise adlı sergi, renkli doppler görsellerinden oluşmaktaydı. Meğer içeriği, 11 Eylül sonrası Amerika’nın gözetleme paranoyası imiş. Rafine bir üründen zevk almak için veya en azından hoşnutsuzluk dile getirmek için o alanda yeterli mesai yapmış olmak gerekir. Çocukların bu sergiye bakarken gözlerindeki acemilik, sanata ayırdıkları zaman kumbarasının henüz dolmamasındandı. Ben bile nispeten daha uzun mesailer yapmış biri olarak, bu sergi için yeterli pişkinlikte olmadığımı hissettim. Ne görsek kârdır deyip, orada geçen iki saati kumbaraya attım.

Nasıl ki sinagogda bütün bir Şabat duasındaki coşkuyu, hareketlerdeki sistematiği çözmüş insanlar bunu tek seferde değil, yıllar boyunca biriktirdikleri mesai ile yaparlar, hayattaki pek çok uzmanlık, bazen özverili bazen de keyifli vakitler sonucu elde edilir. Her şeyin sıkıştırılmış bir hap gibi öğrenilmesi mümkün değildir. Eğlenceli öğretici sitelerde ‘ünlü ressamların yapıtlarını nasıl tanırsınız’ gibi bir liste okusak… Örneğin yuvarlak hatlılar Rubens, şaşılar Caravaggio, üzgün suratlar Manet, dilenci kılıklılar Rembrant, Excell sayfası gibi kutular Mondrian, tuhaf vücutlar Picasso, çocuksu karalamalar Miro… Veya ‘bir çırpıda Şabat duası ritüellerini çözmek’ adlı kitabı devirsek… Mesai kumbarasını doldurmadan herhangi bir konuda elit olmak imkânsız…

Zorlama ile doldurulan mesailerin elit olmaya katkısını inkâr edemem. Ancak asıl ilgimi çeken insanların severek ve mesai yaptığını fark etmeden edindiği beceriler. Örneğin tüm dikkatini ve mesaisini vererek bebeğine yarayan doğruyu bulan doğal anneler gibi… Veya insanların henüz bir mesleğe dönüşeceğini anlamadan ergenlik yıllarında tam gaz yaptıkları çocuksu deneyler gibi. Bill Gates, üniversite yıllarında kampüse alınan 3000 dolarlık bilgisayar sayesinde evden gece bile kaçarak yaptığı mesai ile Microsoft’u kurma aşamasına kadar kumbarayı çoktan doldurmuştu bile… Eminim ona kahırdan çok eğlence gibi gelen bir mesai olmuştur…

Durup düşünüyorum. Demek ki bir ergen neyi yapmaktan zevk alıyorsa beyin aslında onu kumbarada biriktirmeye alıyor. Sorun kendinize, “Ben nelere 10 bin saat harcamışımdır da farkına bile varmamışımdır?” bazen o kadar keyifle ve doğallıkla hallettiğimiz şeyler ve öğrenmeler var ki, uzmanlaştığımızın farkına bile varmıyoruz.

Örneğin, Kanada Başbakanı Trudeau’ya gazetecinin ukalaca yönlendirdiği kuantum bilgisayarlar ile ilgili soruya Başbakan, karmaşık kodlama ile ilgili bildiklerini bir çırpıda dile getirdi… Bunu da gayet doğal yaptı. Belli ki hiçbir emek harcamadan sadece ilgisini çektiği için üzerinde mesai yaptığı bir konuydu, basın toplantısı öncesi edinilmiş iki satırlık hap değildi…

Kısacası, uzmanlaşmak için mesai harcamak bir önkoşul. Yetenekli olmak yetersiz. Bilinçsizce rafine olduğumuz pek çok konu var… Doğal akışta uzmanlaştığımız keyif veren yetilerimizin değerini bilelim. Yeri gelir bir müzede, yeri gelir bir basın toplantısında boşa emek olmadığını idrak ederiz.